Bir zamanların, hakiki anlamda, çok kimlikli ilçelerden, Şişli’nin (Kent) Kültür Merkezi’ne bir cumhurbaşkanı adayı geldi; ülkenin 90 yıllık tarihinde hiç alışılmadık bir tarzda…
Tarih boyu kimliğinden veya inancından vazgeçip başkalaşmak ya da ülkeyi terk etmek, hadi o da olmadıysa yok olmak seçeneğine direnmiş kimliğiyle aday oluyordu…
Diğer iki aday arasında çok farkı vardı…
Umutların tükendiği durumlarda bile, intikam ve kin duymamış bir gelenekten geliyordu…
Yüzünde, takılmış bir maskenin yapay ifadesi değil; özgüvenden gelen gülümseyişi vardı…
Kurduğu cümlelerde olmayan süs, vicdanının pirüpakliğiyle, görülmeyen ama hissedilen bir taç olarak başına oturuvermişti sanki…
15 yaşında, bir mitingde, polisçe öldürülmüş Berkin Elvan’ı kitlelere yuhalatmak yerine alkışlatmayı tercih ediyordu…
Türk bayrağıyla ilgili ‘evlere şenlik’ bir soruyu (…) Türkiye’nin bayrağı ortak simgemizdir; sorunumuz yok ama işlemiş oldukları suç ve günahları örtmek için kullanarak, bayrağa asıl en büyük saygısızlığı edenlere bu soruyu sormak gerek mealinde cevaplıyordu…
Fikirlerini paylaşmayan, sırf merak için oraya gelen insanların boğazlarına bir yumruğun oturmuş olduğunu itiraf ettirmeyi başararak…
Kendi ülkelerinde artık kelaynak kuşları kadar kalmış Ermeni insanlarımız da oradaydı…
Onlar kadar endişe duyan, yurdumun İslam doğmuş, bugün laik veya değil, çoğunluğu teşkil eden insanına (…) tekçiliği, ırkçılığı dayatanlara (inatla) sayıca azınlık vatandaşlarımızın bu toprakların eşit sahipleri olduklarını haykıracaklarını vurguluyordu...
Toprağım ve vatanım yerine, toprağımız ve vatanımız demeyi tercih ettiklerini; toplumsal barışın ise, ancak ve ancak farklı kimlikli insanlarımızla inşa edileceğinin altını çiziyordu…
45 gün zarfında, seçim süreci sayesinde, tüm ülkeye bu bilinci yaymak için fırsat elde etmiş olmak, cumhurbaşkanı seçilmiş olmaktan daha değerli bir kazanımdı onun için…
Seçildiğinizde, Başbakan Erdoğan ile nasıl çalışırsınız sorusuna Çekeceği olur; hadi kalk gidiyoruz diyebilecek bir Cumhurbaşkanı olmaz karşısında… diyordu, alkış tufanı öncesi.
Paralel yapı hakkındaki soruya da (…) AKP’nin paralel demesi abesle iştigaldir. Evrenin her hangi bir yerinde kesişen iki çizgiye paralel denmez. diye muhteşem bir tepki veriyordu..
Birisi, sırf cemaate yakındır diye suçlanamaz; suç işleyip işlemediğine bakılır yoksa tek başına bir Cemaati suçlu saymak hukuksuzluktur. KCK operasyonlarını, AKP ve Cemaat birlikte yönettiler. Henüz öküz ölmemiş, ortaklık bozulmamıştı diye özetliyordu durumu…
Orta-doğu - Türkiye’de, bir cumhurbaşkanı adayı ilk kez, halkları (ayırımcılığı reddedip, dostluk havasını yaşatma kararının simgesi olarak) birlikte dans etmeye, davet ediyordu…
Kitleleri germek, birbirine düşürmek, kinle beslemek yerine, bir dansa davet vardı...
Öcalan ve Bese Hozat’ın talihsiz beyanlarıyla, Ermenilerde haklı olarak (…) İyi güzel ama arada bir yapılan garip çıkışları ne yapacağız, sizlere nasıl güveneceğiz endişesi vardı…
Güvenmeyeceksiniz. İki güzel lafa geleceğinizi emanet etmeyeceksiniz. İcraata bakacak, sorgulayacak, eleştirecek hatta gelip kendiniz düzelteceksiniz diyebilme farkı buydu işte…
Anadolu’nun dört bir yanında demircilikleriyle de hatırlanan Ermeniler ve endişelerini paylaşan Kürt veya Türk vatandaşlarımız da tabi, bunu hatırlarcasına herhalde, Yergati bes (demir gibi) sağlam irade ve kari bes (taş gibi) güvenilir bir demirtaşı, cumhurbaşkanı adayı olarak bulmuşlardı karşılarında…
İstanbul’un Şişli’sinde…
Bir zamanların, çok kimlikli ilçelerinden Şişli’de…
Kültür Merkezi’nde…
Sinemadan devşirilmiş, (Kent) Kültür Merkezi’nde…
Bir cumhurbaşkanı adayı geldi geçti; ülkenin 90 yıllık tarihinde hiç alışılmadık tarzda…
Tarih boyu kimliğini,, inancını, ülkesini terk etmeyi reddettiği ve son seçenek olarak da ölmeyi iflah olmaz bir inatla reddettiği için; bugün cumhurbaşkanı adayı olabiliyordu demir gibi sağlam ve taş gibi güvenilir, Demirtaş Selahattin…
Ufukta hiç olmazsa gözüken, evet gözüken Yeni Türkiye’ye hoş geldiniz…