ŞEHİR TELLALI
New York - Londra - Roma
|
Bu mevsimde lapa lapa yağan kara alışkın gönül. Karanfil ve tarçın ve zencefil, ve de koyu demlenen çayın yanında kor ateş üzerinde avuç yakan kestane kebabının kokusunu arar. Ama nafile. Yerine, gri, ıslak, serince bir rüzgâr eser. Aniden ortalık toz pembe beyaz. Saçların arasına, ağza buruna, çantaların, kulakların içine bir konfeti üfürür yersiz yurtsuz. Kar değil. Köşe başında kestanecinin yerinde dinelen vakitsiz kirazın çiçekleri yağan kaldırıma, sokağa. Ortalık münasebetsiz bir düğün yerinden farksız. Kirazın ruhunu okumuş iki Japon turist ağacın altında bitiverdi anında. Ağacın dallarına bakarak, kürenin onlara göre doğuda kalan bu sis diyarı diye bildikleri adanın üzerinde Japonya’ya ait diye düşündükleri kiraz iklimine bakakaldılar.
Tuhaf, sadece Londra’da değil bu kiraz konfetisi. İtalya da bu kışı kiraz diyarında geçiriyor, hele hele Milano. İpek pembe yapraklarla bütün vitrinlerde şehir Madam Kelebek operasını sahneliyor. Dükkanları Japon çay takımları, kağıt şemsiyeler, rengarenk kimonalar ve “onur için yaşayıp onur için ölen” kelebek dolu.
1904’de ilk kez Scala’da sahnelenediğinde seyircilerin yuhalamasıyla Milano’dan “kovulan”, besteci Giacomo Puccini’nin Madam Kelebek operası üçyüzaltmış derecelik bir dönüşle dünyayı dolaşıp yeniden hem de ilk yazıldığı haliyle Aralık başından beri sahnede. Amerikalı bir denizci subayı olan Pinkerton’ın 15 yaşındaki geyşa Cio-Cio San ile yaptığı kağıt üzerinde ücret karşılığı evlilik, doğu-batı ikilemi, kadın erkek ilişkisi, ırk ayrımı üzerine, intiharla sonuçlanan son derece derin ve karmaşık trajedi. Puccini’nin yapısı ve harmonisi ile döneminin ötesine geçen çalışması Madam Kelebek.
Operanın en güzel aryası, “O güzel gün” yılbaşının çıngır çanlarının yerini doldurmuş, kulakların pasını silmenin ötesinde hafızaya küreselleşmenin ikinci dünya savaşı öncesi hatıralarını getiriyor ve sanki diyor ki oryantalizmin ideoloji haline geldiği 20. yy’ın başı ne kadar da 21. yy’ın başını hatırlatıyor.
“Küre tırıslamak” (globe trotting) kelimesinin dünya diline ilk girdiği dönem. Doğu Ekspresi, Süveyş kanalı sayesinde seyahatin kolaylaştığı, sömürge peşindeki batının Fransız yazarı Pierre Loti gibi denizci subaylarıyla uzak denizlere açıldığı, batıyı saran “doğu” çılgınlığının, Japonculuğun, oryantalizmin doğuşu. Doğu limanlarında henüz 15 yaşına yeni basmış zülüfleri hilal kaşına düşmüş geyşalarla ücret karşılığı belli süreliğine evlenen denizci askerlerin cinsellik ile dolup taşan maceralarının dilden dile ünlendiği yıllara ait trajedi üç altmış derece dönmüş dolaşmış bir yüzyıl sonra şemsiyesini pembe pembe açmış kış ortasında.
Fransız yazarı Pierre Loti’nin Madam Krizantem’indeki materyalist geyşası, Madam Kelebek’te masum, aşkı için kültürünü, dinini ve ailesini terkeden henüz rüştüne ermemiş ve sonunda kendini imha eden bir genç olur. Böylece oryantalizmin biri alt kültür düşkünü, biri alt kültür düşmanı iki yüzü resimlenir. Trajedi, duygusal, kırılgan ve onurlu genç doğu ile materyalist emperyalist yetişkin batının arasında kopar. Dünyanın yuvarlaklığını, harita ve asker mantığıyla göz ardı eden, bir tarafı ötekinin üstünlüğünü kabule zorlayan rekabetçi kutuplara bölerek derin bir uçuruma atar.
