22 Kasım 2017
Her sabah kalktığımızda bir dizi ekonomik endişeye uyanıyoruz hepimiz. Her sabah, “bu ay sonunu getirebilecek miyim” diye düşünen 6 milyonun üzerindeki asgari ücretli çalışan için, 1,566 TL’lik açlık sınırının altındaki 1,404 TL’lik asgari ücretle sofraya ekmek, et koymak, çocuk okutmak, o gün binilecek dolmuşun, otobüsün parası, uzun zamandır birer endişe kaynağına dönüşmüş durumda… Veya çalışmak isteyen ama umudunu kaybetmiş veya arasa da iş bulamayan yaklaşık 6 milyon insan için bir iş bulabilme umudunun, yerini hızla karamsarlığa bırakmasına yol açan ekonomik gelişmeler… Her gün aracına benzin koymak zorunda olan 20 milyon araç sahibi için acaba bugün TL’nin değeri ne olur, otomatik artış ne zaman depomuza yansır endişesi… Milyonlarca kişi için her sabah biraz daha artan milyarlarca liralık borçların, omuzlarındaki yükü artık taşınamayan bilmem kaçıcı taksiti… Türk Lirası, sadece son 7 gün içerisinde, dolar karşısında 10 kuruş değer kaybetti. Paramız her anlamıyla gözümüzün önünde eriyor.
Bir yandan da TBMM Genel Kurulu’nda geçtiğimiz haftadan bu yana bir torba yasa görüşülüyor. Torbanın şu ana kadar Genel Kurul’dan geçen kısmında, internet vergisinin artırılmasından, Telekom şirketlerinin borcunun affedilmesine, limonatadan alınan ÖTV’nin arttırılmasından FATİH projesine vergi muafiyeti sağlanmasına, MTV’nin arttırılmasından, Hazine’de toplanan bu vergilerin doğrudan özel bir şirket olarak kurulmuş olan Varlık Fonu’na aktarımına kadar bir dizi yeni düzenleme var.
Sadece bunlar bile gerçekte torba yasanın özünün ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor: 80 milyonun içtiği limonata, bindiği araba, bağlandığı internet üzerinden ödeyeceği vergiden elde edilecek kaynak, iktidar tarafından büyük şirketlere ve yandaş projelere kaynak aktarımı için kullanılacak.
Bir kez daha halkı değil, rantı esas alan bir iktidarın torba yasası ile karşı karşıyayız.
Bu torbanın çok açık iki sonucu, hatta siyasi tercihlerin sonucu olduğu için iktidarın amacı olarak da tarif edebileceğimiz iki amacı var.
İlk amaç, bugüne kadar Saray rejiminin kurduğu çarpık ekonomik düzenin ve yapılan tüm yanlışların faturasını vatandaşa kesmek. Yani yukarıda tarif ettiğimiz sıkıntılar yetmiyormuş gibi, iktidar kendi hatalarının yükünü milyonlarca ücretli ve maaşlı çalışana, milyonlarca iş arayana, yüzbinlerce KOBİ’ye, esnafa yıkacak bir torba yasa ile karşımıza çıkıyor.
İkincisi de bu faturayı ortaya çıkartmış olan çarpık ekonomik rant düzenini daha da derinleştirmek… İşsizliğe, düşük ücretlere, güvencesiz çalışmaya, kurumsal yapıdaki çöküşe, çocuklarımızın ve gençlerimizin umutsuzluğuna, yüksek faizlere, Türk Lirası’nın hızla değer kaybına sebep olan bu düzeni perçinlemeyi, derinleştirmeyi hedefleyen bir yasa koyuyorlar hepimizin karşısına.
Söz konusu kanun bir torbadan ziyade çorbayı andırsa da, aslında kendi içinde bir bütünü temsil ediyor. Ve bu öyle bir bütün ki özünde 4 temel unsur etrafında toplamak mümkün: Bu bir borçlanma torbası, bu bir vergi torbası, bu bir kurumsal çöküş torbası, bu bir rant torbası…
Hemen söyleyelim, Türkiye, tarihinde hiç olmadığı kadar borçluyken getirilen bu torba yasa, ülkenin borç yükünü de, faizleri de daha da arttıracak bir çerçeve içeriyor. 2001 yılının ilk çeyreğinde tüketiciler, bankalar, reel sektör ve kamunun toplam borçluluğunun milli gelire oranı yüzde 144 iken 2017’nin ikinci çeyreğinde bu oran yüzde 212’ye çıkmış durumda. Şimdi iktidar bu torba yasayla kamu adına 37 milyar TL daha ek borçlanma limiti istiyor.
