29 Ocak 2013

Yüzyılı bilemeyiz ama 2013'ün siyasi ahvali asıl muhteşem!

Kimse kimseden üstün değil, bunu düşünmek ırkçılık-faşizmdir

Kimse kimseden üstün değil, bunu düşünmek ırkçılık-faşizmdir ifadesini muhafazakâr-demokrat AKP’den; Kürt milleti ve Türk ulusu eşit olamaz ifadesini de sosyal-demokrat CHP’den duymak muhteşem değil de nedir?

Bakıyorsunuz, eğitim-öğretim-bilgi-görgü-rehberlik ve desteğe-muhtaç halk yolun çok başında, zamanınız dar ve muasır medeniyete yetişmek istiyorsunuz;  halka rağmen ama halk için, tepeden aşağıya reformları yaparsınız diye öğretilen, aslında bir Bonapartizm olan Kemalizm’in, sonunda o adam etmeye uğraşılan halkın Sahip’i olan bir elitist kuşağını yaratacağı aşikârdı…

Öylede oldu…

Başka nasıl olabilirdi ki?

Sana medeni (adam) olmayı bak ben öğreteceğim diye yola çıkan biri, eninde sonunda buna ister istemez kendisi de inanır, bu doğa kanunudur…

Hayatında tarlada çalışmamış, çıplak ayakla toprağa basmamış bir Ziraat Mühendisi’nin diplomasını alır almaz köye gelip, kimseye ama kimseye danışmadan köylülere ahkam kesmeye başlamasını bir tasavvur edin…

Ya da, hayatında ne bir sokak kavgasına, ne bir öğrenci yürüyüşüne, ne de kapalı bir mekânda çatal-bıçakların hatta masa ve sandalyelerin havada uçuştuğu sarhoş kavgasına bile girmemiş bir delikanlının Polis Akademisi’nin bitirir bitirmez, şehrin Organize Suçlar biriminin başına atandığını da tasavvur edebilirsiniz…

Artık,  debisi yüksek şarıl-şarıl akan bir çağlayanın bile yönünü zorla-cebren yukarıya akıtmaya da kalkışır ya da ötekisi, gözü dönmüş, başıbozuk el bombası elinde, diğerinde makineli tüfek, üstünde de saatli bomba olan bir psikopatın karşısına bir dakika beyim, gelin sizinle bir anlaşma yapalım demeye kalkabileceğini de tasavvur edebilirsiniz…  

Hiçbir abartı, saptırma, laf ebeliği (demagoji) filan değil yaptığımız…

Noktası noktasına, virgülü virgülüne uyan bir örnek verdiğimize inanıyoruz…

Dolayısıyla Fransızların ‘Ancak ve ancak kıyaslanabilir şeyler birbiriyle kıyaslanabilir’ deyişine riayet etmiş oluyoruz…

Tıpkı o ziraat mühendisi ya da Polis Akademisi mezununun yaptığı gibi, asırlardır kullanılan bir alfabeyi bir günden diğerine değiştirir, bir torunun dedesinin değil, bir çocuğun babasının dâhi okumuş olduğu kitapları okuyamaz hale getirir, atalarının asırlar boyu türlü yaşanmışlıklarla biriktirdiği kültürel birikimden yoksun bırakırsınız…

Asırlardır, kadınların başlarını örttüğü bez parçasını bir çırpıda yasaklar,  şalvar giyen erkeklerinize sanki Musolini askerlerinin zorla giydikleri üniforma gibi, onlara da zorla frak, smokin, bonjur, papyon kravat, fötr şapka giydirir, kasaba Cumhuriyet Baloları’nda bunları giyen eşraf eve gelir gelmez oflaya puflaya çıkarır atar üstündekileri, çeker üzerine çizgili pijamaları ve bir bacağını alarak kıçının altına oturur ve bir fincan çay getirmesi için karısına seslenir…

Bir elinde tespih, diğer elinde cigarası, bir ayağı altına almış, çizgili pijamasıyla, karısına emirler veren erkek profili ne kadar evin içinde sahici – asıl olan iseydiyse; evin dışında, kafasında fötr ya da silindir, sırtında frak veya bonjur, karısıyla vals ya da tango dansını emir üzerine dans eden çift ruhlu, sokakta sahte bir cumhuriyetçi-modern, evdeyse sahici bir Anadolu insanı hayatı yaşayan kuşaklar yaratırsınız.

Bir halkın sanatının – kültürünün en olmazsa olmaz unsuru, halk müziğinin dinlenip hatta radyolardan icra edilmesini yasaklar, zorla-cebren klasik müziği dinletmeye kalkışırsanız; bir zaman sonra Avrupa’da mütevazı insanların dinlediği müzikleri bu halk ‘elitlerin’ ya da ‘burjuvaların müziği’ gibi algılarla hepten reddeder ve tamamen düşmanlaştırırsınız bu zenginleştirici müziği öz halkınızdan…

Milli Sermaye yaratacağım diye, padişahlarınızın saraylarından, halkınızın kullandığı hamamlara, ibadet ettiği camilere kadar, mimarlığı öğreten ve sayılamayacak denli beceriyi vs ülkeye kazandıran Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani halkın elindeki sermayeyi hoyratça gasp edip millileştirseniz mesela, en ufak bir farklılığa tahammül edemeyen,  ruh gözleri kör, kulakları sağır kuşaklar yaratırsınız.

Velhasıl, günler geçer, devran döner, köprülerin altından nice sular akar, bir zamanların çamları artık bardak olmuştur ve sanki etrafınızda ayaklarıyla yürüyen değil de, amuda kalkmış, elleri-kolları bacak vazifesi gören, en tepede başı olacak yerde iki ayakkabının bir öne, diğeri arkada ilerlediği insanların yürüdüğü bir toplum oluşturmuşsunuzdur.

Hâl böyle olunca, birkaç yıl öncesine kadar Aman bunlar din hukuku  - yani şeriatı - getirecekler diye öcü gibi gösterdiğiniz, ülkenin Suudi Arabistan’a benzeyeceği,  yeni bir İran Devrimi’nin gerçekleşeceğini söyleyerek milletin hedef gösterdiği muhafazakâr bir parti – haklı olarak üstelik – sosyal demokrat geçinen partiye faşizm, ırkçılık, çağdaşlık dersleri verir…

Vallahi, Sayın Başbakanımızın – bir atmadığı bu alan kalmıştı dedirtircesine – televizyon dizilerimizden Muhteşem Yüzyıl adlı dizi filminin ne denli Osmanlı’yı muhteşem gösterip göstermediğini bilemeyiz ama… şimdilerde yani 2013’ün siyasi ahvalinde muhteşemliğin aslı yaşanmıyor mu?

Kimse kimseden üstün değil, böyle düşünmek ırkçılık, faşizmdir ifadesini muhafazakâr-demokrat AKP’den; Kürt milleti ve Türk ulusu eşit olamaz ifadesini de sosyal-demokrat CHP’den duymak muhteşem değil de nedir?

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!

"
"