16 Mayıs 2021

Gasp, rüşvet, irtikap, cebr... = Çökme

'İyiliksever işadamı' Sedat Peker'in 6 Mayıs'ta yeni ifşaatlarına başlamasıyla bir türlü sakinleşemeyen gündem daha da karıştı. Son bir haftada, önümüzdeki birkaç yıl hiç kullanılmasa bile yetecek kadar "çökme" sözü duyduk. Sözcük ağzı doldurmuyor, biraz basit ve işi hafifletiyormuş gibi. Geleneklerden bu kadar kolay vazgeçmemek lazım. Mesela bir "mütegalib/mütegallibe" sözü neden kullanılmaz? Söylenişinde bile bir asalet var, üstelik taa Osmanlı'dan geliyor. Mütegalib Sedat Bey, Mütegalib Alaattin Bey…

Bu vasat bir iş ilişkisi değil. "Gel dedim, geldin, aferin, şimdi işin bitti, git bekle," olmuyor, kirli bir mendil gibi atıp kurtulamıyorsun bu ilişkilerden. İlişkinin doğası gereği, beklerken yapılanlar var. Ortaya çıkmadığı sürece sorun yok, herkes kendi pazarında işinin başında, gerekli mercilere ödemelerini yapıyor. Ta ki, o kritik iş alanlarının kesişmesi ve kontrol edilen alanların paylaşımına kadar.

Dahiliye vekili yerine söz alan Sağlık Vekili Dr. Adnan biraz sıkıntılı, Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, "Çete teşkil etmek isteyen bazı mebuslar hakkında Dahiliye Vekâleti tezkeresini" okuyor:

"Büyük Millet Meclisi Azasından bazılarının çete teşkilatı yapmak üzere hüviyeti meçhul eşhasa (kişilere) vesika vermekte olduklarından bahsiyle asayişi ihlâl edebilecek olan bu gibi harekâta meydan verilememesi hakkında Bâlâ Kaymakamlığından vukubulan işar üzerine bu gibi vesaiki hâmil eşhasın vesaiki mezkûreyi ne maksatla alıp bunun üzerine ne gibi teşebbüsat ve faaliyette bulundukları hakkında isticvap edildikten sonra serbest bırakılması ve istirdat edilecek vesaikin de vilâyete irsaliyle çete teşkilâtı için kimseye müsaade edilmemesi lüzumunun cevaben bildirildiği Ankara vilâyetinden bildirilmiş ve kaymakamlığın mürsel telgrafnamesi sureti de leffen arz ve takdim kılınmıştır. Azayı Meclisten bazılarının bu kabilden olan harekâtı hakkında ittihaz ve tatbik edilecek hattı hareketin bittayin emrü tebliğine müsaade buyurulması arz olunur efendim."

Salondan gelen itirazlarla sık sık kesilen konuşmada itirazlar ikiye ayrılmaktadır. Bir kısmı, düzenli ordunun kurulmuş ve artık çetelerin iptal kararı alınmış olması nedeniyle böyle bir uygulamanın kesinlikle kabul edilemeyeceğini ve söz konusu mebusun adının açıklanmasını isterken bir kısmı da savaş sürerken bu tür bir uygulamanın yapılabileceğini savunmaktadır. Oturumun sonuna kadar mebusun adı açıklanmaz ve konu encümene gönderilir ama tezkereyle birlikte okunmasa da Bâlâ Kaymakamı Osman Nuri Bey'in gönderdiği raporda yeterli bilgi vardır: Mebusini muhteremeden bazılarının çete toplamak üzere hüviyeti meçhul kesana (adamlara) vesika ita eyledikleri istihbar kılınmıştır. Ezcümle kazasının Afşar kariyesine gelen ve mukaddime çete firarisi olan Yusuf Çavuş namında birisine Muş mebusu Rıza Beyin bir vesika verdiği ihbar edildi. Hâmili taharri olunmakta ise de bu gibi haller halk arasında sui misal (kötü örnek) teşkil ederek halkın zararı ile nihayet bulmakta hâmillerine de tatmin hisleri temin etmektedir. Çete teşkilatı zaten mülgadır. Olmasa da bu haller âsayişi ihlâl edeceğinden icrasına müsaade edilemez."

