Dış politikamızda, belli bir süreden beri devam eden hummalı atak döneminden sonra şimdi işi rölantiye alma zamanı geldi gibi…
Hummalı atak dönemlerinde, bir önceki strateji belirleme aşamasında alınan kararlar gereği hiç durup düşünmeden amiyane tabirle yallah tazyik dörtnala gidersiniz…
Gidersiniz ta, neticeye ulaşıncaya ya da strateji belirleme aşamasında alınmış kararların pek geçerli olamayacağına, hadi onu da bırakın - şartlar değişmiş ve dolayısıyla - stratejiyi değiştirme vakti geldiğine kanaat getirinceye kadar…
Sadece kıssadan hisseye gidersek…
Daha 1991 yılında, Körfez Savaşı münasebetiyle, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ağzıyla Kürt realitesini tanıyoruz tarihi çıkışımızla, Irak’ın Kuzey’i - Türkiye’nin Güney sınırı ötresinde defacto (fiili) bir Kürdistan kurulacağının işaretini vermiştik aslında ama...
Kürt realitesini tanıyoruz diyorduk ama bir türlü bu Kürdistan’ın önce defacto ve sonra da paşa-paşa dejure (hukuken) de kurulacağını bir türlü kabul etmek istemiyorduk…
Zaman, enerji, milyarlarca maddi ve insan kaybı verdikten sonra nihayet dank etti kafamız…
Tamam, hadi, kurtuluş yok; madem engel olamıyoruz bari her anlamda zararsız hatta çıkarımıza hizmet eden bir oluşuma dönüştürelim diyerek, Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi yani açıkçası Irak Kürdistan’ını - burasının bağımsızlığını ilan etmesi, Türkiye’nin bu yeni devleti tanıması ve nihayetinde diplomatik ilişkiler kurması - hukuki tanımamıza az kaldı…
Bazılarımıza bu değerlendirme adamın bir yolda bir nal bulmuş, hemen eve koşarak gitmiş ve Hanım-hanım tamam zengin olduk, üç nal bir de at bulduk mu işimiz tamam demesine benzeyebilir ama öyle değil tabi…
Bu sefer, elde kalmıştı Suriye’de ne olacak? derdi…
Dış ilişkiler gemimizi yürüten tayfalar, ufukta böyle bir kara göremedikleri için; Suriye ile ilişkileri, Kürdistan’ın kurulabileceği ihtimali apaçık gözüktüğünde birden değiştirdiler…
Sadece dış ilişkiler gemimizin tayfaları değil, gemi idaresini almayı kaybetmiş tayfalar da bir şey anlamıyorlardı ki…
Kalkmış demezler mi Yahu düne kadar Suriye ile balayındaydık, neden ilişkilerimiz bozuldu diye… Üstüne üstlük bir de yorum yapmazlar mı Eh tabii, ABD’nin uşağı ne olacak, onun ilişkileri bozuldu diye Tayyip de kendi ilişkilerini bozdu diye…
Ne yani? Türkiye Başbakanı kalkıp, Salı günleri olan grup toplantılarının birinde, bütün dünyanın gözleri üstündeyken, açık-açık Tabii Suriye ile ilişkileri bozarım, zira orada da muhtemelen bir Kürdistan kurulacak ve ben bundan çekiniyorum mu diyecekti?
Asıl ABD’nin Suriye’ye yaptırımda bulunma arzusu Türkiye’nin çok işine geldi; sanki bütün dünyanın desteğini almış bir Ortadoğu yıldızı olarak arz-ı endam etmeye başlayacaktı… ABD çıkarları gereği, Suriye’ye (Irak’ta yaptığı gibi) bir operasyon yapmayı düşünmesi, tüm bunlardan bağımsız, Türkiye’nin elini güçlendirecekti beynelmilel arenada...
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı ve ABD bundan vazgeçti ve Türkiye zarif bir kaktüs çiçeği gibi kaldı mı ortada?
Türkiye’nin Suriye’de muhtemel bir Kürdistan’ın kurulmasını engellemek için aşırı dinci grupları desteklediği intibaları da gitgide yayılmadı mı?
Bu böyle devam edemezdi ve yukarıda dediğimiz gibi rölantiye alma ve sonra da stratejiyi değiştirme zamanı gelmişti…
Muhabirlerini, diplomat olarak yetiştiren gazete unvanına haiz Washington Post da zaten: Türkiye, Suriye konusunda ciddi hesap yanlışlıkları yaptı diye boşuna yazmıyor…
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ABDde yapacağı temasları öncesinde, görüşmelerde Türkiye’nin, yaptığı yanlış hesabın sonuçlarıyla karşı karşıya kalacağı analizi yapılıyor.
Türkiye’nin bir süredir toprakları üzerinden Suriye’ye akan binlerce yabancı gönüllüyü görmezlikten geldiğini ancak Suriye’deki aşırı unsurların kuzeyde güçlenmesiyle ilk defa El Kaide’nin NATO sınırına konuşlandığını, bunun da Türkiye’nin Esad’ı kovmak adına ne kadar korkunç biçimde yanlış bir yol izlemiş olduğunu ortaya koyduğunu öne sürüyor.
Esad’ın, hem yeni kimyasal silah üretme yeteneğinin yok edilmesinde ilerleme kaydedilmesi; Rusya’nın rolünü unutmayalım, hem de Esad’ın yıllarca iktidarda kalabileceğinin görülmesi, ABD’nin askeri müdahale niyetini değiştirtti. Ama Türkiye’nin eski stratejisinde inat ve ısrar etmesi, bugün onu artık mecburen değiştirme noktasına getirdi, deniyor
George W. Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanlarından Stephen Hadley: (…) Suriye’nin kuzeyinde, NATO üyesi Türkiye’nin güneyinde El Kaide’nin yerleşmesini engellemek zorundayız. Ana hedef bu olmalı. Bu sağlanabilirse etnik yoğunluğu olan bölgelere daha çok özerklik verilebilecektir. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde muhtemelen daha fazla özerklik olacaktır diye boşuna demiyor…
Anlayacağınız; Suriye Kürdistanı’na yakında hoş geldin diyeceğiz…
Durup dururken, kendi elimizle, muhtemel kurulacak olan Suriye Kürdistan’ını engellemek için desteklediğimiz aşırı dinci grupları, şimdi oradan yine kendi elimizle uzaklaştırmak için boşu boşuna çaba, enerji ve daha bir sürü şey heba edeceğiz…
Zamanında, kendi evimizde Kürt Sorunu’nu halletmek istememize engel olan, ister Neo İttihatçı, ister Jakoben veya ister Kemalist diyelim zihniyet; bugün işte böyle bedelleri ağır ve pahalı olacak hatalar yaptırıyor ve yaptırmaya devam edecek bize…
Bari tüm bunlardan ders alabilmiş olsak, canımız yanmaz ama nerede?