23 Ağustos 2015

Türk Hamamı

Çıplak ve doğu üzerine çalışan Ingres'in Türk Hamamı, Fransa’da 1848 devrimi sırasındaki global dünyanın aynası

Dünyanın en erotik ilk tablosu “Türk Hamamı”nı Prens Napolyon için yaptığında Fransız ressamı Jean Auguste Dominique Ingres hayatının geç yaşlarındaydı. Ingres’nin “en son şaheser”i olarak nitelendirilen Türk Hamamı devrinin çoğu sanat eleştirmenini olduğu kadar Prenses Napolyon’u da şok etti. Bu nedenle eserin geri iadesinden hiç gocunmayan İngres bir süre sonra tabloyu Osmanlı diplomatı Halil Paşa’ya sattığında “80’li yaşlarında olmasına rağmen 30’lu yaşlarının ateşini taşıdığını” övünmekten geri kalmadı.

Hayatı boyunca yaptığı eserlerde işlediği çıplakları bir araya toplayarak adeta kendi haremini kuran İngres’in kalbinin açık tablosu Türk Hamamı. O kalbin sahibi “kadınlarının” manzarası. Ressamın hiç görmediği, hayalinde yarattığı, aynı zamanda büyük bir itiraf ve cesaret ifadesi fantazi. Resimde ona saltanatı getiren ve adeta harem sahibi bir padişah fırçası kazandıran hayal gücü.

Türk Hamamı

Çıplak ve doğu üzerine çalışan ressamın olgunluk dönemini noktalayan Türk Hamamı aynı zamanda, Fransa’da 1848 devrimi sırasındaki global dünyanın aynası. Ingres Fransa’da Türk Hamamı üzerinde çalışmaya devam ederken bilim adamı Charles Darwin, İngiltere’de insanın evrimini anlattığı Türlerin Kökeni’ni yayınladı. Ingres’in öğrencisi Gustave Courbet ise dünyanın en erotik tablosu “Dünyanın Kökeni”ni yarattı. Her iki tablo o dönemde Osmanlı diplomatı Halil Paşa’nın Boulevard des İtalien’deki dairesinde oluşturduğu resim koleksiyonunu dünyaya duyuran eserler.

Bugün Louvre müzesinde sergilenen Türk Hamamı müzenin kataloğunda şöyle tanıtılıyor:

Hayatının sonunda Ingres bütün eserlerinden çok daha erotik bir harem sahnesi çıkardı ortaya. Lady Montague (1690-1760) İstanbul’a yaptığı gezide 18. Yüzyıl İstanbul hamamlarında kadın günlerinde gördüklerini aktaran mektuplarından esinlenen eserinde çıplak figürü oryantal temayla işledi. Daha önce yaptığı tablolardaki çıplak figürleri kullanarak arabesk bir kompozisyon oluşturdu. Bu eseri kamuya ölümünden sonra gösterilebildi.”

Kısa zamanda oryantalizmin sembolü haline gelen Türk Hamamı üzerimde büyük etkisi olan bir sanat eseridir. Dünyanın ilk erotik tablosu olduğundan değil. Oryantalizminden ötürü de değil. İzmir’de yedi yaşıma kadar İtalya’dan getirtilen mermerlerle inşa edilmiş klasik bir Türk hamamında büyüdüğümden. Ressamının çok etkilendiği bir gözlemcinin mektuplarındaki tasvirlere dayanan hayal gücüyle yarattığı o tümüyle fantazi eserde hakikaten çocukluğumu geçirdiğim o hamamı bulduğum için. Tablonun ışığını ve renklerini gerçekten uzak bulan, oransız, hatta karikatürümsü “güzel”e hiç yakışmayan bedenleri eleştirenleri bir türlü anlayamadığımdan. Çünkü benim hatırladığım hamamın ışığı tam da İngres’nin tablosunda resmettiği gibi, su ve buhardan süzüldüğünden soluktu. Çoğu yeri karanlık, mermer köşeleri yosunlu loş bir su serinliği içindeydi. Çıplak vücutlar mermerin aksiyle soluk görünürdü. Çocuk gözüyle baktığım için belki o vücutları karikatürümsü, orantısız hatırlıyorum şimdi. Birbiriyle iç içe, kılsız, anadan doğmalıktan hiç çekinmeyen, sere serpe, rahat, zaman zaman rekabete soyunup göbek atan, dans eden, kına günleri leziz yiyecekler ve müzik bulunan buna rağmen her tarafı sır dolu, her köşesi durmadan keşfedilesi bir dünyaydı hamam. Başta hamamın sahibesi keman çalan anneannem, karşı komşusu, yakın arkadaşı, hamama gitmediğim günlerde beni içinde kırmızı balıkların yüzdüğü havuzlu avlusunda envai çeşit oyunlarla meşgul eden “Arap” teyze hanım. Bir de kızıl gür saçları beline dolanan ve kese tekniği dillere destan, göbek taşı üzerinde sırmalı peştamalıyla dans ederken hayran hayran seyrettiğim, her fırsatta kollarımdan tutup beni havada çevirmesini beklediğim hamamın çılgın natırı. Hepsi sanki İngres’in tablosundan fırlamış da yüzyıl sonra İzmir’de Agora’da aksetmiş diye düşünürüm.  