Tabii o günün iletişim ağlarının yetersizliğinden, Yusuf Çavuş'un nasıl mesajlar verdiğini bilemiyoruz. Mesela eyerinin sağ arkasına bağladığı sarı yemeni, atının yelesindeki iki örük, tüfeğinin dipçiğindeki paralel çizgiler ne anlama geliyordu falan. Mutlaka o da bir yerlere mesaj göndermiştir.

Sedat Peker'in 6 Mayıs'ta YouTube'da başlayan açıklamaları pehlivan tefrikasına döneceğe benziyor. Peker açıklamalarında özellikle Mehmet Ağar'ı hedef alırken, tartışmalara Alaattin Çakıcı da Peker'in açıklamalarını etik bulmadığını söyleyerek katıldı.

Çeteleri ne yapalım?

Milli Mücadele yıllarında çetelerle Anadolu Hükümeti arasındaki ilişkisi mecburen bir aşk-nefret ilişkisi biçimindeydi. Düzenli ordunun kurulma çalışmaları sırasında bir yandan da çetelerle nasıl mücadele edileceği konusunda muhtelif yaklaşımlar olduğu görülüyor. İlişkinin aşk aşamasında, düzenli ordu kurulurken çeteler de merkezlerin civarına konuşlandırılıyordu. Zamanı geldiğinde çeteler de orduya katılacaktı.  Böylece bir taşla iki kuş vurulacaktı.

Çetelerle mücadelede birinci öneri, devletin güvenliği sağlayamadığı yerlerde çetelerle mücadele etmek için köylere silah dağıtılmasıydı. Kurtuluş Savaşı'nın sürdüğü dönemde bu yaklaşımı anlamak çok da zor değil. İkinci görüş ise bir yandan çetelere karşı savaşırken bu arada halkın elindeki silahları da toplayarak yeni kurulan devlet için nizamı sağlamaktı. Tahminlere göre o sırada Anadolu'da çeşitli cinste bir milyon civarında silah vardır. Çetelerle mücadele de her türlü yol kullanılır, çeteleri birbirine düşürmek de dahil. Ancak halktan silahların toplanması konusunda pek de başarılı olunamaz. Çetelerle daha ciddi mücadele, ancak milli mücadelenin kazanılmasıyla başlar. 18 Ekim 1923 tarihli İzale-i Şekavet Kanunu ile çetecilerin teslim olmaları için 10-30 günlük süre tanınır.

Teşkilat-ı Mahsusa

Kurtuluş savaşı yıllarında, Kuvayı Milliye hareketi içinde yer alan çeteler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Teşkilatı Mahsusa tarafından da sıklıkla kullanılır. İkinci Balkan

Savaşı'nda İttihat ve Terakki, bir grup fedaiyi bölgede etkin olarak kullanır mesela. Fedailerin bir kısma daha sonra bükünki Milli İstihbarat Teşkilatı'nın atası, Teşkilat-ı Mahsusa'ya katılırlar.  Silahçı Tahsin de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Batı Trakya'ya çete faaliyetleri için gönderdiği fedailerden biridir. Ancak Silahçı Tahsin bir süre sonra bu çetecilik işlerinin ona uygun olmadığına, İstanbul'a dönmek istediğine karar verir ve hatta kararını o sırada Sofya'da askeri ataşe olan Mustafa Kemal'e de iletir. İlk planlara göre, bölgede Süleyman Askeri Bey liderliğinde bir örgüt kurulacak, örgüt, Balkanlarda ve diğer coğrafyalarda faaliyet yürütecek, o da Makedonya'da çalışacaktır. Mustafa Kemal, Silahçı Tahsin'i planlara uymazsa infaz edileceği uyarısını yapar ama Silahçı Tahsin uyarıyı ciddiye almaz ve İstanbul'a döner. Dönmesiyle de hakkındaki infaz kararı uygulanır.