Üstelik bu ek borçlanmaya dair hükümetin yaptığı açıklamaların da en az ek borçlanma kadar ekonomiye yük getiren ve endişe yaratan açıklamalar olduğunu ayrıca belirtmek gerek. İktidarın, “Ne için borçlanıyorsunuz” sorusuna verdiği yanıtlar, ülke ekonomisini ne kadar kırılgan hale getirdiklerinin de itirafı oluyor. Mecliste “ek borçlanmaya niye ihtiyaç duyulduğuna” dönük ısrarlı sorulara Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Bizim sisteme yönelik bu kadar spekülatif saldırılar varken, bizim çok güçlü ve sağlam bir şekilde yılın ilk çeyreğine girmemiz lazım. Oluşabilecek piyasaları manipülasyona yani spekülatif anlamdaki bu tür saldırılara da hazırlık ve geri ödemelerde bir sorun yaşanmamasını sağlamak üzere bu yönde bir hazırlık var, bu kadar basit ve net” sözleriyle yanıt veriyor. Bir Hükümet üyesinin “spekülasyonlara karşı para topluyoruz” açıklaması akıl alır bir açıklama değil. Çünkü böyle bir açıklama, iktidarın “ülke ekonomisini kırılgan bıraktık, spekülasyona açık bir hale getirdik” itirafından başka bir şey değil. Bu anlayış ekonomiyi hedefe koyan bir spekülasyonun bizzat kendisi ve spekülatif bir atağı çağırmakla sonuçlanma ihtimali de yüksek.
AKP’nin 15 yıldır izlediği ekonomi politikaları nedeniyle Türkiye ekonomisi zaten dış borca ve yabancı kaynağa aşırı bağımlı durumda. Kırılganlığı her daim tespit edilen ve kırılgan beşliler içinde kalıcı bir yer edinen ekonomimizin, aşırı dış bağımlılığı özellikle siyasi belirsizliğin ve istikrarsızlığın sürekli hale geldiği bu dönemde temel bir yapısal tehdit olarak karşımıza çıkıyor. Buna rağmen, hükümetin bırakın bu dış bağımlılığı azaltmak için kapsamlı ve ciddi bir yapısal dönüşüme girişmeyi, Türkiye’yi yabancı kaynağa daha da bağımlı, bir başka deyişle daha da kırılgan hale getirecek bir çerçeveyi benimsediği bu torba yasada da görülüyor.
Şimdiden biliyoruz, borçluluk arttıkça faiz de artacak. Nitekim bugünden yaşamaya başladık. Tahvil faizleri rekor üzerine rekor kırıyor. Üstü kapatılmak istense de, şu gerçeğin altını bir kez daha çizmeliyiz: bugün Türkiye’de faizlerdeki artışın sorumlusu hukuksuz bir biçimde ek borçlanma yetkisi alan iktidardır. Faizlerdeki artışın sorumlusu kurumsal yapıları tamamen ortadan kaldıran, ülke risk primini artıran Saray rejiminin ta kendisidir. Faizlerdeki artışın sebebi ülkeyi spekülatif ataklara maruz kalacak bir yapıya kavuşturduklarını itiraf eden hükümettir. Bugün Türkiye’de faizler, Saray rejimi yüzünden, iktidar yüzünden, ülkeyi faiz lobilerine mahkum eden rantçı düzen yüzünden artmaktadır.
İktidar bu torba yasayla, sadece borçlanmayı arttırarak değil, aynı zamanda internet vergisini, motorlu taşıt vergisini, kurumlar vergisini, kira gelirlerinden elde edilen vergiyi, limonataya ÖTV’yi arttırmayı teklif ederek de vatandaşın sırtındaki yükü arttırıyor. Üstelik aynı dönemde vatandaşından daha fazla vergi ödemesini isteyen bir iktidarın, bu ülkede vergi ödememek için deniz aşırı adreslere para taşımayı uygun gören yaklaşımı kamuoyuna yansıyor ve bu yaklaşımın sahipleri hiçbir mahcubiyet duymuyor.
