ŞEHİR TELLALI
Newyork-Londra-Roma
|
Esmer teninde gece, pırıl pırıl. Davul gergin, sıcak, civ civ çıkacak kuş çıkacak... Çalkalanıyor Roma, Kleopatra Sezar’a dansettiğinden bu yana, bir kere daha! Bir kere daha!
Roma’da Via Veneto’da lokantanın adı İl Rugantino. Yirmibeşine basan bir kontesin doğum günü partisinde gecenin geç saatleri. Yıl 1958. Kasımın 5’i. Siyah saçları Kleopatravari kahküllü, kıvrım kıvrım beline yakın, ayak bilekleri ince, bacakları uzun biçimli, gögüsleri mermer heykellerden farksız, gözleri ışıl ışıl dipsiz kuyu, hayat dolu genç kadın davulun çoşkusuna kaptırır kıvrak bedenini. Aşka gelip neşeye boğar etrafını. İçinden geldiği gibi dünyayı göbeğinde çevirebilecek bir beceriyle çıkarır üstündekileri. Açar Roma kapılarını ardına kadar, akar çeşmelerden çağlayarak, fışkırır fıskiyelerden, doldurur havuzları onun dansını görmeye koştura koştura gelen “Tatlı Hayat”!
Sabaha karşı saatlerdir. Roma’yı akabindeki yarım asır bir “Tatlı Hayat” abidesi haline dönüştürecek iki kadın Via Veneto’daki il Rugantino lokantasında karşılaştıklarında. Biri İsveç’in güneybatısından Malmo doğumlu İsveç güzellik kraliçesi, boyu posu ve de gögüsleriyle ekstra beden bir tanrıçadan farksız sarışın bomba Anita Ekberg. Diğeri İstanbul Kurtuluş doğumlu bir Ermeni, Boğaziçi güzellik kraliçesi, ince belli, kalın kaşlı esmer fırtına Ayşe Nana. Önce Ekberg pabuçlarını atar dansetmekten şişen ayaklarından. Sonra vücudunu çorap gibi sımsıkı saran siyah elbisesinin askısı, bir omzu gögsünü iyice ortaya çıkaracak şekilde koluna kayar. Gevşemeye başlar doğum günü partisi. Roma’lı olup da caz yapan “New Orleans Jazz Band” Ekberg’in kayan askılarından esinlenerek göbek havasına kaydığında aşka gelir Ayşe Nana. Ve vaktiyle Orhan Boran’ın ağzını açık bıraktığı günlerdeki gibi, Ekberg’in verdiği notayla önce ayakkabılar, derken, danseden çıplak ayaklarının altına ceketini atan her erkek için, bir gömlek, bir etek, sütyen ve sonunda ipek çoraplar tek tek... gidince üstünden, kendini bütünüyle dansa verir. Etrafındaki kalabalık kabarır, “çıkar! çıkar!” nidalarıyla tempo tutar.
Roma Ayşe Nana’yı böyle tanır. Yeri geldiğinde kalçası ve göbeğiyle hayata hayat katan bu neşeye “Brava Turca Nuda” yani “cesur çıplak Türk” adını verir. İstanbul’da 18 yaşında yanında annesi, Kervansaray gazinosunun yolunu tutup, yönetmen Orhan Boran’ın önünde dansöz olarak çalışmak istediğini söylediğinde de aynı cüretle atmıştır üstünde ne var ne yoksa Nana.
“Leyleğin Ömrü” isimli anılarında Boran, Nana’nın dansından nasıl etkilendiğini: “Müziğin ilk mezürleriyle sırtındaki pelerini atıverdi. Aynı anda servis kapısının önünde bir şangırtı koptu. Komi bir tepsi bardağı düşürmüştü herhalde. Onu azarlayamazdım, çünkü aynı anda ben de dudağımdaki sigaramı kucağıma düşürmüştüm. Nana pistte sansürle kara bantlanacak yerlerinde üç-beş şifon parçasıyla çırılçıplak dans ediyordu...” ifadesiyle dile getirir. Müzikle aşka gelen bu cesaret Ayşe Nana’yı zamanın profesyonel şöhretleri arasına yerleştirir. Adına şarkılar bestelenir. Hayranları yurtdışına gitti diye ona sitem eden dizeler bezer.
5 Kasım gecesi Ayşe Nana, Roma’da dansedip soyunduğunda il Rugantino’dan fışkıran enerji başta onu izleyen paparazzi fotografçı Tazio Secchiaroli’nin Leica kamerasına kaydedilir. Oradan İtalya’nın en önemli yazarlarından biri olan Alberto Moravia’nın çalıştığı L’Espresso dergisinin kapağına –meme başları beyaz bantla kapatılarak- akar, oradan da Roma sokaklarından dünya sinemasına malolan Federico Fellini’nin en güzel filmi “Tatlı Hayat”a yayılır.
Filmlerine başlarken “vaktimin büyük kısmını masamda memeler ve kıçlarla haşır neşir geçiririm” sözleriyle neşesini dile getiren yönetmen Fellini, Tatlı Hayat’ı 5 Kasım gecesi İl Rugantino lokantasındaki görüntülerle bezer. Muhteşem gece elbisesi omuzlarından kayan Ekberg’i Aşk Çeşmesine sokar, paparazzi Marcello Mastroianni’yi de “Marcello! Marcello!” diye arzu dolu bir sesle seslenen Ekberg’in peşine takar. Romanyalı Nadia Gray’i göbek havası yerine cha cha ile gerdiği sahnede vizonunu düşürterek soyar. Ve bütün bu göz ziyafetinin sonuna çocukluğundan bir sahneyi, doğduğu Rimini sahillerine vuran, onun çocuk gözlerine dev bir deniz canavarı görünen tonluk aybalığını yakıştırır. La Dolce Vita’nın finaline, -dünyayı hayat dolu bir iştahla izleyen kendi gözünü temsilen- hayvanın hiç kapanmayan dev gözünü yerleştirir.
Bir de madalyonun öteki yüzü var her hikayede olduğu gibi. 5 Kasım gecesi soyunup göbek atan Nana’yla birlikte eğlenenlerden rahatsız olanlar nedeniyle lokantaya gelen polis, Nana’nın iki ay hapis cezasına çarptırılması, sonra sınırdışı edilmesi, protestolar, Vatikan’ın La Dolce Vita filmini lanetlemesi türünden.
5 Kasım gecesi Roma’da böyle bir tesadüfle kaderleri kesişen biri La Dolce Vita gibi keyifli bir filme başrol oyuncu, diğeri ise aynı eserin ilham kaynağı olan dansöz iki kadın tam bir yıl arayla Ocak ayında yine Roma’da yaşamdan ayrıldı. Geçtiğimiz Ocak ayında Anita Ekberg bir bakımevinde, bir yıl önce Ayşe Nana bir hastahanede hayatını kaybetti. Roma 5 Kasım gecesi sayesinde şehrin kimliğine mührünü vurarak Fellini gibi bir yönetmene ilham veren “Tatlı Hayat”ın kaynağı bu iki kadını bir yıl arayla aynı hüzünle uğurladı.
www.sebnemsenyener.com