Devlet-paramiliter çete ilişkisinin en ağır örneklerinden biri Nazi Almanya'sındaki SA oluşumu. Nasyonel Sosyalist Parti'nin yükselişinde önemli bir paya sahip olan SA, görevini tamamlayıp bir tehdit haline gelince, tabi olduğu partinin lideri tarafından bir gecede yok edilir. Hem de o güne kadar Komünistlerin, Yahudilerin, Çingenelerin, eşcinsellerin ve sisteme karşı ayak bağı olarak görülen her kesime karşı uyguladığı yöntemle.

Mafya, SA ve diğerleri

Venezüella, Kolombiya gibi devlet-mafya ilişkisinin içiçe geçtiği ve yöneticilerinin saklama gereği bile duymadıkları uç örnekleri dışarda bırakırsak, devletlerin suç örgütleriyle ilişkileri konusunda iki örnek önemli.

Bunların ilki, İkinci Dünya Savaşı döneminde Amerika'nın Sicilya Mafyası ile kurduğu ilişki. İkinci Dünya Savaşı'nda Alman U-Boat'ları Amerika kıyılarına kadar gelip bir Amerikan gemisine saldırınca Deniz İstihbarat Dairesi harekete geçer. Yetkililere göre iki ihtimal vardır, ya New York'ta Alman ajanları vardır ya da özellikle kaçakçılar Alman denizaltılarına ikmal ve bilgi sağlıyorlardır. Ajanların istihbarat çalışmaları hiç başarılı olmaz, mafyanın denetimi altındaki limanlara sızma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanır. Bulunan çare, mafya ile ilişkiye geçip, onların ağını kullanarak casusluk faaliyetleri hakkında istihbarat toplamak ve limanları güvende tutmak olur. İtalyan diktatör Benito Musolini'nin iktidara gelmesinden itibaren zor zamanlar yaşayan Mafya bu ilişkiye hemen evet der. Görüşülen ilk gangster Joseph Lanza olur, sonra onu diğerleri izler. En son, hapisteki ünlü Mafya lideri Lucky Luciano katılır ekibe. Mafya'nın Amerika'ya desteği sadece limanların güvende tutulması ile sınırlı kalmaz, İtalya'ya yapılacak seferde desteğe kadar gider. Bu cansiperane destek sonucunda 1946'da Lucky Luciano 1946'da sınır dışı edilmek koşuluyla hapisten çıkarılır ve Sicilya'ya gönderilir. Luciana faaliyetine memleketinde devam eder.

İtalya'nın bugününde de son derece etkili olan Mafya örgütlenmesini ortaya çıkarmak için yapılan Temizeller Operasyonu ile ilgili olarak Wikipedia gayet derli toplu bilgi veriyor: "Temiz Eller, 1990'larda İtalya'da siyasi yolsuzluklarla ilgili ulusal çapta yapılan bir yargı soruşturmasıydı. Operasyon, Birinci Cumhuriyet'in sona ermesine yol açtı ve birçok siyasi partinin ortadan kalkmasına neden oldu. Bazı siyasetçiler ve işadamları, suçları ortaya çıktıktan sonra intihar ettiler. Operasyondan sorumlu başlıca yetkili savcı Antonio Di Pietro idi. Bazı hesaplarda, 5,000'e kadar kişi şüphe altına girdi. Bir noktada, İtalyan Parlamentosu üyelerinin yarısından fazlası hakkında iddianame düzenlendi. Yolsuzluk suçlamalarından dolayı 400'den fazla şehir ve belediye meclisi feshedildi. Büyük devlet sözleşmeleri için teklif veren İtalyan ve yabancı şirketler tarafından 1980'lerde yıllık olarak ödenen rüşvet tahmini tutarı 4 milyar dolara ulaştı."

