31 Temmuz 2022

Bodrum'un vicdanına sesleniyorum!

Şimdi avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum! Nerede şimdi o, Balıkçı'nın tarif ettiği hayattan aldığının daha fazlasını yaşama geri veren iyi insanlar? Bugün, Cennet Koyu ile kalmayacak olan bu talana, bu yobazlığa, bu bağnazlığa bu hukuk tanımazlığa, bu yaşam hırsızlığına, bu alçaklığa karşı onların vicdanına seslenmek istiyorum... Alçağı eziniz!

Bu yazının başlığı gerçekte "Alçağı eziniz'' olacaktı.

Geçen haftaki yazımı bitirir bitirmez bu haftaki yazımı ilk kurguladığım gibi yazamadım. Çünkü içimdeki çığlığı duyurmak istiyor ama bir karabasandaymış gibi sesimin çıkmadığını görüyordum. 

Evet, bir şeyler yapmalıydım, yapmalıyım da hâlâ ama ne ve nasıl? 

* * *

O korkunç günlerde, Orta Çağ karanlığında bir karınca gibi didiniyor, okuyor,  yazıp çiziyordu. O da içindeki çığlığı bastıramıyor ve sesini duyabilmek, duyurabilmek için bir yol arıyordu. 

Sözünü sakınan biri değildi. Böyle olduğu için sık sık başı derde girdi. Hayatını değiştiren İngiltere'ye sürgüne böyle gitmişti gencecik bir adamken. Orada insanın keşfine tanık olmuştu.

Ona göre; insan eylem için doğmuştur. Uğraşmamakla, var olmamak, insan için aynı şeydir...

Yaşamın amacının (Nedamet yoluyla cennete ulaşmak değil) bilim ve sanatta ilerleyerek bütün insanların mutluluğunu sağlamak olduğunu savunuyordu.

Aklın, bağnazlığa karşı savaşıdır söz konusu olan.

* * *

Dinci değil, yaradancıdır. Ona göre bu kadar anlamsız, sebepsiz acıları Tanrı istiyor olamazdı. 

Ve Voltaire, bağnazlıklardan acı çeken insanlığın yanında yer alır. Zulme uğrayan insanlar için verdiği mücadelede (Calas'lar, Sirven'ler,  La Barre'ler ve daha başkaları için) tek başına Avrupa'nın vicdanı olup çıkar.

Ve haykırır haksızlıklar karşısında: ALÇAĞI EZİNİZ!

Alçak dediği, ezilmesini istediği; boş inançlardır... Yobazlıktır, bağnazlıktır... 

* * *

Bodrum'un Cennet Koyu'nda taçlanan; hukuk tanımazlık, ben yaptım oldu'culuk;  doğaya, tarihe, bilime ve bir kente karşı işlenen suça dönüşmüştür.

Onlarca, belki yüzlerce bilgi-belge ve raporun yok sayıldığı, mahkeme kararlarının tanınmadığı bu yobazlık, bağnazlık ve aç gözlülük sınır tanımıyor ve dur durak bilmiyor.

Ne mi yapmalı? Voltaire gibi yapmalı?

Daha fazla eylemde bulunmak, daha yüksek sesle ve daha aydınlık konuşmanın sırası artık...

Haksızlıklar karşısında, krallara, prenslere, filozoflara kısaca sesini duyurabileceği her yere seslenerek o nasıl tek başına Avrupa'nın vicdanı olduysa her birimiz de "Bodrum'un Vicdanı" olmak zorundayız.

Fotoğraf: Nahide Yavuz/Evrensel

* * *

Aydınlıklar yüzyılının mimarı bu adam, yaptığı onca şeyin yanında ömrünün sonuna kadar hiç ihmal etmeden toprakla uğraştı.

"Gelecek kuşaklar, diktiğim binlerce ağaçla beni hatırlayacak en azından." diye düşünüyordu. 

Toprakta bir karış yerin boş kalmasını istemeyen bu büyük düşünürle, Bodrum'u güzelleştirmeyi yaradılışa karşı bir borç olarak gören Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın ne kadar çok ortak yönleri var bir bilseniz.

Birisi tek başına Avrupa'nın vicdanı olurken diğeri de Helen masallarına karşı tek başına Anadolu'nun avukatı olmuştu.

Bodrum'u plan paftaları üzerinden Ankara'da masa başında kurbanlık koyun gibi pay edenler, Balıkçı'nın Mavi Sürgün kitabını mutlaka edinmeliler.

Bodrum'u ilk gördüğü andan itibaren karanlıktan aydınlığa nasıl çıktığını, yokuş başına geldiğindeki ilk duygularını ve sahilde çakıl taşlarını, deniz kabuklarını bir sandık hazine bulmuşçasına nasıl yüzüne gözüne sürdüğünü, havalara atışını bir okusalar keşke.

Ya kitabın hemen başında sabırlık bitkisi ve tarla kuşundan söz ederken ne der Halikarnas Balıkçısı: "En yalın tanımıyla iyi insana benzer, hayattan aldığını fazlasıyla gene yaşama verir.'' 

Şimdi avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum!

Nerede şimdi o, Balıkçı'nın tarif ettiği hayattan aldığının daha fazlasını yaşama geri veren iyi insanlar?

Bugün, Cennet Koyu ile kalmayacak olan bu talana, bu yobazlığa, bu bağnazlığa bu hukuk tanımazlığa, bu yaşam hırsızlığına, bu alçaklığa karşı onların vicdanına seslenmek istiyorum...

Alçağı eziniz!

Eyvallah.

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Pınarbaşı / Kayseri doğumlu. İlk ve Orta Okulu Ankara’da, Liseyi ise Aydın’da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir’de bitirdi.

Türkiye’nin ilk haber portallarından Bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı. 

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına da katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığına devam ediyor.

Marka ve siyasi danışmanlıkları bulunan Serdar Gündoğ, Frame Bodrum Kültür ve Sanat Merkezi yöneticiliği yapmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Merhaba dünya, merhaba Halikarnas Balıkçısı!

Balıkçı'nın doğum günü olan 17 Nisan'ı "Dünya Merhaba Günü" ilan edeli iki yıl oluyor...

Kazanmanın anlamı üzerine!

Ufukta kurultay ya da bir genel seçim görünmüyor olsa da önemli bir bölümü iktidar bloğundan olan sandığa gitmeyen seçmenin varlığı, emanet oylar vs. gibi şeyler bir kenarda dursun; siyaset için bu uzun ve ince bir yol olan zaman diliminde; yerel seçimlerin kendi denkleminden bağımsız şekillenen seçmen iradesinin analizini gerçekçi şekilde yapmak CHP adına yapılacak en değerli iş olur

"Çocuklar, hayatta hiç mülkiyet hissim olmadı!"

Teşvikiye de oturdukları evden başka bir mülkü yoktur gerçekten de. Ve ne yazık ki yaşamı, gönülden bağlı olduğu ülkesi ve inandığı değerler uğruna elinden alınan İpekçi, kaybından sonra Gülriz Sururi'nin girişimi ve Aydın Doğan'ın desteğiyle tamamlanan Bodrum'daki o evi hiç göremeyecektir