ŞEHİR TELLALI
New York - Londra - Roma
|
Doğum günüm. Roma’dayım. T24’den okuyorum uzun zamandır ilk kez yüzümü güldüren haberi. Sabahın erken saatleri. Tatlı aşkın oyunbaz şairi Ovid’i, 2000 yıl önce Köstence’ye sürgüne mahkum eden Roma İmparatoru Augustus’un kararı, Roma parlementosunca iptal edilmiş! “Yapılan ciddi yanlışı düzeltmek” amacıyla çıkmış karar, “Beş Yıldız Hareketi” partisinin insiyatifiyle. Floransa da 2008’de aynı kararı çıkartmıştı İmparator Augustus’u yererek. Sürgüne gönderildiğinde Ovid Floransa’da yaşadığından.
New York’tan Roma’ya taşındığımızda yaptığım ilk işlerden biriydi Ovid’in doğduğu kasaba Sulmona’yı ziyaret. 2000 yıl önce Sulmo diye bilinen bu yerin sokakları sanki o gün bugündür pek değişmemiş gibiydi. Varlık dergisi yayınlanmıştı o zaman sana yazdığım mektup:
“S.M.P.E Sulmo Mihi Patria Est, Haziran 2013
Karşımda Apenin Vadisi. Sulmona’da mis gibi bir gün. Dağlar ve deniz arasında zeytinlikler, boylu boyunca uzanıyor İtalya’nın çizmesi. Ve hayat işte, bindirince insanı eğerine otuz yıl önce bir aşka vaadettiği içindeki sesi böyle tutmak nasip olur, dört nala çoşa çoşa varır buralara. Hey hey! Zeybek mi o duyduğum karşı sahilden? Sulmona aramızda kaldı sevgilim, ben bu tarafdaki tepede, sen o tarafdaki tepede. O tepeden şu önümde sere serpe kıvrılan yola bir insen, şu vadilerden yuvarlana gelsen kucağıma. Ve ben yazsam üstüne şimdi gocunmadan “avım” diye. Lakin bu senin avcı vurmaktan aciz, büyük konuşup vurulan cinsten. Üstelik iz süre süre aşk sanatında gönül sürgününün varıp da avına kavuşmayı beklediği bu toprak sert. Kayalar heybetli. Ateş, aşk, kavruk insanlar, nasırlı eller ayaklar, ezik tırnaklı hem de bak bu ceylanlar!
Vaadi dolmuş bir rüyaya uyandım bu sabah uzun selvilerin ortasında. Güneş iyice bonkör buralarda, ay mevsim hesabı peşinde değil. Kuşları da kaldırmış ayağa. Başında beyaz duvağıyla Majella dağı o muhteşem bakire. Kan vadisindeki koyu yeşil tepelerin arasına inip sıralanmış nedimeleri bulutlar. Toskana’yı kıskandıracak dev bir İtalyan düğünü çorbası başlamış kaynamaya.
Diyorlar ki, buraları ziyaret eden yürek mahkumları takılır kalır, gitse de yine geri gelir sonunda. Hele hele New York körlediyse o her türlü halatı koparan, zincir tanımayan özgürlük palasını. Tabii buraya ben de herkes kadar İtalyanın güzelliklerini övüp, merdivenlerinden inip çıkarken dışarıdan bakanın katılığı ve rahatlığıyla çirkinliklerini yermeye, ışığında yıkanıp zeytin ekmeğinden tatmaya, şarabıyla çoşmaya geldim.
Ama işin içinde bir de bu ikibin yıllık yalnızlık meselesi var. İkibinyıl önce aşk sanatını yaratan bura doğumlu şair Naso ile imparator Augustus arasında kalan Karmen’li kanunsuzluk mevzu. O çağırmadı desem yalan olur yolum bu tarafa düştüyse o kadar da tesadüf değil.
O vakitte ufak bir kasaba. Burası mı değil mi kimbilir? Pek fazla bilgi yok. Piazza XX Settembre’de bronz heykelden Naso meydanın hakimi. Sürgününden binlerce yıl sonra: S.M.P.E - Sulmo mihi patria est, burası onun vatanı.
