03 Temmuz 2019

Satın alınan demokrasi

Demokrasi için cebinden para harcayıp oy veren seçmen kazandı; devletin parasını ve demokrasinin değerlerini harcayanlar kaybetti.

Taraftar kültüründe en keyifli anlardan biri tuttuğunuz takımın yenmesi sonrasıdır. Kızdıracak rakip takım taraftarları, televizyonlarda yorum programları, ertesi günkü gazetelerde yazılıp çizilenler derken sizi eğlenceli günler beklemektedir. Galibiyet, tadı çıkarılması gereken bir ruh halidir.

Her ne kadar ‘siftah’ yazısında ‘tadını çıkaracağımızı’ söylesek de İmamoğlu’nun genom dizilimi dışında neredeyse her şey yazıldı, çizildi. Dolayısıyla ben ‘cebinden para çıkanları’ yazmak istedim.

Öncelikle seçmen davranışını etkileyen iki farklı değişkenden söz etmek gerekir. Bunlardan biri seçmenin korkutulmasıydı. Seçmen davranışını etkileyen korku iklimine ilişkin aşırı istismar hiç kuşkusuz 7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım 2015 arasındaki süreçti. Ülkede esen terör dalgası yaklaşık 410 sivilin yaşamını yitirmesiyle[1] sonuçlanacak ve Nazi Propaganda Bakanı Gobbels’in “korkudan-kuvvet kazanma”[2] stratejisinin Türkiye topraklarında hâlâ geçerli olduğu kanıtlanacaktı. Zira Gobbels’e göre endişe iki yüzü keskin bıçak gibiydi: Fazla endişe, korku, panik ve moral bozukluğuna yol açabilirdi. Çok azı ise ilgisizlik ve aktifleşmeme yaratabilirdi. 1 Kasım seçimleri bu terör dalgasını bitireceği öngörülen “halaskara” yönelik bir ‘aktifleşme’ süreci ile tamamlanacaktı.

Türkiye özelinde seçmen davranışlarını etkileyecek ikinci önemli değişken ise hiç kuşkusuz inanç üzerinden sürdürülen propaganda biçimleriydi. Somut örneklerinden birini AKP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ali Murat Alatepe’nin aşağıdaki görüntülerle hatırlayacağınız, “Esenyurt düşerse, Kudüs’ü, İslam’ı, Mekke’yi kaybederiz…” diye yaptığı konuşma …

 

Ya da Türk sinemasının belki de en güzel seçim sonucu sahnelerinden biri olan Züğürt Ağa filmindeki o 1.23 saniyelik sahneydi.

Türkiye’de seçimlerde konvansiyonel olan seçilmeyi arzulayan parti ya da adayın para harcamasıydı. Büyük bütçelerle seçim arenasına çıkılır propaganda, yardım derken o paraların oya tahvil olacağı, seçim kazandıracağı varsayılırdı.

Seçimde para harcamanın hamasi boyutu ise seçmen oyunun satın alınmasına ilişkin ‘doğrudan yardımlardı.’ Seçim rüşveti vb. biçimlerde tanımlanan etik dışı bu uygulamalar ile seçmenin maddi çıkarları doğrultusunda oy vereceği öngörülürdü. Ölçek olarak torbaya sığmadığı için kamuoyunun en çok ilgisini çeken Tunceli’de evlere dağıtılan buzdolabı, kanapeler bu seçim rüşvetinin en çok konuşulanlarından biri olmuştu.

Ancak bu seçimin gözlerden ırak olan bir başka gerçeği vardı ki AKP’ye seçim kaybettirdi. AKP 2002’de iktidara geldiğinden itibaren bütün önemli ve kritik seçimler için yaz aylarını tercih etmişti. 22 Temmuz 2007, 12 Haziran 2011, Cumhurbaşkanının seçildiği 10 Ağustos 2014, 7 Haziran 2015, 24 Haziran 2018 ve tekrarlanan 23 Haziran 2019 seçimleri[3]…Şehirli ve kendisine oy vermeyeceğini öngördüğü seçmenlerin tatil ve rehavet alışkanlıkları üzerine kurgulanmış bir senaryoydu. Başarılı oldu.

Düşünün ki korku, inanç ve parayı arkasına alan, seçim tarihlerini istediği aylarda belirleyen böylesi bir seçim avantajları ve konforu ile donanmış iktidarın kaale almadığı “yenilgi öğretmen” ve “artık o suda yıkanmama iradesiydi.”

Seçmenler İstanbul’un tekrar edilen seçimlerinde ya tatile gitmemeyi ya da tatilden dönmeyi bir alternatif maliyet olarak gördü. Zira yukarıda yaşananların öğrettiği bir demokrasi terbiyesi ve parti devletinin yarattığı tehlike olgusu vardı.

Oylarını koruma ve sahip çıkma iradesi ile başlayan bu duyarlılık, cebinden para harcayıp 4 depo benzin, ailece verilen uçak paraları, parası olmayanlara bilet satın alma, kalacak yeri olmayana evini açma, uçaklar ve İDO sefer iptal ettiğinde bile yılmama gibi refleksleri beraberinde getirdi.

Demokrasi için cebinden para harcayıp oy veren seçmen kazandı.

Devletin parasını ve demokrasinin değerlerini harcayanlar kaybetti.

İşin özü budur.


[1] Sözcü- 30 Ekim 2015, bu terör dalgasının gerçek bilançosunda 167 güvenlik görevlisi şehit oldu ve 453 PKK’lı yaşamını yitirdi. Toplam ölü sayısı 862 idi. Bu rakama çatışma ve patlamalar ile yaralanan ve  sonradan yaşamını yitirenler dahil değildi.

[1] Doob, Leonard, “Gobbels’in Propaganda İlkeleri” (Çeviren: Ünsal Oskay) s. 360-361

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


[1] Sözcü- 30 Ekim 2015, bu terör dalgasının gerçek bilançosunda 167 güvenlik görevlisi şehit oldu ve 453 PKK’lı yaşamını yitirdi. Toplam ölü sayısı 862 idi. Bu rakama çatışma ve patlamalar ile yaralanan ve  sonradan yaşamını yitirenler dahil değildi.

[2] Doob, Leonard, “Gobbels’in Propaganda İlkeleri” http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/418/4641.pdf (Çeviren: Ünsal Oskay) s. 360-361

[3] https://www.sabah.com.tr/secim-sonuclari

Yazarın Diğer Yazıları

Suna Kıraç'ın ardından: Yaşamı ve yaptıklarıyla ölüme inanmadı, ömründen uzun idealleri vardı…

Suna Kıraç’ın ‘teamüllere aykırı’ tek tercihi bir Koç profesyoneli olan İnan Kıraç’la evlenmesi olmadı. Çiftin aldığı bir başka karar, yine o dönem ve temsil ettikleri ‘sınıf’ açısından büyük bir devrimdi. Mademki çocukları olmuyordu onlar da bir çocuğu evlat edineceklerdi

Suriyeli mültecilerin hatırlattıkları (1)

Ensar’lıktan ‘halkta büyük tepki’ ya da ‘büyük sorunlar çıkması’ gerekçesine evrilen sürecin miladı, en kolay ikna edilebileceği öngörülen AKP tabanında bile yaşanan oy kaybı ve bu oy kaybında Suriyeli mültecilerin rolüydü. İdeolojik olandan pragmatik ve hak ihlallerini barındıran dönüşümde de bu anketlerin rolü vardı

Yeniden…

Aradan 30 yıl geçti, dün yine sevindim; yine yenilen “3. Milliyetçi Cephe” ittifakıydı