14 Mart 2023

1.5 milyon konut

Sözü edilen sayı 1,5 milyon konut. Bu 4-6 milyon aralığında bir nüfus demek. Finlandiya'nın ülke nüfusu 5,5 milyon civarı. Yani bir ülkeyi kapsayan bir sayıya yönelik planlamadan bahsedilmekte...

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un, geçen hafta İstanbul'da riskli 1.5 milyon konutun dönüştürüleceği, belirlenen bu konutların Anadolu ve Avrupa yakalarında belirlenen iki rezerv alanına taşınacağına dair açıklaması büyük bir soruna işaret ederken diğer yandan çözüm önerisiyle büyük bir soruyu da önümüze açmakta. 1.5 milyon konut ne demektir? Nasıl bir ölçekten bahsedilmektedir? 1.5 milyon konut taşınabilir mi? Elbette, ülkemizde hep birlikte büyük bir acı ile yaşadığımız deprem felaketi ve İstanbul'da alınabilecek önlemler kapsamında konu son derece hayati önem taşımakta. Fakat şunu belirtmek gerekir ki, bu konuyu basit bir yeniden inşa ve taşınma konusu olarak ele almak mümkün olmaz.

Mevcut kentleşme pratiklerine baktığımızda, Tarık Şengül'ün de dediği gibi günümüz dünyasında artık daha farklı ve alternatif toplumsal yaşama biçimleri geliştirmemiz gerekmektedir. Doğayla, coğrafyamızla ilişkimizi çok daha güvenli ve sağlıklı kurabilecek, toplumsal ayrışmaları, dışlanmaları, hiyerarşileri ortadan kaldıracak, hep beraber mutlu ve üreterek yaşayabileceğimiz yaşam alanları nedir sorusu da böyle bir sıkıntılı dönemde farklı bir toplu yaşama fırsatı olarak önümüze çıkmakta. Yani konuyu etraflıca düşünmeden hızlı reflekslerle çözmeye çalışmak hem yaşamakta olduğumuz problemlerin daha da çoğalarak tekrar üretilmesi riskini taşır hem de daha anlamlı çözümler üretebilme imkânından bizleri uzaklaştırmaya başlar.

Üzerinde bulunduğumuz coğrafyalarla ve yeryüzü ile kurduğumuz ilişkiyi tekrar tesis etmeye çalışırken, bu sayıdaki kalabalıklar söz konusu olduğunda, daha sağlıklı ve güvenli hayatlar kurabilmemiz için nasıl bir akıl, duyarlılık, bilgi, birikim ve bilinç gerekiyor? Konuya buradan başlamak gerekli. Öncelikle var olan durumu tüm sorun ve imkânları ile anlamak, onu daha sağlıklı hale getirebilecek strateji ve planlarla ilerleyebilmek için tüm paydaşlarına ve uzmanlarına başvurarak tüm boyutlarıyla düşünmek durumundayız. Tarih içinde literatürde çok örneğini gördüğümüz bahçe şehirler, uydu kentler, banliyöler ve pandemi ile gündeme gelen 15 dakikalık yakın kent tartışmalarını dikkatle tekrar inceleyip birinci derece deprem bölgesinde alternatif toplu yaşam pratikleri ve yeni kentleşme anlayışı nasıl olmalı sorusunu açıklıkla sorabilmemiz gerekir.

Sözü edilen sayı 1,5 milyon konut. Bu 4-6 milyon aralığında bir nüfus demek. Finlandiya'nın ülke nüfusu 5,5 milyon civarı. Yani bir ülkeyi kapsayan bir sayıya yönelik planlamadan bahsedilmekte. Tabii ki can sağlığı ve güvenliğini en öne acil olarak almak gerekir ama her etabının da dikkatle planlanıp, gerekli stratejileri de her aşamasında üreterek, hem o kişiler hem de tüm kent ve ülkemiz için gerçekten sağlıklı hayatlar ve sürdürülebilir çevreler kurmayı esas olarak hedefe koyma şartını da önceleyerek. Diğer türlüsü kapsamlı düşünmeden, acele ederek çok daha büyük bir karmaşa ve problemler dizisi yaratma riski taşır. Kentin kaldıramayacağı başka tür bir yük -ekolojik, ekonomik, coğrafi, sosyal, demografik vb.- ve içinde mutsuzlukla yaşanan, kalitesiz çevreler üretmeye doğru hızlıca ve kontrolsüzce gitme tehlikesini taşır maalesef.