Bu torba yasa Saray rejiminin kurduğu hukuksuz, kuralsız, kurumsuz, keyfi iş yapma kültürünü de derinleştiriyor. İktidarın yarattığı ‘’bu ülkede her an her şey olabilir’’ algısı, Türkiye ekonomisine olan güveni çökertti. Kuralsız iş yapma alışkanlığı öngörülebilirliği, öngörülebilirliğin yok olması da ekonomik istikrarı bitirdi. Bu torba yasa da işte bu kurumsal çöküşü daha da perçinliyor.
Altmıştan fazla kanunda değişiklik içeren, torbanın ötesinde artık bir çuvala dönüşmüş olan bu yasanın yapılış ve gündeme getiriliş biçimi de keyfi ve kural tanımaz yönetimin neden olduğu kurumsal çöküşe açık bir örnek. Demokrasilerde olması gerektiği şekilde katılımcı yöntemle yasa yapmak yerine, torbalara doldurarak iş yapma anlayışı, ülkenin Saray Rejimi tarafından içine itildiği keyfi düzenin normalleşmesine katkıda bulunuyor.
Gün aşırı, o günkü siyasi çıkarına göre hukuku ve yasaları yeniden tanımlayan iktidar anlayışı sebebiyle, ülkede hiç kimse önünü göremiyor. Saray rejiminin bu keyfi iş yapma anlayışı sebebiyle hiç kimse Türkiye ekonomisinde yarın ne olacağını, hangi kuralın, ne zaman, kime, nasıl uygulanacağını bilmiyor. Bırakın vatandaşı, Saray tarafından açıklanana kadar, Bakanlar bile kuralı bilmiyor. Öyle ki kurumlar vergisine dönük düzenlemelerden MTV’ye yapılacak artışa kadar her şey, herhangi bir etki analizi veya Bakanlık bünyesinde yapılması gereken teknik çalışmalarla değil, Saray’ın tercihi ile şekilleniyor.
Bu torba yasada olan diğer kurumsal çöküş alanı da mali disiplin. Gerçek bir mali disiplin salt bütçe açığının miktarına, milli gelir içindeki payına odaklanmaz. Gerçek bir mali disiplin kuralları belli, iş yapma biçimi şeffaf, var olan kural ve hukuka uyan bir anlayışa dayanmak zorundadır. Bu torba yasada 37 milyar TL’lik ek borçlanma yetkisi talep eden iktidar, işte bu hukuk tanımayan adımıyla mali disiplin kuralını da kendi elleriyle çöpe atıyor. Üstelik bunu yaparak halen TBMM’de görüşülüyor olan 2018 bütçesini de daha şimdiden yok ediyor. 2018 bütçesi TBMM’de yasalaştıktan sonra, o yasada Hazine’ye verilecek borçlanma limitini bundan sonra kim ciddiye alır?
Yarın bir torba yasa ile bu borçlanma limitinin aşılmayacağı, öngörülen bütçe açıklarının çok ötesinde açıklar verecek şekilde maliye politikası yürütüp, sonra da ek bütçe getirmeden bir torba yasayla ek borçlanma yetkisi alınmayacağını kim garanti edebilir?
Kimse edemez...
Çünkü bu torba yasa ile bu iktidar kendi eliyle güveni ve öngörülebilirliği yıkmıştır. Mali disiplin Saray rejimi tarafından ortadan kaldırılmıştır.
Torba yasada sergilenen kurumsal çöküş bununla da sınırlı değil: Bu torba yasa bir paralel hazine kurarak devlet yapısını da tamamen çökertiyor! Kurulurken adına Varlık Fonu denen İpotek Fonu’nun bir paralel hazine olacağını söylemiş ve bunun doğuracağı sıkıntılar konusunda iktidarı uyarmıştık. Şimdi bu torba yasa ile bu uyarılarımızın ne kadar yerinde olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Torba ile getirilen düzenleme Hazine’den Varlık fonuna doğrudan para aktarılmasını, yani bir nevi yeni bir paralel devlet kurulmasını öngörüyor.
Türkiye’yi bu borç sarmalına sokan, inşaat rantlarına, sürekli dış kaynak girişine ve iç tüketime bağlı çökmüş olan Saray’ın kalkınma modeli. Bu torba yasa da Saray’ın kalkınmasının tek unsuru olan ranta, toplumun neredeyse geri kalanı pahasına kaynak aktarımının aracı oluyor.
