21 Ekim 2023

Gazze ve uluslararası ceza hukuku

Gazze'de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlendiğini gösteren yeterli kanıt vardır. Ancak, bağımsız kişiler tarafından olay yerinde inceleme yapılması, kanıtların toplanması gerekir. 2012 yılında Filistin konusunda cesaretli adımlar atan Savcı Bensouda'nın yerine gelen şimdiki Savcı Karim Khan bir an önce soruşturmanın kapsamını Gazze olaylarını içine alacak biçimde genişletmelidir. Khan'ın şimdiye dek Gazze konusunda bir açıklama yapmaması eleştiri konusu olmaktadır. Böyle bir açıklama İsrail üzerinde caydırıcı bir etki yapabilirdi

El-Ahli Arab Hastanesi - Gazze

Gazze'de meydana gelen insanlık dışı olayların boyutları küresel adalete ve bunu sağlayacak etkili bir uluslararası ceza hukuku sistemine duyulan gereksinmeyi bir kez daha ortaya çıkardı. Yerküredeki en değerli şey olan insan yaşamını korumak ancak insanların yaşamına kitlesel bir biçimde son verenleri cezalandıran bir evrensel ceza hukuku sistemini yaşama geçirmekle sağlanabilir.

1946'da Nazi rejiminin önde gelenlerini yargılayan Nüremberg Mahkemesi yeni bir uluslararası hukuk düzeninin başlangıcıydı. Nüremberg'de Nazi rejiminin önemli kişileri dört suçtan yargılandılar: Barışa karşı suçlar, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve bu suçlara iştirak. Nuremberg Mahkemesi, 42 yıl sonra önemli uluslararası suçları işleyenleri yargılama yetkisine sahip Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kurulmasına yol açtı.

17 Temmuz 1998'de Birleşmiş Milletler UCM'i kuran Roma Statüsü'nü kabul etti.

Bundan üç ay sonra 16 Ekim 1998'de Şili'nin eski Başkanı Pinochet, devlet başkanı olduğu sırada insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle Londra'da tutuklandı. Bu bir ilkti. Pinochet'nin devlet başkanlığı bağışıklığına sahip olması İngiliz Mahkemeleri tarafından kabul edilmedi. Devlet başkanlarına tanınan bağışıklık, kendi vatandaşlarının yaşamına son versin, işkence yapsın diye tanınmamıştır, dendi.

Yedi ay sonra 27 Mayıs 1999'da Yugoslavya Devlet Başkanı Slobadan Miloseviç için Eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi savcısı iddianame hazırladı (UCM Statüsü yürürlüğe girmeden önce, eski Yugoslavya ve Rwanda'da insanlığa karşı işlenen suçlardan sorumlu olanları yargılamak amacıyla Eski Yugoslavya ve Rwanda Ceza Mahkemeleri kurulmuştu). Miloseviç tutuklanarak yargılanmak üzere Lahey'e gönderildi. İnsanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçu ve soykırım suçundan yargılandı.

Arka arkaya gelen bu üç olay yeni bir uluslararası ceza sisteminin doğuşunun habercisiydi. Bu sistemin omurgası, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ydi. (UCM)

Halen 123 devlet UCM'yi kuran Roma Statüsü'ne taraf. Bunlar arasında bütün AB üyeleri var. UCM'nin yetkisini kabul etmek AB'ye üye olmanın bir koşulu. Taraf olmayan devletler, vatandaşlarının UCM'de yargılanmasından endişe eden devletler. Bunlar arasında Güvenlik Konseyi'nin Daimi Üyeleri ABD, Rusya, Çin de bulunuyor. Taraf olmayan devletler arasında Türkiye de var. Ukrayna saldırısından sonra Rusya Devlet Başkanı Putin için UCM tutuklama müzekkeresi çıkardı.

UCM'nin yetkisi şu uluslararası suçlarla sınırlı: Soykırım suçu, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve saldırı suçu. UCM devletleri değil, bu suçları işleyen kişileri yargılar.

Savaş suçları, Roma Statüsü'nde birkaç kategori altında toplanmış. Birinci kategori, 1949 Cenevre Sözleşmeleri'ndeki insani hukuka ilişkin hükümlerdir.

Bunlar savaş hukuku ve savaşta sivillerin korunmasını öngören uluslararası teamüli hukuk kurallarını içerir. İkinci kategori, Cenevre Sözleşmelerinin düzenlemediği ve uluslararası silahlı çatışmalara uygulanan yasa ve teamüllerin ihlalidir. Cenevre Sözleşmeleri'nin ortak 3'üncü maddesi uluslararası nitelik taşımayan iç çatışmalara uygulanır. Bu konu da UCM'nin yetkileri arasındadır.

Bu suçları işleyenlerin cezalandırılmasındaki temel amaç, sivil halkın her koşul altında korunmasını sağlamaktır.

Suçun oluşumu için kasıt aranır. Suçu işleyenin kendi eyleminin sonuçlarını bilmesi gerekir. Savcı bunu kanıtlamalıdır. Suça yardım ve yataklık edenler, suçun işlenmesi için emir verenler de sorumludur.

