"Ben, zamanında Erzincan'da hal müdürlüğü yaparken, yardımcım gelmiş, bir sürü matbu evrak biriktiğini, artık koyacak yer kalmadığını söylemiş. Sayın müdürüm demiş, isterseniz bir kısmını imha edelim.
Ben de demişim ki:
- Tamam imha edin ama bunlar resmi evraktır. Birer fotokopisini çekin de öyle imha edin."
Eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut, TRT1'de Hodri Meydan programında (1990) hakkında üretilen fıkralardan birini böyle anlatmıştı. Ülkenin köklü bir arşiv imha geleneği olunca, üretilen fıkra da böyle oluyor.
Cumhuriyet'in en önemli kurumlarından SEKA'nın (Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları A.Ş) adının yakılan arşivle anılması boşa değil. Yaşı 30'un altında, dijital öncesi dünyaya yabancı olanlar için pek bir şey ifade etmese de özellikle 12 Eylül askeri darbesi ve sonrasında SEKA adı başlı başına bir anlam ifade ediyordu. Darbeyle kapatılan kurumların, toplatılan yayınların son durağıydı SEKA. Neyse ki dijital çağdayız, 1936'da kurulan, 1998'de özelleştirme kapsamına alınan ve 2005'te de kapatılan SEKA'nın yokluğunda onca arşiv nerede yakılacaktı?
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği'nin bir projesi olan Free Web Turkey'in Haberin sonu: Türkiye'de internet sansürü raporuna göre, 1 Kasım 2019 - 31 Ekim 2020 arasında en az 1910 URL, alan adı ve sosyal medya paylaşımına erişim engeli getirilmiş. Bu sayının 870'ini engellenen haber URL'leri oluştururken, bazıları birden fazla olmak üzere toplam 26 haber sitesine erişim bu dönemde engellenmiş. Engellenen haberlerin yüzde 42'si AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ailesi ve çevresi hakkındaymış. Bakalım 31 Ekim 2020-2021 döneminde sonuçlar nasıl olacak?
12 Eylül-SEKA ilişkisi
650 bin kişinin gözaltına alındığı, 230 bin kişinin askerî mahkemelerce yargılandığı, 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği 12 Eylül döneminde kuşkusuz çok az kişi kurum arşivlerinin başına neler geldiğini düşünecek durumdaydı.
12 Eylül'de yok edilen belgeler için generallerin gerekçesi çok basitti: SEKA'da kâğıt sıkıntısı var, devlet kurumları "eski" kağıtlarını yollasın!
Emir demiri kesti, kurumlarının arşivinin değerini bilen birkaç yönetici dışında neredeyse Türkiye'nin dört bir yanından kurumlar "eski" kağıtlarını SEKA'ya gönderdi. Sadece basılı evrak da değil, TRT de SEKA'ya yayın bantları da nasibini aldı bu kıyımdan. Olayın üzerinden yıllar geçtikten sonra, örneğin TRT için çekilen "Yorgun Savaşçı" (Halit Refiğ, 1979) dizisinin yakıldığının ortaya çıkmasından sonra TRT arşivindeki tahribatın büyüklüğü anlaşılabildi.
Emekli amirallerin bildirisi olayında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Şimdi bu bildiriye imza atanların hesap verme vakti gelmiştir. İbreti alem için, 104 emekli amiralin rütbeleri sökülmelidir" dedi ve arkasından 2 Ağustos 2004 tarihli Hürriyet gazetesinin birinci sayfası sosyal medyada dolaşmaya başladı. Bahçeli, 313 generale tek tek gönderdiği mektupla, "hükümeti uyarmalarını" istiyordu. Arşiv affetmiyor!
Siyasi partilerin 16 Ekim 1981'de feshedilmesinin ardından askeri yönetimin ilk yaptığı işlerden biri, kapatılan partilerin arşivlerine el koymak oldu. Çevresinde saplantılı bir arşivci olarak tanınan eski devlet bakanlarından İsmail Hakkı Birler, CHP arşivine el konulma gününü şöyle anlatmıştı:
"Bir gün Çevre Sokak'taki evimin telefonu çaldı. Sıkıyönetim Makamı mührüyle 12 Eylül 1980'den beri kapalı olan CHP Genel Merkezi binasının önünde bir hareketlilik yaşandığını haber verdiler. Hemen oraya gittim. Tek bir yetkili ortalıkta gözükmüyordu. İhtilal nedeniyle teşkilata dağıtılamamış binlerce kitap ve broşür, çoğuna bizzat tanıklık ettiğim toplantıların tutanaklarıyla binlerce evrak çuvallarla dışarı taşınıyordu. İki kamyon dolusu evraktan pek azını kurtarabildim. Bir devre ışık tutacak, araştırmalara kaynaklık edebilecek CHP arşivinin SEKA'ya götürülerek yakılması içimde hep bir yara olarak kaldı. Bana göre, bu olayda Konsey'in, CHP'ye kayyum olarak atadığı emekli vali Cezmi Kartay'ın sorumluluğu vardır. Kendisi böyle olmadığını iddia etse de başı, bu olay nedeniyle Sosyal Demokrasi Partisi'nin (SODEP) kuruluşu ve Halkçı Parti'yle (HP) birleşmesi sürecinde çok ağrıdı."
Birler'in "çok azı" dediği kurtarılmış arşivde, gazeteci Ersel Ergüz'le birlikte bir yıl çalışmış ve İsmail Hakkı Birler'in Anılarında CHP'li Yıllar 1946-1992 (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1992) kitabını hazırlamıştık. Kurtarılanlardan bir damlaya baktığınızda SEKA'ya yakılmak üzere gönderilenler milyonlarca sayfa içinde daha neler vardı sorusu insanın aklından hiç gitmiyor.