Sade evim, taş taraçam, avludaki kurnada çoşan baldırı karam, Ovid’in gözünü ve kulağını dünyaya açtığı atmosfer. Genç yaşında kaybettiği sevgili kardeşinin yerine babasını avutmak için soyunduğu avukatlıkta ve Senato’da hırsı yetmediği için tutunamayınca “bir Corinna’ya gönlünü kaptırıp” yeteneğinin aşıklıkta yattığını farketmesi zaman almaz. Ve Roma onu 30 yıl aşk şiirleriyle ışıldatan bir aşık kazanır. Mitolojik kahramanların aşk mektupları gibi hem ahlaksız hem çapkın bir iş çıkarır ortaya. Aşk Sanatı, Aşk İksiri, Metamorfoz ve takvim üzerinden Roma festivallerini anlatan Fasti gelir peşpeşe. Roma’nın neşesine enerjisiyle neşe katar, herkesin can dostudur. Üç kere evlenir. Kendi notlarına göre ilk karısı ona layık değildir, boşanırlar. İkincisi ona uzun süre dayanamaz kaçar. Üçüncüsü asil bir Fabian aile üyesi, sadık, kendini adamış hanım bir kadın çıkar ve Naso’ya bir de kız çocuk bağışlar. Ve birdenbire Elba’da imparatorluk emri ile Karadeniz kıyısına Köstence’ye sürgün edilir. 12 aylık yolculuk onun neşesini söndürür, keyif şiirlerinin yerini Sürgün, Hüzün, Hasret alır. Hayatının geri kalan kısmını hatasının özrü ve karanlık bir Karadeniz iklimin sıkıntılarından yakınarak geçirir. Akdeniz’e kıyasla soğuk, buz kutbu karanlık şehirde hayat zından olur, üstüne bir de Romence öğrenme azabı gelir. Çoluk çocuk özler ve bir tek Augustus’un onu affedeceği ümidiyle yaşar sonunda Tiberius başa geçtiğinde ümidini yitirir üç yıl sonra yaşam isteğini de kaybedip göçer gider.
O gün bugündür Naso’nun ağzından ne oldu da İmparator ona bu cezayı hak gördü konusunda şiir anlamına gelen “carmen” ve suç anlamına gelen “crimen” dışında başka bir kelime çıkmaz. İkibinlik yıllık sır şiir dünyasının bütün Sherlock Holmes’larını tüketir yine işin içinden çıkan olmaz.
“Bir şiir, bir suç” Agustus’un ahlak ve sadakat yasalarına ters düşen. Torunu Julia’nın eşini aldattığı gerekçesiyle sürgüne gönderilmesinden bir yıl önce. Mektuplarından birinde Ovid, kabahati “gözlerine” yükler. Şifreli sözlerden suçu ne idiyse tartışılmasının konuşulmasının yasak olduğu anlaşılır. Dostlarıyla yazışmalarına bakılırsa herkesin bildiği ama konuşamadığı bir durumdur bu. Mektuplarında, “her zamanki gibi nasıl olduğumu soruyorsun, sesimi çıkarmasam bile bilirsin” türünden anlamlı cümlelerden tarihe sadece bir sır kalır o kadar. “Keşke hatanın reddedilmesini, böylece herkesin suçum olmadığını öğrenmesini arzulayabilseydim"gibi ifadelerde bir ipucu arayıp durur şiir detektifleri..
“Aşk Sanatını suçlamalarına karşı savunabilirim. Ama biliyorsun sana başka bir şey zarar verdi. O şey – şimdi yeniden yara deşmeye gerek yok ve zaten sen de hatasız olmadığını söyleyemiyorsun – her ne kadar bu suçu “hata” olarak isimlendiriyorsan da yargıcın verdiği ceza hafif kalıyor.” Bu ifade de gizem perdesini kalınlaştırır.
Şiirler mektuplar satır satır aranır taranır. Sürgün cezasının sebebi olan hadise ikibin yıl tarihe gömülü kalır.
“Carmen” ve “crimen” ses olarak birbirine yakın kelimeler latince de. Biri şiir diğeri suç olarak anlaşılabileceği gibi şiir ve hata ya da şarkı ve dolanma olarak da çevrilebilir içinde bulunduğu cümlenin yapısına uyarak. Böylelikle sürgün ile şiir arasında bu tarihi sırrı temel alan ikibin yıllık bir beraberlik doğar. O gün bugündür şairler sürgün edilir şiirler yasaklanır. Naso ise sırrını her yasağa her sürgüne bir kere daha saklar: 'Beni hatırlarsa okurlar suçumu da hatırlayacaktır, böylece dillerinde beni yargılayacaktır herkes' dediği cümle de crimen ile carmenin yerini değiştirirsek ortaya çıkan ifade değişir: “beni hatırlarsa okurlar şiirlerimi de hatırlayacaktır, böylece dillerinde beni yargılayacaklardır.”
Ovid ilhamını da kendisiyle birlikte yargılamaya koyar: 'İlhamım da benimle birlikte yarğılandığında birlikte işlediğimiz bir suç için cezalandırıldık.' Ve şair için suç işleme durumuna düşmek cezanın kendisinden çok daha ağır bir cezadır.
Böylece iki binlik yıllık bir yalnızlık yazar, sessizlik üzerinden. Hala aynı mektubu yazıyor bugün. Suçunun ismini koymadan.”
www.sebnemsenyener.com