UCM'nin yargılama yetkisi üç durumdan doğar:

a. B.M. Güvenlik Konseyi, B.M. Yasası'nın 7. Bölümü gereğince, işlenen suçun barışı tehlikeye düşürdüğü sonucuna varırsa, bir kararla sorunu UCM savcısına havale edebilir. Bu karar UCM'ye taraf olmayan devletleri de bağlar. Bütün devletler, bu kişi ülkelerinde ise yakalayıp UCM savcısına teslim etmekle yükümlüdür.

b. Bir devlet, Roma Statüsü'ne taraf olarak UCM'nin yetkisini tanıyabilir. Bu durumda UCM'nin yetkili olması için ya suçun taraf ülkede işlenmiş olması ya da taraf ülkenin vatandaşı tarafından işlenmiş olması gerekir. UCM savcısı, bir ihbar üzerine ya da ihbar olmaksızın kendiliğinden soruşturma başlatabilir. Ancak kendiliğinden başlatırsa, UCM Yargılama Öncesi Dairesi'nden soruşturma izni alması gerekir.

c. Bir devlet, Roma Statüsü'ne taraf olmadan yapacağı bir beyanla belirli bir olay için UCM'nin yetkisini tanıyabilir. UCM'nin yetkisi ulusal devletlerin yetkilerinin tamamlayıcı niteliktedir. Suç işleyen kişi öncelikle kendi devletinde yargılamalıdır. Bunun gerçekleşmemesi durumunda UCM'nin yetkisi doğar.

Bu ilkeleri Gazze olaylarına uyguladığımızda uluslararası ceza hukuku bakımından ortaya çıkan durumu şöyle özetleyebiliriz:

Sivilleri rehin almak hem 1949 Cenevre Sözleşmesi tarafından, hem de UCM'nin Roma Statüsü'nün savaş suçlarına ilişkin 8. Maddelerinde yasaklanmıştır. Rehin almak bir savaş suçudur. İsrail'in Gazze ablukası ya da orada yaşayan insanlara yaptığı baskı, ayrımcılık, insanlık dışı muameleler Hamas'ın sivilleri rehin almasını haklı göstermez.

İsrail'in sivil halkı yerinden edip göçe zorlaması hem 1949 Cenevre Sözleşmesi'ne, hem Roma Statüsü'nün 8. Maddesine aykırıdır. Bir savaş suçudur. İsrail'in bu toprakları bombalayacak ya da işgal edecek olması, zorla göçü haklı kılmaz.

İsrail'in sivil halkı yaşamlarını sürdürmek için gerekli elektrik, su, yakıt gibi ihtiyaç malzemelerinden yoksun bırakması, açlığa mahkûm etmesi ve bunu bir savaş yöntemi olarak kullanması Roma Statüsü'nün 8. Maddelerinde yasaklanan hususlardandır. Açık bir savaş suçudur.

İsrail'in kasıtlı olarak sivil halkı bombalaması orantısız bir tepkidir. Hem 1949 Cenevre Sözleşmesi'nde, hem Roma Statüsü'nün 8. Maddesinde yasaklanmıştır. Açık bir savaş suçudur.

İsrail'in hastaneyi bombalaması, 8. Maddede yasaklanan çok ağır bir savaş suçudur.

İsrail'in sivil halka beyaz fosfor bombası kullanıldığı iddia edilmekte. Bu konu kanıtlanırsa, yasak olan silahların kullanılması ayrı bir savaş suçu oluşturur.

İsrail'in Gazze'deki sivil halka karşı eylemleri yaygın ve sistematik bir nitelik taşıyorsa, bu eylemler aynı zamanda insanlığa karşı suç oluşturur.

Savaşı Hamas'ın başlatmış olması, İsrail'e roket atarak sivillerin ölümüne yol açması, İsrail'in buna karşılık vermesi, İsrail'in sorumluluğunu kaldırmaz. Uluslararası ceza hukukunda karşılıklılık yoktur.

Soykırım suçunun ise unsurları farklıdır. Savaş suçunun büyük boyutlara ulaşması ortada bir soykırım suçu işlendiği anlamına gelmez. Soykırım suçunun oluşması için etnik, dini bir grubun ortadan kaldırılmasını amaçlayan özel bir kasıt aranır. Suç işleme kastı yeterli değildir. Bu özel kastın bulunduğunun kanıtlanması gerekir.

Gazze'de işlenen suçlar bakımından UCM yetkilidir. 2015 yılında Filistin Otoritesi Roma Statüsü'ne taraf oldu. Böylelikle UCM'nin Filistin toprakları üzerinde işlenen suçlar üzerindeki yetkisini kabul etti. 2021 yılında UCM savcısı, Filistin toprakları üzerinde işlenen uluslararası suçlarla ilgili bir soruşturmayı zaten açmış bulunmaktaydı. Son Gazze olaylarını da bu soruşturma çerçevesinde ele alması gerekir.