Puccini’nin Madam Kelebeği keşif yeri Londra. Covent Garden’da Tosca adlı eserinin sahnelendiği sırada, 21 Haziran 1900’da Duke of York tiyatrosunda seyrettiği John Luther Long ve David Belasco’nun Madam Kelebek adlı oyunu sayesinde. O oyunun ardından, neredeyse bir yıldırım aşkıyla yazdı “Madam Kelebek” operasını. Ve bu cesareti kırdı 1904 yılında 17 Şubatta Milano’da, Scala’da sahnelediğinde seyircisi. Onuru zedelenen bestekar da Scala’ya bir daha dönmeyeceğine yemin edip operasını dünyaya bağışladı. Bu arada Madam Kelebek’i epey değiştirdi. Üç perde haline getirdi. Pinkerton’ı biraz yumuşattı. O günden sonra Madam Kelebek dünyanın dört bir yerinde üç perde halinde değişmiş olarak sahnelendi.
Oyunun Milano’da sahnelenip reddedilmesinden tam dokuz gün sonra Rus Japon savaşı patladı. Savaş Rus donanmasının imhası ve büyük bir Japon zaferi ile sonuçlandığında oryantalizmin havasını bir süreliğine söndürdü.
Yirmi yıl sonra İtalya’da faşistler iktidara geldiklerinde Puccini, Italyan faşist lider Benito Mussolini’yi destekleyenler arasına katıldı. Faşistler iktidara geldiklerinde, iki kere de “hayranlığını ifade etmek” amacıyla Mussolini’yi ziyaret etti. Öldüğünde faşizm onun peşini bırakmadı. Mussolini İtalyan milletine yaptığı başsağlığı konuşmasında Puccini’yi faşistlerin safına ilelebet yerleştirerek insanlık onurundan ebediyen mahrum etti.
Madam Kelebek ise, dünya sahnelerinde tekrar tekrar, intihar aleti kamasının üzerinde yazdığı gibi: “onuruyla yaşayamadığı için onuruyla ölmeyi” sürdürdü.
Şimdi Milano seyircisi ilk yazıldığı, orijinal haliyle Scala’ya yeniden dönen operadan pek memnun. Pinkerton rolünde tenör Bryan Hymel ve Amerikan elçisi Sharpless rolünde Carlos Alverez var. Cio-Cio San rolünde soprano Maria Jose Siri ise, O Güzel Gün aryasıyla seyircileri büyülüyor:
o güzel gün,
göreceğiz
bir iplik gibi duman
yükselirken
denizin üstünde uzaklardan
Derken o gemi göründüğünde
Derken o beyaz gemi
Limana girdiğinde
Selamıyla yeri göğü inlettiğinde
Demedim mi? İşte geliyor!
Ama ben inmem aşağı, karşılamaya, asla
Yokuşun başında durup
beklerim
Uzun da sürse beklerim
Zor değil
Ki beklemek
İşte ayrılıyor kasabanın kalabalığından
Bir adam, küçük bir nokta
Yokuşu tırmanmaya başlayacak
Kim o ? kim olacak?
Ve nasıl?
Ne diyecek? Ne diyecek?
Kelebek diye mi çağıracak yine beni?
Bense çıkarmam hiç sesimi
Orada saklanacağım gizli
Biraz oyun
Biraz da o an ölmemek için
Buluşmanın arifesinde
O. biraz tedirgin
Çağıracak çağıracak
Benim küçük karıcığım
Portakal çiçeğim
Gitmeden önceki gibi kendini hatırlatmak niyeti
Bunlar olacak hepsi
Söz veriyorum sana
Hiç şüphen olmasın
Bekliyorum onu sadakatle
www.sebnemsenyener.com