Borçlanmayla, artan vergilerle toplanacak olan kaynak, Türkiye’yi Sanayi 4.0’a ve
yüksek katma değerli üretime geçirecek AR-GE yatırımları için, dünya çapında araştırma üniversiteleri kurmak için, işgücüne yeni beceri ve nitelikler kazandıran aktif istihdam politikalarına, kadını ekonominin eşit paydaşı yapacak tedbirlere veya inovasyona yatırılmayacak. Türkiye’nin üretim alt yapısını dönüştürecek projeler başlatılmayacak. Betonlaşmanın yerine çevreyi, yeşil ekonomiyi, yenilenebilir enerjiyi koyan yatırımlar olmayacak. Varsa yoksa rantı kayıran, üretkenliğiyle ekonomiye ortak olmak isteyen emeği, üretici kesimleri cezalandıran adımlar atılıyor, atılmaya devam edilecek.
Torba yasadaki maddeler iktidarın rant tercihini çok açık bir biçimde ortaya koyuyor:
Bu torba yasa ile, büyüme rakamlarına göre daha çok kazanan, pastadaki payı büyüyen düşük katma değerli sektörlerden, rantçı inşaat sektöründen rant vergisi alınacağına, üretenleri de kapsayan kurumlar vergisini arttırıyor.
Türkiye’yi inovasyona taşıyacak bilimsel, rasyonel, eşit, ücretsiz eğitim için doğru adım atmak yerine, yandaş şirket zengin etmenin yolu haline gelmiş FATİH projesine vergi muafiyeti getiriliyor.
Saray rejiminin yandaşlarına devrettiği Telekom’u kurtarmak için milyarlarca liralık aflar düzenlenirken 80 milyona tüketimlerinin neredeyse her alanında vergi artışı düzenlemeleri yapılıyor bu torba yasada.
Ayrıca, Kamu Özel Iş Birliği projelerinin finansmanını kolaylaştıracak düzenlemeler yapılıyor, bu sözleşmelerden Damga Vergisi ve harç alınmaması öngörülüyor.
Türkiye’yi yeşil ekonomiye taşıyıp, doğayı, çevreyi korumak yerine beton ekonomisine devam etmek için meralar, deniz kıyıları bu torba yasayla inşaat rantına açılıyor.
Özetle, Saray rejimi kendi devamlılığının dayandığı rant çevrelerini beslemeyi, ‘çarkı döndürmeyi’ 80 milyonun ortak geleceğine yatırım yapmaya bir kez daha tercih ediyor.
Sonuç olarak; iktidar bu borçlanma ve ek vergi yükü ile elde edilecek kaynakların nasıl kullanılacağına dair de çok net bir siyasi tercih ortaya koyuyor bu torba yasada. Tercih bir kez daha ranttan ve betondan, bir kez daha kuralsız, denetimsiz işleyen bir ekonomiden yana kullanılıyor. Oysa Türkiye’nin partizanca hırslara heba edilmediği bir mali harcama çerçevesine bağlı kalmak, bu ülkeyi yönetme yetkisi elinde olan iktidarın kamusal sorumluluğudur.
Bu iktidar kamusal sorumluluğun bilincinde olan bir iktidar olsa, hızla şu adımları atar:
Torba yasayı hemen bütünüyle geri çeker, kurumsal çöküşün hızlanmasına imkan veren OHAL’i hemen kaldırır. Vergi adaletini sağlayacak kapsamlı bir vergi düzenlemesini hemen yapar. Dolaylı-dolaysız vergilerin dengesini orta sınıfların, emekçilerin lehine olacak şekilde yeniden belirler. Asgari ücrete vergi muafiyeti getirip, rantçıdan rant vergisi alır. Kamunun rolünü, yandaş sermayeyi beslemekten çıkarıp, yeniden tanımlar. Kamuyu orta sınıfları destekleyici üretken harcamalara yöneltir.
Derdi Türkiye’nin ortak geleceği ve kalkınması olan bir iktidar rantın değil halkın iktidarı olduğu bilinciyle rantçıyı değil halkı esas alan bir ekonomik kalkınma programına hiç vakit kaybetmeden geçer.
Türkiye’nin ihtiyacı olan da budur.
Verdiğimiz mücadele de bunu bir Türkiye gerçeğine dönüştürme mücadelesidir.
İktidar, krizi çıkartan düzenin yolundan yürümeye devam ediyor. Bilerek ve isteyerek…
Saray düzeninin şifrelerini hepimiz biliyoruz: Önce borçlandır. Sonra da...
"Mesele Saray rejiminin yerine, katılımcı siyasetle, halkın ekonomisini inşa etme meselesidir"
© Tüm hakları saklıdır.