19 Aralık 2021

Fevkaladenin fevkinin ihtişamlı yolculuğu

2022 Şubat ayında ilk zamlı maaşlar alındığında yeniden alevlenmek üzere, bir kez daha asgari ücret tartışmaları geride kaldı. Enflasyon oranının resmi ve gayrı resmî oranları, fırlayan döviz fiyatları, Merkez Bankası'nın neye yaradığı bilinmeyen döviz satışı, uzayıp giden kuyruklar derken temel soru ortada duruyor: İyi de bulaşıkları kim yıkayacak?

Asıl sorumlunun nasıl Babil Kralı Hammurabi olduğu noktasına gelmeden önce bitirmek üzere olduğumuz haftayı asgari ücret açısından kısaca özetleyelim. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz hafta "fevkaladenin fevkinde" bir asgari ücret açıklayacağını söylemesi üzerine, 60'lı yıllardan itibaren eski defterler yeniden açıldı. On yıl önce asgari ücretle kaç ekmek alındığı, bugünküyle ne kadar alınacağı, on yıl önceki ücretin kaç dolar ettiği, bugünkünün ne kadar olduğu vs… Bu arada hep merak etmişimdir, asgari ücret neden ekmek-simit ikilisiyle ölçülüp değerlendiriliyor, bir asgari ücret emeklisi olarak bunu ziyadesiyle aşağılayıcı bulduğumu belirtmeliyim, bizlerin de diğer insanlarınki gibi ihtiyaçlarımız olabiliyor, biraz nezaket lütfen! Sokakta ucuz alışveriş fırsatları için kuyruklar uzayıp giderken enflasyonun gerçek oranının ne olduğu, TÜİK-ENAK rakamları üzerinden hararetle tartışıldı. Merkez Bankası'nın faiz oranlarında indirim yapıp yapmayacağı tartışmaları sürerken de döviz aldı başını gitti.

Ve heyecanla beklenen gün geldi çattı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, ortada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere, sağına ve soluna aldığı asgari ücret komisyonu üyeleriyle 2022 asgari ücretini açıklamak üzere gazetecilerin karşısına geçti. Kısa bir özet yapıp, işçi ve işveren temsilcilerine uyumlu çalışmalarından ötürü teşekkür etti, temsilcilerin de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teşekkür etmeleri için sözü onlara bıraktı. Temsilciler de ne kadar uyumlu çalıştıklarını anlattıktan sonra Erdoğan'a teşekkür ederek konuşmalarını tamamladılar. İki temsilcinin de konuşmalarını yarımşar dakikayla sınırlamaları insanın aklına ister istemez, Türkiye Barolar Birliği "bir önceki" başkanı Metin Feyzioğlu'nun konuşmasını uzatınca başına gelenlerden ders çıkardıkları geliyor.

Neyse toplantı başladıktan dört dakika sonra mikrofon Cumhurbaşkanı'nın elindeydi artık. Erdoğan'ın fevkaladenin fevkinde asgari ücret açıklamasından aklımda kalan cümleler şöyle:

"Komisyon ücretin 4000 lira üzerinde olması gerektiğini çalışma bakanlığına bildirmişlerdir. Bakanlığımız tarafından ŞAHSIMA iletilen görüş çerçevesinde BİZ de asgari ücreti belirledik…" Bi fevk bi fevk, asgari ücret artık 4253 lira.

Çalışma Bakanı Vedat Bilgin basın toplantısında açıklanan asgari ücretin 6 milyon 90 bin kişiyi doğrudan ilgilendirdiğini söylese de sayı biraz tartışmalı. Türkiye’de asgari ücretle çalışan kişi sayısı, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Dairesi’nin (DİSK-AR) 2019 raporuna göre, yaklaşık 10 milyon, TÜİK'in yayınladığı güncel verilere göre ise 9 milyon 250 bin. (Fotoğraf: Şengün Kılıç)

Düğme yanlış iliklenince

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e, yasalarda yer almakla birlikte 1951'de Türkiye'nin Uluslararası Çalışma Örgütü ile imzaladığı anlaşmaya kadar, asgari ücret hep mazaretlerle birlikte gündeme geldi ve sümenaltı edildi. Gerçi ondan sonra da edildi ama tarım işçilerinin durumunun görüşüldüğü Şubat 1969 TBMM oturumunda geçen bir konuşma dikkat çekici. Mecliste karşılıklı teşekkürler ve oybirliğiyle geçen yasa ile ilgili teşekkür konuşması yaparken CHP'li grup sözcüsünün neden bu kadar geç kalındığı yönündeki eleştirisine AP Hükümeti Devlet Bakanı Sadık Tekin Müftüoğlu cevap verir:

"Bu noktaya sayın CHP Grup Grup Sözcüsü'nün sormuş oluğu bir suale cevap vermek istiyorum. Sayın arkadaşım hükümete şu suali tevcih buyurdular: 'Niçin bu tasarıda geç kalınmıştır?' Bu sual doğrudur, yerindedir, haklı bir sualdir. Ancak bu suali kimin sorması lâzım geldiği hususunda zannediyorum aynı derecede haklı olmak icabeder. Zira, bu andlaşma 1951 yılında yapılmış, bu andlaşmaya girme kararı ancak bizim iktidarımız zamanında yani, 26. 7 . 1967 tarihînde verilmiştir. Adalet Partisi iktidarı demek ki, daha iktidardaki ikinci senesini doldurmadan bu karara iştiraki öngörmüş, kararlaştırmış ve durumu Meclislere intikal ettirmiştir. 1951'den 1965 yılına kadar on dört sene geçtiğine göre ve bunun dört senesini de CHP iktidarı -koalisyon halinde dahi olsa- icrada bulunduklarına göre, bilmiyorum bu sual tevcih bakımından kime ait olsa gerekir? Onu takdirlerinize bırakıyorum."

Pis fakirler tabii ki en sona kalır!

Bilinen ilk sorumlu: Hammurabi

Babil'in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan Esagile tapınağına dikilen taşın üzerine (bir nevi o günün resmi gazetesi) yazılarak uygulanmaya başlanan kanunlar, Kral Hammurabi'nin (M. Ö. 1728-M. Ö. 1686) çeşitli meselelerde verdiği kararlar aslında. Bugünün borçlar hukuku, medeni hukuk, ticaret hukukunun atası olan metinde 282 madde var. Cezalar şu şekilde özetlenebilir: Ellini kes… Ellerini kes… Dişini kır… Gözünü çıkar… Bağlayıp suya at…

Asgari ücret uygulamasının yer aldığı ilk yazılı metin olduğu değerlendirilen Hammurabi Kanunlarındaki ilgili madde şöyle: "257. Bir kimse tarla işçisi kiralarsa bir yıl için sekiz gur mısır öder." Bu "sekiz gur"un günün ekonomik şartları içinde neye tekabül ettiğini söylemek zor ama konuyu merak edenlere, Mahfi Eğilmez'in "3500 yıl önce döviz kurları" başlıklı nefis bir makalesi var, okumalarını öneririm.

Günün ekonomik şartları tam bilinmese de kanunların 242'nci maddesi bir karşılaştırma yapmak için biraz ipucu veriyor: "Herhangi bir kişi bir yıllığına öküzleri kiralarsa sabana koşulan öküzler için dört gur mısır öder."

Görünen o ki, Babil'deki işçilerin durumu da bugünün ekmek-simit mecburiyetinden pek de farklı değilmiş. Özetle, fakirlik pek fena, pek aşağılayıcı bir şey, hem de 3500 yıldır.

Yazarın Diğer Yazıları

Dağlılar’dan Yaylacılar’a

Muhalefet zor, parti içi muhalefet daha zor, lidere karşı çıkmak ise çok çok zor ve de bir kişinin ne kadar keskin muhalefet yaptığı bir ölçü değil… Örneğin; bir bakanlık kaptı mı, partisinin en önde savunucusu olabilir!

Diyarbakır ilçe, Van belde olsun

Bir yerde seçim mi kaybettin, eskiden olsa illiğini elinden alır, rütbesini ilçeliğe indirirdin! Neyse ki Türkiye büyük bir gelişme kaydetti de sadece seçilenin mazbatasını vermeyerek iş hallediliyor. Peki fatura kime kesilecek? Onun da kolayı var: Sarol Formülü!

Süleyman hep başbakan!

Seçimlerin gönül rahatlığıyla oy kullanacağım tek bölümü, muhtarlık seçimi olacak. Ne varsa yerelin en küçük biriminde var. Gözle görülür tek değişim orada olabilir. Ne demişler; yakın komşu, uzak akrabadan iyidir