Daha önce 2019 yılında UCM Savcısı şöyle bir basın açıklaması yapmıştı: "Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria ve Gazze'de savaş suçları işlenmiş ya da işlenmektedir. Bu durumdan kaynaklanan potansiyel davalar UCM yetkisine girer." UCM Savcısı'nın bu görüşü, Filistin Otoritesi'nin Roma Statüsü'ne taraf olmadan önce Ocak 2009'da yaptığı bu beyanla UCM'nin yetkisini tanımış olmasından kaynaklanmaktaydı.

Gazze'de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlendiğini gösteren yeterli kanıt vardır. Ancak, bağımsız kişiler tarafından olay yerinde inceleme yapılması, kanıtların toplanması gerekir. 2012 yılında Filistin konusunda cesaretli adımlar atan Savcı Bensouda'nın yerine gelen şimdiki Savcı Karim Khan bir an önce soruşturmanın kapsamını Gazze olaylarını içine alacak biçimde genişletmelidir. Khan'ın şimdiye dek Gazze konusunda bir açıklama yapmaması eleştiri konusu olmaktadır. Böyle bir açıklama İsrail üzerinde caydırıcı bir etki yapabilirdi.

Soruşturma sonucu savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlendiği sabit görülürse, emri veren Başbakan Netanyahu'dan başlayarak Savunma Bakanı ve diğer sorumluluğu olan kişilerin tutuklanması ve ulusal düzeyde yargılanmazlarsa, yargılanmak üzere Lahey'e gönderilmeleri gerekecektir. Roma Statüsü'nün 27. Maddesine göre devlet ya da hükümet başkanı ya da hükümet üyesi olmak UCM bakımından ceza sorumluluğunu kaldırmaz, bağışıklık vermez.

Aynı cezai sorumluluk Hamas için de geçerlidir.

İnsan olmak, insan olarak doğmak değil, insan onuruna yaraşır biçimde davranmaktır. Gazze'deki İsrail'in korkunç vahşeti heryerde büyük bir insanlık utancı yarattı. Suçluların adalet önüne çıkarılıp cezalandırılması bize insan olduğumuzu yeniden anımsatacaktır.

Rıza Türmen kimdir?

Türkiye'nin önde gelen insan hakları hukukçularından ve diplomatlarından olan Rıza Türmen İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.

Kanada Montreal McGill Üniversitesi'nden hukuk yüksek lisansı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Siyasal Bilimler doktorası aldı.

Avukatlık stajını yaptıktan sonra, 1966 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulundu.

1985'de Singapur'a ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı.

1993 Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda ve AGİT, İnsani Boyut Toplantıları'nda Türk Heyeti Başkanlığı'nı yaptı.

1994'te İsviçre'ye Büyükelçi olarak atandı. 1996'da Türkiye'nin Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi oldu.

1998 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlığına seçildi. 2008 yılına kadar bu görevi sürdürdü.

2008'de Türkiye'ye döndükten sonra 10 yıl Milliyet gazetesinde köşe yazıları yazdı.

2011 seçimlerinde CHP İzmir Milletvekili olarak parlamentoya girdi. TBMM Adalet Komisyonu ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda görev yaptı.

2009 yılında Türkiye Barolar Birliği Yılın Hukukçusu Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Üstün Hizmet Ödülü, 2010 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Cumhuriyet Ödülü Rıza Türmen'e verildi.

İnsan Hakları ve hukuk konularında yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış çok sayıda makale ile kitap bölümleri kaleme aldı. "Güçsüzlerin Gücü-Türkiye'de İnsan Hakları" ve "Türkiye'de Demokrasi Arayışı" adlı iki kitabı yayımlandı.

Halen demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarını sürdüren Rıza Türmen, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi'nin eş sözcülüğünü yapıyor.

Sanata yakın ilgi duyan ve yaklaşık 40 yıldır çello (viyolonsel) çalan Rıza Türmen, T24'te 2013 yılından beri, ağırlıklı olarak temel haklar, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, genel hukuk ve politika konularında yazılar yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin demokratiksizleştirilmesi

Siyasal iktidarın demokrasiyle bağını kopararak giderek daha fazla otoriterleşme, daha fazla şiddete başvurma yolundaki yürüyüşü bu aşamada etkili bir toplumsal direnişle durdurulamazsa, Türkiye’nin demokratiksizleşmesinin geri dönülmesi olanaksız bir noktaya ulaşması kaçınılmaz olacak

Dışarıdan içeriye mektup

Bir suç olabilmesi için suçluya, suçu işleyen kişilere gereksinim vardı. Siz seçildiniz. Siz cezaevinde bizim adımıza, vekaleten yatıyorsunuz...

Umut hakkı ve AİHM kararlarının uygulanması

Umut hakkının ya da şartlı salıverme hakkının bu iki kişiye tanınması kararların uygulanması bakımından hiçbir anlam taşımaz. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarının uygulanması için ikisinin de derhal serbest bırakılması gerekir

"
"