Merakla beklenen ilk üç ayın büyüme rakamları cuma günü belli oldu. Rakamlar merakla bekleniyordu çünkü ortada birbirine zıt iki iddia vardı. Ekonomi yönetiminden sorumlu Sayın Albayrak ısrarla Türkiye ekonomisinin hızla bir toparlanma sürecine girdiğini, zorlukların geride kaldığını her vesileyle savunuyordu. Benim de paylaştığım diğer iddia ise, her ne kadar ilk çeyrekte ekonomik daralmanın dip noktasına erişeceği görünüyor olsa da, toparlanmanın iddia edildiği kadar kolay olmayacağı şeklindeydi (Bkz. 12 Mart tarihli “2018’in ikinci yarısında tökezleyen ekonomi ve büyümenin geleceği” başlıklı yazım).
Açıklanan büyüme rakamları ilk bakışta “hızlı toparlanma” iddiasını destekler görünüyor. 2018’in son çeyreğinden bu yılın ilk çeyreğine GSYH’da yüzde 1,3’lük bir artış var.
Ancak beklenenin bir hayli üzerinde gelen bu büyümenin nereden kaynaklandığı araştırıldığında karşımıza sürdürülebilirliği, diğer ifadeyle kalıcı olma kabiliyeti şüpheli bir büyüme çıkıyor.
Tüketimde mütevazı canlanma, yatırımlarda devam eden durgunluk ve düşüşe geçen ihracat
GSYH’da çeyreklik gelişmelere harcamalar yönünden yakından bakalım.
Hanehalkı tüketim harcamaları üç ayda yüzde 0,8 artmış. 2018’de üç aylık dönemler itibariyle bu kalemde birikimli azalma yüzde 9,8 görünüyor. Bu noktada bir parantez açıp TÜİK’in bu kalemde yukarı yönlü revizyonlar yaptığını not edelim. Önceki ulusal hesap istatistiklerinde özel tüketimin birikimli daralması yüzde 12,1 görünüyordu. Her neyse, tüketim harcamalarında büyük bir düşüşün ardından ve de devam eden vergi teşviklerine, kamu bankalarının zararı göze alıp verdikleri düşük faizli kredilere rağmen yüzde 0,8 artış hızlı bir toparlanmanın göstergesi sayılmaz. Ama ekonomik krizin dip noktasına erişildiğinin kanıtı olarak kabul edilebilir.
Hızlı toparlanmanın tüketimden daha önemli unsuru yatırımlardır. 2018’in son üç ayına kıyasla ilk üç ayda yatırım harcamaları yüzde 0,7 oranında azalmış. Yani bu kalemde küçülme devam etmiş. Ama aynı zamanda küçülme temposunda bariz bir yavaşlama da var; 2018’de birikimli küçülme yüzde 14.3 görünüyor. Bu kalemde de revizyonlar var ama zıt yönlerde olduklarından birikimli küçülme oranında dikkate değer bir değişiklik yok. Yatırımlarda da dip noktasına yaklaşılmış gibi duruyor
Krizden çıkışta lokomotif olması umulan ihracata gelince. 2018’de çeyrekler itibariyle birikimli artışı yüzde 9,1’e ulaşan ihracat bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 4,7 gerilemiş. Geçen yılın son üç ayında ihracat artışı yavaşlayarak yüzde 1,4’e gerilemişti. Yapılan revizyon sonrası öğreniyoruz ki bu artış aslında yüzde 1,0 imiş. Yine de üç ay içinde, artıştan, az da olsa, bu ölçüde düşüşe geçiş büyümenin geleceği bakımından ciddi bir endişe kaynağı. 12 Mart tarihli yazımda “kritik kalem ihracat: Önceki iki çeyrekte büyüme oranları sırasıyla yüzde 2,3 ve 5,3. Son çeyrekte gözle görülür bir yavaşlama (yüzde 1,4) var. Buraya bir mim koyun” demiştim. İhracatın iyiye gitmediğini hissetmişim ama bu kadarını beklemiyordum doğrusu.
