ŞEHİR TELLALI
New York - Londra - Roma
|
Yas tutanlar ölülerini toprağa birbirleriyle sille tokat, küfür, dövüşe dövüşe gömer oldu. İngiltere’de. Londra gazetelerinde haberdi bu hafta. Ölünün toprağa verildiği anda, matemin düşünmeye davet ettiği insanoğlunun, tersine birbirine, küfürle, tekme tokat girişme sebebi ise televizyondaki “soap opera” dizileri. Popülerlik peşinde, insanları şok etmek için dram tuzunu giderek artıran dizilere bakıp, hayatı o dizilerdeki gibi yaşamaya kalkınca dizi seyircileri, cenazelerde üstüne başına özen, çevresindeki yas ortamına uyum göstermek yerine skandal peşine düşüp, taklit bir dram yaratır hale geldi matem.
Cenazede dövüşe ilham veren dizilerden biri “EastEnders” adlı. Gelir ve eğitim düzeyi düşük, vaktiyle mafya kontrolünde, sert semte yakıştırılan “Dogu Ucundakiler” anlamına. Sefalete fakirliği özür eden, hikâyesi sıradanlık, dedikodu, kıskançlık, çekememezlik, iktidar, para hırsı, kendini beğenme ve sürekli kendiyle meşgul bir dizi hötzötçü karakterle örülen, vaktiyle bizim “naaayır nooooolamaz” diye şakasını yaptığımız, hani Yeşilçam filmlerinin senaryoları gibi bir yığın kelimenin içini boşaltıp yan yana koyarak durumu kurtaran, “kes, yapıştır, uydur”lardan. Geçen yıl gösterilen bir bölümün senaryosu, bir cenazede doğmamış çocuğunun ölümüne sebep olduğu gerekçesiyle bir baba tokatlanması olunca, pek çok seyirci sevdikleri diziyi hayatta taklit etmeye kalkışıp cenazelerde dövüşerek matem tutar olmuş.
Bu pembe dizi modasına, sadece cenazelerin yas tutanları değil, görevi insanları gerçeklerden uzaklaştırmak olan, popülerlik ve çıkar peşinde herkes kapılıyor belli ki. Pembe dizi popülerlik testinden geçer geçmez. Sürekli senaryo üretmek durumunda haldır haldır iktidarlar, her yerde, her anda tek, en büyük olma hırsıyla gözü dönmüş kim varsa, çevrelerini giderek büyüyen bir felaket girdabına sürükleyenler, o felaketten bu felakete nutuk atarken, onlara yetişmeye çalışan savcıların da, haldır haldır yazdıkları iddianamelerine kaynak sık sık televizyon karşısında. Bol miktarda mevcut pembe dizilerden çalıp, çırparak “kes, yapıştır, uydur” da çare. Böylece “DoğuUcundakiler” öyle yaptı diye dövüş, söğüş, tokat tekme artık cenaze.
İngiliz şair Shakespeare’in oyunu, VI. Henry’nin 3. perdesinde Dük Humphrey yatağında kiralık katillerce boğularak öldürülür. Bütün çabalarına rağmen suç ortakları suçlarını saklayamaz. Hadise kurbanın doğal sebeplerle öldüğünü zannettirecek şekilde sahnelenmiştir ama ceset gerçeğin kendisidir:
“Bak” der Warwick, “… yüzüne kan oturmuş, simsiyah, gözleri yaşarken olduğundan çok daha dışarıya fırlamış, onu boğazlıyan adama bakıyor dimdik gözünü kırpmadan;
Saçları diken diken, burun delikleri geniş boğuşmuş: En büyük kanıt da işte, birileri zorla son verirken hayatına elleri son bir kuvvetle asılıp hayatı çeken eller… öldürüldüğü besbelli orada.”
www.sebnemsenyener.com