Ölçek açısından büyüklüğü biraz daha anlamak istersek, 5.000 nüfus ile başlayan ama 20.000 nüfuslu olacağı öngörülen ODTÜ Kampüsünün inşası yaklaşık 20 yıl sürmüştür. Bir kent planlama projesi olarak Ankara için 1928'de hazırlanan Jansen Planı, 1977'de 300.000 olacağı tahmin edilen bir nüfus öngörüsü ile yapılmıştır. Fakat 1970'de Ankara'nın nüfusu 2.000.000'u aşmıştır. Burada şunu da not etmek faydalı olacaktır ki, Ankara'nın şu anki nüfusu 2022 kayıtlarına göre 5.782.285. Yani İstanbul için bu proje ile taşınması düşünülen nüfusa çok yakın bir sayı. Böyle bir ölçekte taşınma için ise dünyada örneği olan bir sayı da değil.

Diğer bir konu ise, İstanbul düşünüldüğünde nüfusun kentin taşıyabileceği kapasitenin çok üstünde olma durumu. Gelecek için üretilecek stratejilerin bu konsantrasyonu arttırma değil de dağıtabilme yönünde olması gerektiğini dikkate almak gerek. Ekonomik politikaların kentin yakınlarında veya ülkede tarıma elverişli daha uygun bölgelerde teşvik ve destekleri arttırarak doğaya yönelik ve coğrafyamızla ilişkimizde yeşili arttıran daha verimli olabilecek yerleşimleri mümkün kılmak olası önemli alternatiflerden. Kentsel tarım olanakları veya kenti tekrar doğal alanlarına geri kavuşturma imkânları da aynı güçte alternatifler. Bu tür çözümler hem sürdürülebilirlik hem de ekonomik olarak daha olumlu sonuçlara yönelmemize de yardımcı olacak olasılıklar.

Yaşadığımız deprem felaketi ve bu sorun ile gündeme gelen bir diğer konu ise, inşa etme pratik, yöntem ve yönetmeliklerimizin eğitim yaklaşımlarımızı da kapsayacak şekilde titizlikle tekrar gözden geçirilmesi ve süreçleri doğru uygulamayan paydaşlara uygulanacak yaptırımların ciddiyetle ele alınmasının gerekliliği. Böylesi büyük ölçekteki ihtiyaçlarda fiziksel yapılanmadan ekonomik imkanlara, coğrafi ve jeolojik koşullardan iklim verilerinin enerji etkin kullanımına, eğitim, sağlık, ulaşım sektörlerine kadar burada sayamayacağımız pek çok alandan uzmanın dâhil olabileceği bir yapılanma planı ancak hep birlikte büyük bir işbirliği ile kendi aklını ve gerekli çözümlerini üretilebilir. Sürecin her aşaması da en şeffaf şekilde takip edilip, her soru ve sorun açıklıkla ele alınmalıdır. Üretilecek toplumsal yaşama modeli ve kentsel yapılanma biçimi de şimdiye kadar tanıdık olduklarımızın ötesinde hem yaşamsal hem de ekonomik olarak keyifle bir arada olunabilecek çevreleri kendi içindeki çeşitliliği ve alternatifleri ile kurmanın önemli bir örneğini oluşturma hedefini de taşımalıdır. Coğrafyamızla ilişkimizi çok daha etkin ve verimli biçimlerde tesis ederek, nüfus konsantrasyonunu yoğunlaştırıp arttırarak değil seyreltip dağıtarak, alternatif yaşam alanları kurabildiğimiz ölçüde çözüm üretilebileceğimiz çok zorlu ve büyük bir problem alanı bu sayıdaki riskli konut bilgisi ile gündeme gelmekte olan. Sözü edilen nüfus, Türkiye nüfusunun 1/16'sı, yukarı belirttiğim gib bir Ankara veya bir Finlandiya nüfusu kadar. Üstten kurulabilecek bir akıl ve hızlı inşai yaklaşımlarla ele alınması mümkün olmayan bir ölçek. Ancak etaplanarak, küçük parçalar halinde ele alınarak, kendi içinde dinamik bir süreç öngörüsü ve gerçekleşeceği 20, 30 belki de 40 yıllık uzun zaman dilimi içinde kendi ekonomik modelini de oluşturacak farklı dönüşümlere açık bir planlama anlayışı ile bir başlangıç fikri üretmek mümkün olabilir. Fakat son yaşadığımız deprem felaketi sonrası hem depreme yönelik kontrol süreçleri hem de gerekli olan inşaat kalitesi şartları açısından öncelikle karşılıklı güveni tesis edebilecek üzerinde hep beraber ilerleyebileceğimiz sağlam zeminleri kurarak başlamak önemli bir ilk adım olacaktır.


İstanbul Bilgi Üniversitesi
Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi

"
"