Devlet-paramiliter çete ilişkisinin en ağır örneklerinden biri de kuşkusuz Nazi Almanya'sındaki SA oluşumu. Nasyonal Sosyalist Parti'nin yükselmesinde çok önemli bir rol oynayan SA (Sturmabteilung) Alman ordusundan emekli Yüzbaşı Ernst Röhm tarafından kurulur. İşsiz ve lümpenlerden oluşan SA'nın görünüşteki kuruluş amacı, parti toplantılarını sabote etmek isteyen komünistlere karşı toplantıların güvenliğini sağlamaktır. Ancak kısa sürede iş, toplantı güvenliğini sağlamaktan muhaliflerin gittiği bar ve birahane gibi yerleri basmaya, sokak saldırılarına dönüşür. Başlangıçta gönüllü, sonrasında maaşlı çalışma alanı olan SA'nın gücü pek çok işsiz genci etkiler ve 1934'e gelindiğinde üye sayısı 3,5 milyona yükselir. O sırada Alman ordusunun mevcudu 100 bindir. Komünistlerin, Yahudilerin, Çingenelerin, eşcinsellerin ve sisteme karşı ayak bağı olarak görülen her kesimin sindirilmesinden sonra ciddi bir sorun haline gelen bu başıbozukların ortadan kalkması da kendi yöntemlerince olur. Adolf Hitler'in iktidara gelmesi ve iktidarını sağlamlaştırmada en etkili güçlerden biri olan SA, yine Hitler'in emriyle 30 Haziran 1934 gecesi kanlı bir operasyonla ortadan kaldırılır. Uzun Bıçaklar Gecesi olarak anılan o gece, en az 85 üst düzey SA lideri bıçaklanarak öldürülür. Ernst Röhm mü? Eski dostu Hitler ona bir seçenek sunar ve kendisine verilen silahla intihar etmesini ister. Röhm isteği reddeder, "Eğer öldürülecek olursam, bunu Adolf'un kendisi yapsın!" der. Adolf bunu kabul etmemiş olsa gerek ki, Röhm hücresinde başkaları tarafından öldürülür, kontrolsüz güç yok edilir.

Resmi bir gerçeklik olarak mütegallibe

Dönelim bizim iç meselemize! Özellikle 16. yüzyıl sonu itibariyle Osmanlı İmparatorluğu'nda gittikçe güç kazanan bir kesim mütegallibeler. Sözcük, "zorba takımı" anlamına gelse de Osmanlı'ya göre eşkıya ile mütegallibe arasında ciddi fark vardır. Eşkıyalar devletten ve doğal olarak da güvenlik kuvvetlerinden kaçarak mülk edinmeye çalışırken, mütegallibeler eşkıyalarla benzer yöntemlerle mal ve güç elde ederken bir yandan da devletle bağlarını kesmezler. Ancak iki kesimin de ortak özelliği, devlet otoritesinin azaldığı dönemlerde gemi azıya almak suretiyle faaliyetlerini yürütmeleri.

Şimdi böyle derin bir tarih, zengin bir geçmiş varken, mafya gibi yabancı bir sözcük, "çökme" gibi zıpır bir ifade kullanmanın yeri var mı?

Yazarın Diğer Yazıları

Otomobil uçar gider

1960’larda dede Turan Feyzioğlu’nun makam aracı en az yirmi yaşındaki Chevrolet SW iken, 2000’lerde torun Metin Feyzioğlu’nunki sıfır yaşında Volkswagen 2.0 TDI idi. Türkiye’nin makam aracı itibarı tam çözülmüşken nereden çıktı bu tasarruf tartışmaları

Dağlılar’dan Yaylacılar’a

Muhalefet zor, parti içi muhalefet daha zor, lidere karşı çıkmak ise çok çok zor ve de bir kişinin ne kadar keskin muhalefet yaptığı bir ölçü değil… Örneğin; bir bakanlık kaptı mı, partisinin en önde savunucusu olabilir!

Diyarbakır ilçe, Van belde olsun

Bir yerde seçim mi kaybettin, eskiden olsa illiğini elinden alır, rütbesini ilçeliğe indirirdin! Neyse ki Türkiye büyük bir gelişme kaydetti de sadece seçilenin mazbatasını vermeyerek iş hallediliyor. Peki fatura kime kesilecek? Onun da kolayı var: Sarol Formülü!