05 Aralık 2021

Geldi İsmet, kesildi kısmet!

Alıştığımız şeyler oldu geçen hafta: Döviz dalgalandı, Merkez Bankası döviz sattı, yeni bir maliye bakanı atandı vs. Bunlar tamam da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kurmaylarının, üzerimizde, yeni bir ekonomik modelin "deneneceği"ni söylemeleri çok tedirgin ediciydi. Kobaylık süremizin beş ay olacağı açıklandı ama bu model bizim yerimize önce bir laboratuvarda ya da ne bileyim sanal ortamda denense daha iyi olmaz mıydı? Üstelik ta 50'li yıllardan kalma böyle bir deney aleti de var ellerinde.

Geçtiğimiz hafta, yaklaşık bir yıl içinde üç maliye bakanı ve Merkez Bankası başkanının değiştirilmesine yönelik yoğun eleştiriler yapıldı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a. Denenecek yeni ekonomik modelin tartışmasını dışarıda bırakalım, kendisine en azından bu konuda kesinlikle haksızlık yapıldığı kanaatindeyim. 1921'den bu yana tek parti dönemi, çok partili dönem ve askeri darbelerde kurulan yirmi dört hükümette görev alan bakanları yıllara böldüğümüzde göreve gelme ve görevden alınma sıklıklarının AKP dönemini hiç de aratmadığı görülüyor. Yirmi dört hükümette mesela, 56 hazine ve maliye bakanı, 80 milli eğitim bakanı değişikliği olmuş. İçişleri bakanlarının durumu daha da kötü, yirmi dört hükümette 88 içişleri bakanı görev yapmış (yıla vurursak, her birinin görev süresi yaklaşık 1 yıl üç ay olmuş.) Merkez Bankası başkanlarının durumu bakanlarının durumuna göre biraz daha iyi. 1930'da kurulan Merkez Bankası'nın bugüne kadar 25 başkanı olduğu düşünülürse ortalama görev süreleri üç yıl altı ay oluyor. (Kendime not: Denenecek modelde denek olarak görülürken, deneyenleri sayısal veri olarak kullanmak bir iç rahatlığı yaratıyor.)

Yarı başkanlık sistemine geçilmesiyle birlikte bakanların ve kurum başkanlarının bir miktar tırışkadan mambo mertebesine devredilmeleriyle kim gitti, kim geldi tartışmasını bir yana bırakıp işin deney kısmına geçelim.

SimCity'nin atası

1980'lerin sonunda tüm dünyayı kasıp kavuran SimCity strateji oyununun atası sayılabilecek Parasal Milli Gelir Analog Bilgisayarı'nın (MONIAC) 1950'lerin dünyasında, iktisat eğitiminde bir çığır açacağa düşünülür. Bu mucize aletten dünyada sadece üç tane varken, o sırada doçentlik çalışmaları için Londra'da bulunan eski ekonomi bakanlarından Prof. Dr. Besim Üstünel sayesinde, alet 1953'te Türkiye'ye gelir, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nin başköşesine kurulur.

MONIAC'ın işi, makro ekonomik ilişkileri modellemektir. Otostopçunun Galaksi Rehberi'ndeki Derin Düşünce'nin aksine "hayat, evren ve her şey" hakkında cevap vermez ama su sirkülasyonu ile, ekonomideki paranın dolaşımını gösterir. Su, makineyi dolaştırırken hanehalkı, firmalar, devlet, ihracat ve ithalat gibi birimlerin ekonomik davranışları ve bu davranışların etkilediği ekonomik değişkenler gözlemlenebilir hale getirir. Tamam makine Keynesyen ve klasik iktisat kurallarına göre şekillendirilmiştir ama bugüne uygun versiyonu da yapılabilir, hükümetlerin her programlarını ille de ilk olarak halkın üzerinde denemelerine gerek yok, yapın böyle bir makine, bakın ne olacağını!

Biyografisini hazırlarken yaptığımız görüşmede Üstünel bu mucize aletin siparişini şöyle anlatmıştı:

"Prof. Meade'in çalışma grubundaydım. Seminerlerinde kullandığı parasal değişkenlerin işsizliği azaltan etkileri ve aşırı gidilerse enflasyona ve dış açıklara yol açan makro dengesizlikleri gösteren Philips Machine (MONIAC) denen bir enstrüman vardı. Sonrasında bu makinenin kullandığı veriler arasında a ve b ülkesi ile IMF bağlantısı da yapıldı. Bu aletin üçüncüsünü Cambridge Prof. Hary Johnson derslerinde kullanıyordu. Dördüncüsü Chicago Üniversitesi için hazırlanıyordu. Makinenin mucidi Mr. A.W. Philips'le konuşup önceliğin Türkiye'ye verilmesini istedim ve MONIAC adrese teslim 1000 dolardan satın alınmış oldu. Ben İstanbul'a döndüğümde makine gelmişti."


Dışarıdan bakıldığında pek bir şeye benzemeyen MONIAC'tan çalışır halde dünyada sadece dört tane bulunuyor. Philips tarafından 1949'da, Birleşik Krallık'ın ulusal ekonomik süreçlerini modellemek için yaratılan MONIAC, Phillips Hidrolik Bilgisayar ve Finansfalograf olarak da biliniyor.

