06 Mart 2016

Mutluluk

Homeros’un kendi hayatının hikayesi gibi mitler, tanrılar ve insanlarla yaşananları ve duygularla örülüdür

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

İlyada destanını, İngiliz Prensi Üçüncü Henry için çevirdikten sonar Prens’e yazdığı önsöze şair George Chapman “mutluluğu” tanımlayarak başlar:

O mükemmel mutluluk ki prenslerin arzusu

Ne doğuştandır ne hazinenin gücü..”

Uzun uzun sayar döker sonra. Adalet, din, dürüstlük ve geri kalan bütün soylu faaliyet ve de yüce bir Prens olabilmek için gereken her şeyi sırasıyla. Bütün bunların hiç biri “tanrı benzeri”  Homeros’un destanlarının verdiği hakiki mutluluğu tattıramaz insan oğluna. O öyle bir mutluluktur ki kendini yücelerin yücesi gören büyük Alexandre bile uğruna bir krallığını verir gözünü kırpmadan. Bütün yazılmış ve yazılacak olan kitapların arasında, kendinden öncekinin taklidi olmayan ve kendinden sonra da asla taklit edilemeyecek tek ve en iyisidir. Homeros bütün sanatların ustasıdır. Onun mükemmelliği ne çalışılarak emekle, ne de insanın sanatla erişebileceği bir şeydir.

Sonra anlatır Homeros’u ustadan öğrendiği sanatla yeni bir destan yaratarak. Anası onu İlhamlar’la dansetmeyi seven Deha’yla dansederken peydahlar Sakız adasında. Hamileliğini farkedince utanıp Ege kıyısına iner karanlıkta.  Hırsızlar onu kaçırır karşı kıyıya İzmir körfezine. Lidya kralı Maeon’a gösterirler. Kral onun güzelliğine hayran olur eş seçer kendine. Doğum vakti yaklaşınca bebeği sulara bırakmak niyetiyle taşan Menderes kıyısına gider anası. Homeros’u doğururken hayatını kaybeder. Oğlu kalır Kral’a ondan hatıra. Kral’ın hayatı vefa etmez, Eolialılar Lidyalıları İzmir’den sürdüğünde Homeros’da onlarla düşer yollara.

Öyle büyük bir sanatçıdır ki Homeros, şehirlerin şehri Constantinople’da, sarayların sarayı Büyük Saray’da, İmparatorun yatak odasında ve de Severus Hamamında, bütün dünyanın en büyük, mermer, bronz, kıymetli taştan sanat eserleri koleksiyonunun ortasında onun heykeli dikilidir. Yaşını başını almış, düşünceli, nüktedan, ellerini gögsüne kavuşturmuş, sakalı traşsız uzun, saçları azalmış, yüzü dünya halinden duyduğu endişe ve üzüntü, dünya haline gösterdiği itina ile kırışık doludur ve sadedir. Burnu orantılı, gözleri sabit, körmüşçesine kaşlarına doğru dönmüş, bol bir cüppe giymiş halde ayağının altında ise pirinç zincir bulunmaktadır. Homeros’un bu heykeli sonradan kaybolmuştur.  Bir başka heykeli Ptolemi tapınağında, Ptolemi’nin kendi heykelinin yanındadır. Constantinople’un tam binyüzyirmi kitaplı, zamanında dünyada tek muhteşem kütüphanesinde, Homeros’un altın harflerle otuzaltı metre uzunluğunda kurutulmuş ejderha bağırsağı üzerine yazılmış İlyada ve Odyssea destanı bulunmaktadır. Bu mucize de maalesef yangınla yokolmuştur.     

İlham perileri onun büyük zaferlerine şarkılar söyleyip kendilerine bir mağbet inşa etmesini istemiştir.

Bir rivayete göre de Homeros’un ebeveynleri Mısır’lıdır. Ebesi, Oris’in kızı peygamber hatundur. Onu gögsünden akan balla beslemiştir. Böylece bebekliğinde geceleri emdiği bu bal ağzından akarcasına, avkuşu, kırlangıç, tavuskuşu, güvercin, karga, keklik, kızılbacak, sığırcık, karakuş ve bülbül olmak üzere dokuz ayrı kuşun sesinin notalarını çıkarabilmiştir. Beşiğinde dokuz güvercinle oynaya oynaya büyümüştür.

Batı edebiyatının mihenk taşı Homeros’un İlyada ve Odyssea destanlarının çevirisi için Prens Üçüncü Henry, Chapman’a, o zamanın parasıyla 300 sterling ayrıca bir de emeklilik sözü vermiştir. Ama Prens, çeviri bitemeden, dolayısıyla Homeros’u Chapman’ın çevirisinden okuyarak duyacağı “mükemmel mutluluğu” öğrenemeden ölmüştür. Bu nedenle de, iki dev efsaneyi, 15693 satırdan oluşan İlyada ve 12110 satırdan oluşan Odyssea’yı tamamladığında Chapman, parasıni alamadığı gibi, emekliliğini de garantileyememiştir. Biri 1614 diğeri 1616’da tamamlanan eserler Homeros’u İngilizce edebiyatın “ilk önemli eseri” haline getirmiştir. İnsanlığın halini dünyaya Ege denizinden gösteren bu şaheser, okuruna Homeros gibi “bilinmeyi görmeyi” dolayısıyla mükemmel mutluluğu vaadeder. İÖ 1270’de Truva’nın Düşüşüne sebeb olan on yıllık savaşla Ege denizinin ebediyyen insanlığın trajik sahnesini haline dönüşünü anlatır Homeros İlyada’da. Kral Agamemnon’la, onun vasıfsızlığına baş kaldıran kahraman savaşçısı Achilles’in çatışması üzerinden. Bir aşk hikayesiyle sarılı bu çatışma savaşın son yılının bir kaç haftası içinde gerçekleşmesine ragmen savaşta olanları ve bunlar nedeniyle belirlenen geleceğin tasviridir. Ya bir savaştan kaçan, ya da bir savaşa gidenlerin uğradığı hezimetle sık sık içine döküldüğü Ege, kan, şiddet, acı, ihanet, felaket, riyakarlık, dostluk, fedakarlık, sevgi, hiddet dolu kabarır. O gün bugündür dünyanın başka denizlerinde de yeniden ve yeniden bitip tükenmeden aynı hikayeyi sahneler. Bugün hepimizin gözleri önünde yaşanan ne varsa akla gelebilecek herşeyin ikibin yıl öncesinde de aynen yaşandığının kaydı olur. Olacakları bile bile, şiddetin şiddet getireceği yazıla yazıla hala bu hallere düşen insanlığın bir türlü göremediği o meşhur bilinmeyene dairdir. 

Homeros’un kendi hayatının hikayesi gibi mitler, tanrılar ve insanlarla yaşananları ve duygularla örülüdür. İkibin yıl öncesinden bugünü tasvir edebildiği için, ona hakkıyla dünyanın tek ve rakipsiz “bilinmeyini gören” şairi ünvanını kazandırır.  Anlattıkları zamanında olduğu gibi bugün de içinde yaşadığımız gerçekler. Onun aramızda hakikaten yaşayıp yaşamadığı, ya da nerede doğup, kim olduğu ve nasıl öldüğüne dair kesin bir ip ucu bugün hala mevcut değil.

 www.sebnemsenyener.com

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam. 

"
"