12 Eylül paşalarıyla yapılan görüşmelerden sonra CHP'ye ait tarihi değeri olan evrakın ayıklanması için ikinci bir emir verilse de imha edilen milyonlarca belge içinden hangi kriterle ayıklama yapıldığı halen sırrını koruyor.
12 Eylül darbe döneminin bir başka SEKA vakasının kahramanı ise Kenan Evren. Birinci Turgut Özal hükümetinde Başbakanlık Müsteşarı olan Hasan Celal Güzel'i makamına çağıran Evren, "Osmanlı ve Cumhuriyet arşivleri konusunda güzel hizmetlerde bulundunuz. Çankaya Köşkü'nde Atatürk'e ait çok değerli arşivler var. Bunun tasnifini de yapar mısınız?" diye sorar. Güzel de büyük bir hevesle hemen evet cevabı verir. Ertesi gün konuya kesinlik kazandırmak üzere Güzel yeniden Evren'i ziyaret eder ama Evren bu kez çok istekli değildir: "Atatürk'ün günlük programını ve görüşmelerini tutan yaverleri çok teferruata yer vermişler; yediğini içtiğini, bazen bir hanımla özel görüşmesini bile yazmışlar. Bunlar açıklanırsa Atatürk düşmanları bu belgeleri onun aleyhinde kullanırlar diye endişeliyim." Güzel, açıklığın her zaman iyi olduğunu ancak şüpheleri varsa, belgelerin açıklanmasının 2038'e, Atatürk'ün vefatının 100 yıl sonrasına kadar gizlenebileceğini söyler. Bu noktadan sonrası meçhul, çünkü Güzel ve Evren'in açıklamaları birbiriyle epey çelişkili. Güzel, "Daha sonra Evren Paşa, bu arşivleri SEKA'ya gönderip imha ettireceğini söyledi. Aklıma gelince içim ürperiyor ve Evren Paşa'nın bu eşsiz tarih hazinesini yok etmemiş olmasını diliyorum" açıklamasını yaptıktan sonra olay şöyle gelişti:
Evren: "Yediği naneye bak!"
Güzel: "Benim yediğim naneler, onun 12 Eylül'de yediği nanelerin yanında hiç kalır!"
12 Eylül askeri darbesinin lideri Kenan Evren ile dönemin başbakanlık müşaviri Hasan Celal Güzel arasındaki "Atatürk arşivine ne oldu?" polemiği, durumu en iyi anlatan olaylardan. Güzel, Çankaya Köşkü’ndeki arşivin SEKA’ya gönderildiğini iddia etmiş, emekli darbeci Evren de Güzel’e, "Yediği naneye bak!" demişti. Güzel’in cevabı ise, "Benim yediğim naneler, onun 12 Eylül’de yediği nanelerin yanında hiç kalır" olmuştu.
Arşiv imha tarihi
Türkiye arşiv imha tarihi kuşkusuz sadece darbelerle özdeşleştirilemez. 1931'de İstanbul Defterdarlığı arşivinden, 120 balya ve 500 sandık civarında eski evrakın Bulgaristan'daki bir kâğıt fabrikasına hurda kâğıt olarak satılması var. Son Posta muhabiri İbrahim Hakkı Konyalı'nın öğle yemeğinden dönerken gördüğü taşıma işlemini gazetede yazmasından sonra evrakı kontrol eden Bulgaristan hükümeti, evrakların tarihi değere sahip arşiv belgeleri olduğunu görür ve malzemeye el koyarak muhafaza altına alır. SEKA henüz o tarihlerde kurulmadığı için İstanbul Defterdarlığı'nın evrakının bir bölümü canını kurtarır.
Bu da 1998'den… Dışişleri Bakanlığı'na ait 15 çelik kasa ihaleyle Ankara İvedik Hurdacılar sitesindeki bir hurdacıya satılır. Kasalar üç yıl süreyle dükkânda bekledikten sonra ikisini bir market sahibi alır. Market sahibi kilitli olmayan kasaları açtığında içlerinde Dışişleri Bakanlığı'na ait "gizli" ibareli evrakları bulur, panik halinde bakanlığı arar ama konuyla ilgilenen kimseyi bulamaz. Sonunda market sahibi çareyi Genelkurmay'ı aramakta bulur. Gelen heyet önce bu iki kasadaki belgeleri, daha sonra da hurdacıda satılmak üzere bekleyen 13 kasa içindeki belgeleri alır. Belgelerin önemi hakkında tabii ki kimsenin bir bilgisi yok, zaten açıklama yapılmasına gerek de yok! Yapılan tek açıklama, kasaların üzerlerine yanlışlıkla "boş" yazılması nedeniyle böyle bir aksaklığın yaşandığı yönünde olur.
Daha yakın tarihe gelelim. 2007'de Milli Kütüphane'de döküm listesi olmayan, tasnifi yapılmayan 102 ton hurda kitap ve yazılı materyalin, 11 kamyonla Hurdasan'a gönderildiği ve tutanak karşılığında teslim edildiği ortaya çıktı. 2011'de ise 45 ton kitap, 15'er tonluk üç parti halinde Hurdasan'a gönderildi. Hurdasan'ın tutanaklarına göre, işlemin gerekçesi, "Hurda kâğıtların bulunduğu depoların kullanılacağı için acilen boşaltılması."
"Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür" (insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır). İşte bu noktada arşiv devreye giriyor. Kurumların arşivleri boşaltılsa ve her geçen gün biraz daha unutsak da hâlâ bir yerlerde tarihin karanlık raflarından bir dosyayı çekip, unutulanları ortaya döken birileri çıkıyor, çıkacak.