Aletin Türkiye'ye gelmesinden sonra Halit Kıvanç'ın Üstünel'le yaptığı röportaj sayesinde kamuoyunda da büyük ilgi uyandıran MONIAC'ı ilk ziyarete gelenlerden biri İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Umumi İktisat ve İktisat Teorisi Kürsüsü doçentliği de yapan Demokrat Parti Urfa Milletvekili Feridun Ergin olur. Ergin uzun uzun makineyi inceledikten sonra, "Böyle bir makinam olsa, sabaha kadar uyumam!" der ama bunun DP'nin ekonomik programlarına bir etkisi olmaz. Bizim MONIAC sadece doktora öğrencilerine hizmet eder ve zamanla da (belki de tozlandığı için) devreden çıkar. Bozulduğu için depoya kaldırılan alet ancak 2017'de İş Bankası'nın sponsorluğuyla elden geçirilir ve tekrar çalışmaya başlar. Halen İstanbul Üniversitesi'nde sergilense de modellemesinin eskiliği ve artık dijital dünyada yeri olmadığı gerekçesiyle olsa gerek bir eğitim aracı olarak kullanılmıyor artık MONIAC.

Sınır dışı edilen Amerikalı

Bir partiden çok devletin kendisi haline dönüşen Cumhuriyet Halk Partisi'nin karşısında 1950 seçimlerinden dev bir galibiyetle seçimden çıkan Demokrat Parti'nin birinci döneminin son yıllarında ekonomik açıdan işler kötüye giderken hükümetten kimsenin MONIAC'la uğraşacak hali yoktur. Zaten Başbakan Adnan Mendres'in ülkede enflasyon olmadığı yönünde derin bir inancı vardır.

İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen ilk barış yıllarında Amerika'nın bağış niteliğinde yardımları, bu yolla gelen modern tarım teknolojisiyle ikiye katlanan tarım alanları, iklim ve yağışın da desteğiyle tarımsal üretimin zirveye tırmanması, her şey güllük gülistanlıktır. Hatta bu dönemin bir de sloganı vardır: "Menderes geldi bolluk geldi, geldi İsmet kesildi kısmet!"


1962-64 arasında Devlet Planlama Teşkilatı'nda da görev yapan Besim Üstünel'in (sağda) politikaya girmeyi kabul etmesi, Bülent Ecevit'in ısrarıyla olur: "Bir gün Bülent Ecevit telefon edip, size çaya gelebilir miyim dedi. Benden ikinci beş yıllık kalkınma planları üzerinde görüş bildirmemi istedi. Bu konuda yardım edeceğimi ancak bunun karşılığında ne parlamenterlik ne başka bir görev ne de bir ücret istemediğimi altını ısrarla çizerek söyledim. Nitekim yıllar sonra Bülent Bey, 'Tekliflerimi üç kez reddettiniz, dördüncüsünde kabul ettiniz, bunu hiç unutmam!' dedi, refüze olmuş."

Benzetmek gibi olmasın, bugünküne benzer döviz krizleri, yatırım eksikliği ve yükselmeye başlayan enflasyon ufaktan tat kaçırmaya da başlamıştır. 1953 sonlarında, Amerikan Yardım Teşkilatı'nın (AID) görevlendirdiği kalkınma iktisatçısı Prof. Hollis Chenery'nin verdiği rapor Menderes'i çileden çıkartmaya yeter. Rapor, 1948'den 53'e kadar incelenen dönemde Türkiye ekonomisi hakkında son derece olumlu görüşler bildirmesine rağmen girişindeki uyarılar nedeniyle kara listeye alınır. 1953 sonunda baş gösteren bazı gelişmeler önlenmezse, 1953'ten itibaren enflasyonist baskının ileride ciddi darboğazlar yarabileceği uyarısı nedeniyle rapor dağıtıldığı tüm birimlerden toplatılırken Prof. Chenery'ye de ülkeyi terk etmesi için üç gün tanınır. Rapor toplatılmasına toplatılmıştır ama el altından saklayanlar da vardır, Üstünel de bunlardan biridir: "Daha sonraki yıllarda o raporu çoğalttırarak kütüphanelere dağıttım. Çünkü çok güzel bir rapordu. 1954'te hafif başlayan enflasyon, 1958'de tavana vuruyor ve döviz kıtlığı öyle bir hale geliyor ki benzin alacak döviz bulunamıyordu. En kalitesiz akaryakıtı getiren şirketler bile, 'Önce bedelini ödeyin, sonra boşaltırız,' diyorlardı. Bir süre arabalar, hatta kamyonlar benzin istasyonlarında uzun kuyruklar oluşturdu. Alınan bazı yüzeysel önlemler asla yeterli olmadı."

Sonuç olarak, bu yeni modelleri halkın üzerinde denemek yerine önce ister analog ister dijital, başka mecralarda denemek daha hayırlı sonuç verebilir

Yazarın Diğer Yazıları

Otomobil uçar gider

1960’larda dede Turan Feyzioğlu’nun makam aracı en az yirmi yaşındaki Chevrolet SW iken, 2000’lerde torun Metin Feyzioğlu’nunki sıfır yaşında Volkswagen 2.0 TDI idi. Türkiye’nin makam aracı itibarı tam çözülmüşken nereden çıktı bu tasarruf tartışmaları

Dağlılar’dan Yaylacılar’a

Muhalefet zor, parti içi muhalefet daha zor, lidere karşı çıkmak ise çok çok zor ve de bir kişinin ne kadar keskin muhalefet yaptığı bir ölçü değil… Örneğin; bir bakanlık kaptı mı, partisinin en önde savunucusu olabilir!

Diyarbakır ilçe, Van belde olsun

Bir yerde seçim mi kaybettin, eskiden olsa illiğini elinden alır, rütbesini ilçeliğe indirirdin! Neyse ki Türkiye büyük bir gelişme kaydetti de sadece seçilenin mazbatasını vermeyerek iş hallediliyor. Peki fatura kime kesilecek? Onun da kolayı var: Sarol Formülü!