Louvre o tabloyu bugünkü kataloğunda şöyle anlatıyor:

Hülyaların Doğusu

Onlarca çıplak Türk kadını sere serpe divanlara uzanmış havuz etrafında çeşitli pozda. Banyo yapanların çoğu sudan yeni çıkmış, gevşemiş, gerinir, uyur, yanlarındakilerle konuşur, kahve içer pozda, geri planda dans eden bir kadın var, ön planda bize arkasını gösteren elinde muhtemelen saz çalan bir kadın var. Kucak kucağa iki kadından biri diğerinin çıplak göğsünü okşar pozda resimlenmesi tablodaki temel erotik unsur. Tarihi 1862 olarak imzalanmış olmasına rağmen bu tablo İngres’in kalbine elli yıldan fazla en yakın bulduğu çıplak ve doğu öğelerini birleştiriyor.

Son Şaheser

Bu harem tablosunu İngres’e 1848 civarında Prens Napolyan ısmarladı. Tablo 1859’da Prens’e teslim edildi. Ancak Prenses Clotilde’yi şok ettiği gerekçesiyle sanatçıya geri gönderildi. Ressam tablo üzerinde çalışmasını, eseri 1862 olarak tarihlemesine rağmen 1863’e dek sürdürdü. Kamu önüne ilk kez 1905 yılında Salon d’Automne’daki Ingres sergisinde çıkarıldı ve orada Picasso başta en avant-garde ressamları etkiledi. Konusu ve stili ile hep cesur bir ressam olan Ingres’in son yıllarındaki şaheseriydi.

Arabesk’in Zaferi

Türk Hamamı Ingres’in sanat deneyimlerinin ve Türk kadınlarının banyosunu konu alan 1807’den itibaren ürettiği tabloları ve çizimlerinin sentezidir. Hatta daha önceki eserlerinden figürleri, özellikle bize arkasını dönmüş duran ve müzik aletiyle tablonun en önünde ye ralan kadın İngres’in ünlü eseri Valpinçon’lu Banyocu’nun aynıdır. (Louvre Müzesi) Bu çıplakların hiç biri canlı modelden yapılmamıştır. Bu kompozisyonda derin ancak sınırlanmamış bir alanda iki grup figür bulunmaktadır. Geri planda arabesk, derinliğin etkisi, anatomik ayrıntı ya da doğruluk dikkate alınmaksızın öne çıkarılmıştır. Fakat kompozisyon kendi içinde büyük bir uyum sahibidir, hatta çerçeve resmin kıvrımlarını takip etmiştir (Ingres tablo için, hayran olduğu Raphael’in bazı tablolalarında görülen yuvarlak çerçeveyi seçmiştir.) Öznesini soğuk, figürler üzerinde azalan, çizginin öne çıkmasına izin veren süzülmüş ışıkla göstermiştir.

Ingres’nin Türk Hamamı’nı yaptığı 1850’lili yıllarda Paris’te, St Andre des Arts sokağının arı kovanından farksız sanat stüdyoları, Seine nehrinin batı yakasının tablolara ilham veren birbirinden güzel manzaları, sayısız bohem, sanatçı, öğrenci ve aralarında sanatın en erotik eserlerini toplayan bir Osmanlı koleksiyoncusu dahil dünya kültürünün merkezi haline gelen Quartier Latin’i 1848 devrimi sonrasında en canlı anlatan kalem George du Maurier’e nasib oldu. Dünyanın en çok satan romanı Trilby ile o günleri aktardığında.

Paris’i İngiliz orta sınıfı saygınlığı, Broadway piyanoları, rahat Osmanlı divanları, İran halıları, Kırım Savaşından gelen hediyelik eşyalarla donatan romanı nedeniyle Du Maurier Amerikan ressamı James Whistler’in hışmına uğradı. Sevgilisi Jo Hiffernan’ı Dünyanın Kökenini yaptığı yıl Gustave Courbet’ye teslim edip Şili’ye giden Whistler, Trilby’de kendine benzeyen karikatürler ve Joe Sibley karakterine sinirlenip Du Maurier’e hakaret davası açtı.

Önce ressam olmak amacıyla Paris’e gelen Du Maurier’nin Trilby’si dünya sanatının en erotik tablolarına çıplak modellik yapan bir kadının sanata dönüşümü hikayesi. Yayınlanır yayınlanmaz en çok satan kitap haline gelen eser Amerika’da kısa sürede Trilbymanya denebilecek bir olay haline geldi. New York şapkalarından tutun da şarkılarına, modadan tiyatroya Trilby ile doldu taştı.

Bütün açık saçıklığına rağmen Türk Hamamı tablosu hamamın kendi gibi hala aydınlanmayan pek çok sırrın sahibi. Tek olup olmadığı meçhul. İngres’nin ilk önce Prens Napolyon için kare biçiminde ahşap üzerine bir eser yaptığı biliniyor. Halen Louvre’da sergilenen eser ise Halil Paşa’nın koleksiyonuna giren yuvarlak ve ahşap üzerine kaplanmış bir tuval. Bu farklılık İngres’nin tablodan iki tane yapmış olabileceğini düşündürüyor.

www.sebnemsenyener.com

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam. 

"
"