10 Mayıs 2020

Salgından sıkılmaya karşı haplar ve bazı notlar

"Başımıza geleceklerden biz sorumlu olmayabiliriz, ama olan olaylara nasıl tepki vereceğimizi biz seçeriz"

Hastalanmamaya ya da iyileşmeye, iyi kalmaya çaba gösteriyoruz. Kabul edelim, kolay olmayan zamanlardan geçip, sağlık kaygılarımızın üzerine ekonomik kaygıların da eklendiği stresli bir durumla boğuşuyoruz. Bu zorlu süreçte bazen tıkanıyoruz, sıkılıp yoruluyoruz.

Hayatımızın nasıl değişeceği birçok yönüyle bizim ötemizde ama şu da bir gerçek ki, geleceğimizin bir bölümünü de şu an vereceğimiz tepkiler belirleyecek. Olağan ya da iyi yönde akışı, olumsuz senaryolarımız, düşüncelerimiz, duygularımız panikle verdiğimiz tepkilerimiz engelleyebilir. Gerçek bir hastalık salgınına tepkimiz gerçeklik ilkesine göre olmayabilir. Bu nedenle psikoterapinin temel bir ilkesini hatırlatmakta yarar görüyorum; "başımıza geleceklerden biz sorumlu olmayabiliriz, ama olan olaylara nasıl tepki vereceğimizi biz seçeriz".

Tam da bu noktadan yola çıkarak, bir dizi hatırlatmayı dikkate almak işe yarayabilir:

  1. Sağlıklı kalabilmek için en acil ihtiyaçlarınızı belirleyin. Olağanüstü bir durumda yardım isteyeceğiniz kimler var? Yaşamsal ihtiyaçlarınızı karşılamakta zorlanıyorsanız, çevrenizde mutlaka buna duyarsız kalmayacak birileri, yakınlarınız, arkadaşlar, gönüllüler, kurumlar vardır. Onları aramaktan çekinmeyin, yardım istemekten utanmayın; unutmayın onlar da bu tür durumlarda birilerinden yardım istiyorlar!
  2. Korkularınızın kontrolü ele almasıyla oluşan tepki ve davranışlarınızı farkında olmanız önemli. Stresli zamanlarda, zihnin en olumsuz senaryoya takılmak gibi bir huyu vardır. Zihniniz bu yönde harekete geçerse onu, şu ana, bedeninize ve bulunduğunuz mekâna çağırın. Kalp atışınıza, nefes alışınıza ve nefesinizin geçtiği yollara odaklanın ve derin nefes alın. Geleceği kontrol edemeyeceğinizi kendinize hatırlatın ve zamanın da nefesiniz gibi aktığını düşünün. Dengede ve sakin olmak, esnek kalabilmek; alışkanlıklarımızı, ön yargılarımızı ve katı yargılarımızı gevşetebilmek hepimize iyi gelecektir.
  3. Bir kurtarıcıyı; mucizevi aşıyı ya da ilacı bulacak bilim insanını beklemek tamam da, bu tutum bizi tembelliğe, çaresizlik duygusuna ve işlevsizliğe itiyor olabilir mi? Hayatımız değişecekse bunun izleyicisi değil, aktif oyuncusu, mimarı olmaya çalışalım. Bedenin iyileşmesi, hücrelerin iyileşmesi ile tamamlanır. Kim olursak olalım, bu toplumun bir parçasıyız, o zaman değişime, iyileşmeye kendimizden, evimizden başlayalım!
  4. Eski yaşamınızı, alışkanlıklarınızı mı özlüyorsunuz? Tamam da, o özlediklerimizin tamamı gerçekten istediklerimiz miydi? En azından bir bölümü bize toplumun ya da çevremizin dayatmaları olabilir mi? Onlara gerçekten ihtiyacınız var mı? Peki çok mu mutluyduk? Belki de bu kesinti vesilesiyle bizi gerçekten mutlu eden şeylere, dış odakların gürültüsü azalmışken yeniden bakabiliriz. Güçlü yönlerimizi, eksikliklerimizi yeniden sıralayabiliriz.  Bu fırsatı kullanıp, uzaktan eğitim türü araçları kullanarak, yeni beceriler ve sağlıklı alışkanlıklar edinebiliriz.
  5. "Hepimiz aynı gemideyiz" söyleminin çöküşüne şahit olduk. Bu tür söylemler etrafında eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve yoksulluğun doğallaştırıldığını ve gerçeklerin üstünün örtülüp, gerçek iyileştirmelerin engellendiğini gördük. Belki de tam da bu tür bir olağanüstülük birçok işi boş söylemi farkına varmamız, çevremizde olanları fark etmemiz için bir fırsattır. Çevreyi fark edelim hem kendimiz hem de başkaları için neler yapabileceğimize bakalım. Birilerinin kolu kanadı olmaya, özellikle dezavantajlı gruplara el uzatmaya, küçük de olsa katkıda bulunmaya ne dersiniz? Belirsizlik ve travma ortamında yer altımızdan kayıyorsa, sağa sola tutunarak, safları sıklaştırarak, yani aidiyet hissini ve dayanışmayı güçlendirerek birlikte ayakta kalabiliriz. Dayanışma birinci anahtar.
  6. Yaşamakta olduğumuz kriz, sorunlarımızın çok farklı çevrelerin, disiplinlerin bir araya gelerek çalışması gerektiğini, sorunların ancak geniş ittifaklarla aşılabileceğini gösterdi. O zaman bilmediğimiz alanlarla, tanımadığımız dillerle ve düşünce sistemleriyle, iyi niyet çerçevesinde konuşma zamanı. Ancak bu yolla etkin çözümler, zengin fikir ve eylem birlikleri yaratabiliriz.
  7. Can sıkıntısı yaşıyorsanız keşfetmediğiniz öz kaynaklarınızı heba ediyorsunuz demektir. Acilen aynaya bakın, kendinize doğru derin bir kazı başlatın. Kendinizden kaçmayıp tahammül etmeyi öğrenin ki, ortaya çıkacak iç barış ve huzur dışarıya da sirayet etsin. Yaratın, üretin! İlla imalathane kurmanıza gerek yok. Bir düşünce üretin, yeni bir fikir, bir yakınınızın derdine çözüm üretin. Duygularınızı kağıda, resime, müziğe dökün. Eski malzemeleri, atık eşyaları dönüştürün. Saksıya tohum dikin. Çiçeği filizlendirip çoğaltın. Evde kalan artık malzemelere göz gezdirin. Sizin olmasa bile başkasının ihtiyacı olabilir. Belki tamirat gelir elinizden. Belki binanızda biri yapamıyordur. Bir çocuğa, öğrenciye bir şey öğretebilir, ders verebilirsiniz örneğin. İyi bir duygu üretin. Bunların malzemesi sizde, canlandırın, çevrenize aktarın. 
  8. Evde barış var mı? Sorumlulukları, keyfi ve hazzı paylaşın. Geçmiş kırgınlıkları, çatışmaları buzdolabına kaldırmayı deneyin. Coşkuyu körükleyin, bütün ev halkının, tribünlerin buna ihtiyacı var. Birbirinize alan açın. Ev içinde demokrasiyi ve huzuru özümsersek, bunların dış dünyada da yayılmasına katkıda bulunabiliriz.
  9. Dayanışma ilacına inanın. Aile ve yakın çevrenizden başlayın. Fiziksel mesafe olsa da sosyal yakınlığı arttırın. Yardımseverlik, iyilik, gönüllülüğün bilimsel olarak hem fizyolojimize hem psikolojimize faydaları gösterildi. Hem de yarattığı sosyal ortamlar herkes için ilaç gibidir.
  10. Toplumların bir arada olabilmesi, en zayıf kırılgan bireylerin insanca yaşama ulaşması en sağlam korumadır. Birbirine saygı duymayan, bir arada yaşayamayanlar, dayanışmayanlar tüm toplumu yakar. Kutuplaşmadan, gerilimden uzak durun. Toplumda hepimiz birbirimize karşı sorumluyuz, karşımızdaki bizi anlamıyorsa sinirlenmeden anlatmak zorundayız. Ayrımcı olmayın, insanlarla ilgili olumsuz düşüncelerinizi ve öfkenizi eritin. Empati de anahtardır, açıp açmayacağına kilidi denemeden karar vermeyin.
  11. Sanat, mizah, oyun ya da spor, sıkıntılara ve acılara dayanmamızı sağlar, bunları mutlaka masanızdan, ajandanızdan eksik etmeyin. Zevk aldığınız aktiviteleri düzenli biçimde yapın. Zevk veren eylemler duygu durumunuzu olumlu etkiler. Enerjinizi yükseltir.  Evde yapabileceğiniz, hoşunuza gidecek, denemediğiniz aktiviteler arayın, ruh halinizin olumlu biçimde değiştiğini göreceksiniz.
  12. "Daha çok nasıl kazanır, nasıl lüks yaşar ve tüketirim yerine; daha azla nasıl daha iyi yaşarım, sadelikle nasıl mutlu olurum, tüketmeden nasıl üretirim ve doğayla nasıl daha barışık olurum" felsefesinin yükselmesini istiyorsak; bu anlayışı salgından çok daha önce benimsemiş felsefeleri ve yaklaşımları tanımanın da zamanı gelmiş olabilir. Çevre dostu yaklaşımların bu önemli birikimine biraz zaman ayırmak bize iyi gelebilir.
  13. İş yaşamımızda, akademik dünyada ya da çalıştığımız ofislerde, statükocu anlayışlar, liyakatin ihlali, bürokratik anlayışların ağırlığı, yaratıcı düşünceye yeterli yer açılmamış olması, bazılarımızın umutsuzluğa ve küskünlüğe kaymasına neden olmuş olabilir. Dış dünyayla olan diyaloğumuzu bile yitirmiş olabiliriz. Bulunduğumuz nokta bütün bunları düşünmek için de bir fırsat olabilir. Sakin olun, bilime, akla, sağduyuya ve iyiliğe inanmaya devam edin.

Sağlıkla kalın.

Yazarın Diğer Yazıları

Başkalarının acıları

Empatinin en basit tanımı bir başka zihni düşünsel ve daha çok duygusal olarak anlamak, hissetmek ve de ilgi göstermektir. Yani başkasının ayakkabısını giyerek onun yolunda onunla yürüyebilme becerisi

Pandemi psikolojimiz nasıl, baş edebiliyor muyuz?

Balık hafızalarımız ya da acıya katlanabilmek için travmatik belleğin bastırılması ile çabucak unutmuş ve koruyucu önleyici tedbirleri göz ardı etmişiz...

Koronavirüs salgınında psikolojimizi korumak

Kaosa dönen medya bombardımanları, kaygısı yüksek, karamsar kişilerin daha fazla paylaşım yapması bizi objektif ve olumlu bilgilerden koparabilir, bunu unutmamalı