İhracat gerçekten kritik. Ekonomik büyümenin geleceği onun performansına bağlı. Dışardan alınan kredilerle, türlü türlü teşviklerle iç talebi (özelikle inşaat sektörünü) şişirerek nereye geldiğimiz belli. 2018’de iç talep büyük bir çöküş yaşadı. Bu çöküş ithalatı peşinden sürükledi. Son rakamlarla 2018’de ithalatta birikimli küçülme yüzde 22,6 görünüyor. İthalattaki bu azalış ihracat artışı ile birleşmesi, teknik ifadeyle net ihracatın büyümeye yüksek katkısı sayesinde GSYH azalışı önemli ölçüde frenlenmişti. Bu yılın ilk çeyreğinde ithalat yüzde 5,5 oranında azalmış ama ihracat da buna yakın bir oranda azalınca net ihracatın fren etkisi 0,3 puanda kalmış.
Seçim ekonomisinin gazı
Net ihracat büyümeye kabaca 0,3 puan, özel tüketim de 0,5 puan katkı yaparken yatırımlardaki gerileme de bu 0,8 puanlık katkıyı 0,2 puan aşağıya çekerken 1,3 puanlık büyüme nereden çıktı diye soruyor olmalısınız. Söyleyeyim: Kamunun tüketim harcamalarından çıkmış. Bu kalemde çeyreklik artış tam yüzde 5,1; katkısı 0,85 puan. TÜİK stok değişimini zincirleme hacim endeksinde veremiyor. Ama bariz bir şekilde görülüyor ki yüzde 1,3’lük büyümenin yarısından fazlası 31 Mart seçimleri için yapılan kamu harcamalarından kaynaklanmış. Oysa 2018’in son üç ayında kamu tüketim harcamaları duraklamış, mali disiplin vaadine sadık kalınıyor izlenimi vermişti.
Vergi gelirleri düşerken bu harcamaların nasıl finanse edildiği başlı başına tartışma konusu. Tek bildiğim her yıl TCMB’nin Nisan ayında Hazineye aktarılan temettüsü bu yıl Ocak ayına alındı. Döviz kuru şoku nedeniyle geçen yıl döviz rezervleri üzerinden büyük miktarda kâr söz konusuydu. Bir de sanayicilerden duyduğum kimi teşvik ödemelerinin geciktirildiği iddiası var. Gerisini bilmiyorum.
Bu büyüme sürdürülebilir değil
Bu verilerin ve bulguların ışığında hızlı bir toparlanmanın başladığı söylenebilir mi? Sanmıyorum. Türkiye ekonomisini krize sürükleyen temel sorunlar hala çözüm bekliyor. Batık kredileri bankaların sırtından almak için vaat edilen özel fonların akıbeti belirsiz. Bu sorun çözümlenmeden kerdi musluklarının açılması zor. Kısmen açılsa bile talep zayıf çünkü yüksek kredi faizleri yerinden oynatılamadı. Çünkü enflasyon bir türlü düşmüyor. Bu engeller yetmezmiş gibi bir de son iki ayda ikinci bir döviz şoku yaşandı. Etkileri henüz öncü göstergelere yansımadı.
Ama en önemlisi, kamu harcamalarının krizden çıkışın lokomotifi olamayacağı gerçeği. Kamu açıkları büyümeye devam ederse vaat edilen mali disiplin çıpası da güven işlevini tamamen yitirecek.
İhracatın düşüşe geçmesi ise hızlı toparlanmanın önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Gözlemlenen düşüşün nedenleri mutlaka araştırılmalı. İki etkenin devreye girdiğini tahmin ediyorum. Birincisi, en büyük pazarımız Avrupa’da işler iyi gitmiyor. Bizim mallara talep azalmaya başlamış olabilir. İkinci etkenin daha yapısal ve içsel olduğunu düşünüyorum: Döviz kurunda yaşanan büyük artış ile birlikte iç talepte gerçekleşen şiddetli daralma pek çok firma için ihracatı can simidi haline getirmişti. Ama sonuçta kur avantajı tükendi, Pazar paylarındaki artışlar da doğal sınırlarına ulaştı.
Lafı uzatmayalım. Demokratik rejimin geleceği ile ilgili endişeler dağılmadıkça, ekonomi yönetimine duyulan derin güvensizlik son bulmadıkça ve tabii mevcut yapısal sorunlar çözüme kavuşturulmadıkça hızlı büyümeye geçiş bana gerçekçi görünmüyor. Şiddetli bir sağanaktan sonra bazen güneş açar. Umutlanırsınız. Ama ardından sağanak yeniden bastırır. İlk çeyreğin sürpriz büyümesi bana iki sağanak arası görünen bu geçici güneşi çağrıştırıyor.