14 Ocak 2022

Konuştuğunda televizyonu kapatıyorum

Televizyonu açtığımda duyduğum o bağırtılar, küfreder gibi söylenen sözler... Bu nefret dolu demeçler kadar sarsanı, bana memleketimin acınası halini hatırlatanı yok

Muayenehanemin bitişiğindeki AKM'de görevliydi, arada sırada uğrardı. Hastalar gittikten sonra çay, kahve içer, sanattan, politikadan bahsederdik. O gün bir şeylere çok kızmış olacak ki bana çalıştığı yerde olanları ayrıntılarıyla anlattı: 

- Makyajımın daha yarısını tamamlamamıştım ki idareden bir telefon geldi. Yüzümü yıkadım, koşa koşa aşağıya indim…

O böyle konuşurken kapı aralandı, yan dairede oturan babamın evinde çalışan kadın, kafasını uzattı, gözleri yaşlıydı. Bana baktı, bir şey söylemedi ya da söyleyemedi ama yüzünün ifadesinden, hareketlerinden babamı yitirmiş olduğumuzu anladım. 

Bizimki konuşmasını sürdürüyordu:

- Sonunda Genel Sanat Yönetmeni'nin burasına gelmişti, onu görevden aldı. Sen misin alan? Ankara'da bakanlık üst düzeyinden devreye giren girene. Etkili oldular ki Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü, onu yeniden işine iade etti ama...

Bir süre daha konuştu, dur durak bilmeden söyledi; soluklandığında "Kötü bir haber aldım!" dedim.

"Nereden?"

"Babama bakan kadın uğradı. Kapıdan bakan oydu. Babamı kaybettik."

Çok üzüldü, "Beni hep uğursuzun teki olarak hatırlayacaksın!" dedi. 

* * *

Tenor dostum gittikten sonra öyle kalakaldım, içeri gitmedim. Yaşamımın geri kalan bölümünde babamı, ölüm döşeğinde, rengi kaçmış, avurdu çökmüş olarak anımsamak istemedim.

Naşid Erez

* * *

Cenaze töreninde cami avlusundan ayrılırken elinde fotoğraf makinesiyle yaklaşan bir adam, "Babanızın cenazesine gelenleri, çelenklerle nasıl götürüldüğünü bir güzel fotoğrafladım, albüme dizip getireceğim!" dedi. "Senden böyle bir şey isteyen oldu mu?" diye yanıtladım, "Ben babamın cenazesini de hatırlamak istemiyorum."

Babamı, ölüm döşeğinde ya da tabutu içinde değil, ilkokula başlayacağım günlerde benimle yürüyüşe çıkıp iyi bir öğrenci olmanın öneminden bahsederken, ondan bir yaz önce bana yüzmesini öğretirken, beni Beyoğlu’ndaki Galatasaray kulübünde yapılan güreş takımı seçmelerini izlemeye götürürkenki halleriyle anımsamak istiyordum. Yazlığa gittiğimizde işinden geç döndüğü gecelerde bile komik şeyler anlatıp bizleri nasıl güldürdüğünü, evimize gelen arkadaşlarıyla nasıl şakalaştığını da unutmamak istiyordum. 

Üniversitedeyken kadın-doğum kürsüsünün yanındaki amfide verdiği dersleri izlemiştim. Ben babamın bir Cumhuriyet aydını olarak bize nasıl örnek olmaya çalıştığını anımsamak istiyordum: Kıdemlı doçentinin sırası geldiğinde rütbece kendi düzeyine varmasının, yıllarca bekletilmeden profesör olmasının gerektiğini, bir meslektaşına anlatırken dinlemiştim. Bu gerçekleştiydi. Başasistanlarını kürsüye şunun bunun torpiliyle değil gerçek bilgi ve yeteneklerini görüp tartabildiği için alan bir hoca olarak anımsadığım bu insan, rüyalarımda hâlâ genç, güleç, çalışkan bir öğretim üyesi, demokrat bir insan olarak belirir.

 * * *

Babamı yitireli çok oldu. Türkiye şimdi, onu şevklendiren, andığında, anlattığında neşelendiren, çoşturan o ülke değil. Her şeyin değerini yitirdiği, ekonomisinden eğitimine, adaletinden sağlığına her tarafı eriyen bir yer burası. Dostlarımla dertleştiğimde öğrendiklerimi, çarşıya uğradığımda gördüklerimi, yollarında işittiklerimi babam iyi ki bilmeden, duymadan gitti diyorum bazen kendi kendime.

Ama en kötüsü, televizyonu açtığımda duyduğum o bağırtılar, küfreder gibi söylenen sözler. Bu nefret dolu demeçler kadar sarsanı, memleketimin acınası halini bana hatırlatanı yok. Bunları her duyuşumda içim, babamın öldüğünde hissettiğim gibi yanıyor, onun gibi yurdumu da kurumuş, körelmiş, rengini yitirmiş, ölüme yatmış görmek istemiyorum. 

Kumandayı kapıp televizyonu kapatıyorum ama acım dinmiyor, önce kızgınlığa, sonra gazaba dönüşüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Uyuşturucu alışkanlığının ilacı bulundu mu?

Yıllardır alınagelen sosyal, siyasal, polisiye, tıbbi, velhasıl tüm önlemlere rağmen konu çözülememekteydi

Gülen neler düşündürür?

İnsanlar kritik düşünemediklerinde, mensup oldukları dinin, tarikatın başında bulunanlara kayıtsız şartsız baş eğdiklerinde, başka ülkelerin çıkarlarına bazen de hem başka ülkelerin çıkarlarına hem de hesabı, kitabı öz-çıkarlarına denk düşmeyen yerel politik gruplara alet oluyorlar

Kralın yalakaları

Maliye Bakanı basın toplantısında “darbe” lafının duyan gazetecilerin merakı üzerine, “Yanlış anladınız. Darp etmek, vurmak demektir, eğlenirken üstüne vurulan çalgı aletine “darbuka” deriz. İşte biz bu vergiyi, çalıp oynamayı yani neşeli bir şeyin habercisi olacağı için böyle adlandırdık” dedi.

"
"