Alkollu içkiler her fırsatta zamlanınca, her fırsatta satışı kısıtlanınca eski bir yazımı anımsadım. Birkaç fırça darbesiyle iyi bir ikinci el yapıt oldu, hoşuma gitti.
İslamiyetten önce yaşamış Arap şairi Ebu Tamam, içkiden bahsedermiş:
"Kızarmış et ve şarap: Denenmiş ve emin / Binicisince mahmuzlanmış dişi bir devenin / Sırtında vadilerde ve düzlüklerde / Yalpalanarak yapılan bir gezidir.."
İslamiyet şarabı yasaklayınca içkiden, deveden söz açıldığında Ebu Tamam'ın torunları artık başka şeyler düşüneceklerdi: "Kıyamette dağlar yok olacak ve karnı şişik dişi develer, doğar doğmaz başıboş bırakılacaklardı."
Yüzyıllar geldi geçti ve içkiden söz açılınca artık Arabistan'ın değil Hristiyan aleminin şairleri geliyor aklımıza. Mesela ABD'li John Berryman:
"Bol miktarda içkiyi uyuşuk şairler için / zihin dağıtıcı sanan eksantrik görüş konusunda / fazla bir şey söylemek güçtür."
Başka bir Amerikalı bir ozana, John Montagu'ya göre içki, aslında Berryman'ın yaratıcılığını pekiştirirdi: "Rüya şarkıları adlı nefis yapıtını bitirmeye yöneldiği günlerde içtikleri, beyninin engellerini aşmasını sağlamıştır" demişti.
Berryman, yaratıcı gücüne kavuşmak için içkiye sığınıyordu. Zamanla bazı devlet büyükleri da aynı şeyi yapmaya başladılar: Sudan'ın başkanı Numeyri, güttüğü devletin ekonomisi çöktüğünde halkın desteğini yitirmemek için içkiye sığınmış, bundan sonra İslam'ın yasalarını eksiksiz uygulayacağını ilan ederek binlerce şişe alkollü içkiyi Nil Nehrine döktürmüştü.
Aslında bir daha seçilemeyeceğini anlayınca "Ben tümünüzden daha Müslümanım" oynunu oynamaya başlamıştı.
Alkol Numeyri'yi kurtarabildi mi? Hayır! 1985 te darbeyle yitirdi iktidarını. Alkol, Berryman'ı da kurtaramadı: O da 1972'nin Ocağında Mississipi Nehri'nin üstündeki bir köprüden atlayarak intihar etti.
İçki iyi midir, kötü müdür? "Sakın ha!" derlerse asla içmemeli miyiz? Zamlayıp zamlayıp bu ekonomisi bitik zamanda bütçemizin elveremeyeceği hallere soksalar merdiven altına mı yöneleceğiz? Götürüp Nil'e ya da Fırat Nehri'ne mı dökeceğiz içkilerimizi?
Berryman'ın bu soruya cevabını Cevat Çapan'ın çevirisinden aktaralım:
"Ey ulu gölge, seni yıllarca önce iyi okumaya çalışmıştım. Bakalım öğrenebildim mi verdiğin dersi? Görünümlerinden gerçeği bulabildim mi?"
Şair, bilgi kaynağını yani üstadı ünlü şair Yeats'i neden unutmuş, neden bir yana bırakmış? Bunu açıklıyor: "Nankörlük zorunlu belasıdır yeniyi yaratmanın!"
Görüyoruz ki kurtuluşumuz, bugün kendini kaplumbağa terbiyecisi, bizi de tosbağa sananlara ve de her şeyimizi onlara borçlu olduğumuzu inananlara anlayacakları dilde "Yallah!" dememize bağlıdır. Yeniyi doğuracak olan bu nankörlük, kınanacak bir şey midir? Hayır, yeğlenecek bir şeydir!
Bunlar bize "iç" diyorlarsa şalgam suyuna yönelmeli, tersini dayatıyor ve "Sakın içme" diyorlarsa da kalecik karası, öküzgözü, boğazkere ve daha nice milli ve yerli ürünlerimiz ne güne duruyor? Hemen dikmeli!