09 Haziran 2021

Meyve suyuna siyanür katmak

Jones iyi bir hatipti, bir ara kamuoyunda iyi bir etki yaratmayı başarmıştı

17 Kasım 1978'de Halkların Tapınağı adlı tarikatın 918 üyesi, Guyana’da bir arada intihar ettiler; önce çocuklarına siyanürlü meyve suyu içirmiş, sonra da kendilerine kıymışlardı.

Bu toplu intiharı düzenlemiş olan Jim Warren Jones adlı vaizin Indiana’da geçen çocukluğunu bilenler, onun sorunlu biri olduğunu, evinde hayvanlar için sık sık cenaze törenleri düzenlediğini ve kedi bıçakladığını anlatmışlardı.

Jones, oluşturduğu Halkların Tapınağı’nı önce ırk ayrımcılığına karşı bir sosyal hizmet ağı olarak tanımlamıştı. Bu nedenle ırkçıların tepkisini çekmiş, zaman zaman tapınağının kapısına dinamit bırakılmış, evine ölü kedi atılmıştı. Bazı kimseler, aslında bu eylemlerin bir kısmının Jones tarafından mağdur görünmek, dikkat çekmek için yapılmış olduğunu söylemişlerdir.

Jones iyi bir hatipti, bir ara kamuoyunda iyi bir etki yaratmayı başarmıştı: 1976 seçimlerinden önce başkan yardımcısı adayı Walter Mondale’ın Tapınak’tan övgüyle söz etmiş olması bunu yansıtır.

Jones, 1977'de grubunu Guyana’da kendi adını vermiş olduğu yerleşkeye, "Jonestown"a taşıdı. O sıralarda işleri iyi gitmemeye, ekonomik ve başka sıkıntıları ağır basmaya başlamıştı.

Jim Jones, yeni yerinde tarikatın üyelerinin dış alemle ilişkilerini kesmişti; geceleri hoparlörlerle yaptığı konuşmalarla yerleşke sakinlerini etkilemeye çalışıyordu: Topluluğuna, "Ölüm yalnızca başka bir uçağa atlamak gibi bir şeydir ve dostumuzdur" demişti.

Toplu intihardan sonra bulunan bir ses kasetinde, "Bizler acımasız bir dünyanın şartlarını protesto etmek için devrimci bir intihar eylemi gerçekleştirdik." demekteydi.

Ruhbilimcilere göre, Jones bir narsisistti. Onun bu kadar çok insanı intihara yöneltmesinin nedeni, projelerinin başarısızlıkla son bulacağını anladığında, bunun yerine aklı sıra muhteşem bir gösteriyle noktalanmasını tercih etmesiydi.

Bütün narsisistler gibi Jones’un sürekli olarak alkışlanmaya, beğenilmeye ihtiyacı vardı ve aslında vahim bir aşağılık duygusunu dengelemek için oluşan ve giderek büyüyen bu ihtiyacını karşılamak için yapmayacağı şey, harcamayacağı insan yoktu.

Bugüne kadar narsisistliğin çeşitli yönleri incelenmiştir, tanımlanmıştır; ancak, ABD'li bir ruhbilimci olan Daniel Shaw, narsistlerin yeterince üstünde durulmamış bazı özelliklerini inceleyip bu gibilerin, insanları nasıl istismar ettiklerini , sömürdüklerini, kendilerini yüceltmek, üstün olduklarını göstermek için onları nasıl baskılayıp kontrol etmeye çalıştıklarını açıklayan kitaplar yazmıştır:

2006'da yayınlanan, başlığını "Gruplardan, tarikatlardan ve sömürüldüğünüz ilişkilerden nasıl kurtulur, benliğinize nasıl yeniden kavuşabilirsiniz?" diye tercüme edebileceğimiz eseri büyük çapta ilgi görmüştü.

Bu ünlü psikolog, kişilik bozuklukları gereği insanları itip kakanların, baskılayanların yaptıklarına "Travmatik Narsisizm" adını vermektedir. Ona göre önder, lider durumuna gelenlerde bu tür bir narsisizm bulunanlar, yücelmenin ve güçlü görünmenin formülü olarak ülke, tarikat, kuruluş vb. neyi yönetiyorlarsa o insan topluluğunda yer alanlara kendilerine boyun eğdirme, engelleyenleri giderme yolunu seçerler.

Daniel Shaw, 2014'te basılmış olan "Tavmatik narsisizm: Boyun eğdirmeye yol açan ilişki sistemleri" ve bu günlerde dağıtımına başlanan "Travmatik narsisizm ve iyileşme, utanç ve korku hapsini terketme" başlıklı eserlerini okuduğumuzda konuyu sadece bilmenin, başına böyle şeyler gelenlerin nasıl iyileştirileceğini öğrenmenin yetmeyeceğini, demokrasilerin, kişilikleri böyle bozuk olanlardan korunmaları için Anayasalara, yasalara etkin maddeler eklenmesinin gerektiğini de kavrıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP, CHP'nin gerisinde kaldı; başka bir şey olmadı mı?

İktidarın ikinci plana düşmesi çok önemlidir ama iktidarın dayanağı olan, her fırsatta vurguladığı düşünce ve inanç tarzının etkisini yitirmesi çok daha önemlidir ve kalıcıdır

AKP artık birinci parti değil! Sonra ne olur?

Otoriter bir rejimden demokrasiye geçiş ne zaman sona erer? Bu sorunun cevabını vermek öyle kolay değil; demokrasiye yöneliş ile demokrasinin pekişmesi arasında fark var. Demokrasinin, bir kez varıldığında, sonsuza dek duvarlarındaki muhallebileri yalayacağımız bir cennet olmadığını da unutmamız gerekir; demokrasi daha çok Tokat'ın bazı yörelerinde oynanan omuz halayına benzer, alttakilerin omuzlarına basmış, keyifle oynayan kimseleri taşıyanlar yorulduklarında sona erer

İçen de, üreten de, sunan da mı lanetlik?

Düşüncelerimizin değiştirilmesi için yapılacak girişimlerde başlıca iki yol kullanılabilir: Bilimsel gerekçelerle desteklenen tartışmaya dayalı ikna yolu ya da önyargılar, semboller ve imgeler kullanılarak düşünceyi sınırlayan bir yaklaşım tercih edilebilir. Kişinin davranışını etkilemek için düşünceyi sınırlayan yöntemler değil, bilimsel gerçeklere dayalı ve müzakere ile sürdürülen demokratik bir ikna yolu yeğlenmelidir