Verdiğimiz, haddinden fazla, aradan sonra tekrar merhaba diyoruz…
Bir taraftan yüksek lisans öğrenciliği, diğer taraftan lisans öğrencilerine öğretim görevliliği, 1994-2005 arası, Ragıp Zarakolu ve Jean Claude Kebabpçıyan ile (Centre de Recherches sur la Diaspora Arménienne) CRDA adlı sosyolojik araştırmalar kurumunda yürüttüğümüz halk diplomasisini, bıraktığımız yerden devam etme çabası, bizi okuyucularımızdan ayırdı...
Gerek Türkiye’den Ermenistan’a, gerekse Ermenistan’dan Türkiye’ye yani çift yönden ve çift yöne doğru açılan bir pencere rolündeyiz… Hep de böyle olmaya çalışmışızdır zaten…
Hal böyle olunca, her gün de yazmak isteseniz, imkânınız da olsa yine yetmez, yine yetmez...
Üstelik artık, bazıları bağışlasınlar yazmanın bir enflasyona uğradığı şimdilerde, çok değil, nitelikli yazmanın daha bir önemi artmış durumda…
Oysa 20, 30, 40 yıl geriye gitsek, yazmanın bu kadar demokratikleşmediği dönemlerde bir yazının yazılmış olması bile bir anlam teşkil eder, ne olursa olsun okunması gerekirdi…
Kültür, diplomasiyi harekete geçiren unsur olunca...
Soğuk savaş sonrası, yumuşama döneminde ABD ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında vuku bulan pink-ponk diplomasisi, nasıl literatüre spor diplomasisi diye geçmişse, biz de 1994-2005 yılları arasında önce kültür-sanat etkinliklerini sonra da gazeteciliği bir araç olarak kullanmayı doğru bulmuştuk Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde…
Ve hasbelkader halk diplomasisi çığırını böyle açmıştık…
2005’te, memlekete dönüp, imzalanacak protokolleri beklemeye koyulurken, çalışmamıza ister istemez nokta değilse de bir noktalı virgül kondurmuştuk…
2005 ila 2015 arasındaki süreci anlatacak değiliz, iniş-çıkışları, sürprizleri – öngörülenleri ve siyasi saflıkları – aldatışlıklarıyla, hâsılı kelâm, hepimize malum…
2016’da Ermenistan’a gelince, bıraktığımız yerden - günün şartlarına göre yeni boyutlar kazandırarak – ama bu kez Paris’ten değil, Erivan’dan, devam etmek istedik; adeta telepati yaparmış gibi, 2005’te bayrağı bir başkasına devretmiş olduğumuzu sevinerek öğrendik…
Ermenistan Azgayin Joğov (parlamento) eski üyesi ve Batı Ermenileri Ulusal Kongresi Kültür Komitesi Bşk’ı, Arakadz Akhoyan’ın ta kendisiydi bu bayrağı devralan...
***
Ermeni Cemaati’nin, Patrik seçimi krizinde, yıldızı parlayan kanaat önderlerinin başında gelen, Sayın Garo Kaprielyan’dan bir işaret almıştım. Gündoğanların ürettikleri, Beyoğlu Sineması’nda galasını yaptıkları, Ankara Festivali’nde 3.lük ödülünü aldıkları Vank’ın Çocukları filmini Paris’te gösterimini düzenleyelim, diye…
Teklif güzel ama önce Yerevan’da düzenlemeli, yaratacağı rüzgârı yelkenlere doldurup öyle çıkılmalıydı Paris’e… Ermenistan siyasal yaşamının da, böyle girişimlere ihtiyacı vardı…
Zaten, ondan önce de Bursa’nın Nilüfer Belediyesi tiyatrosunun, Hagop Baronyan’ın Doğu Dişçisi adlı oyununun Türkçe olarak Yerevan’da oynaması için ön ayak olmuştuk; gerçi Sn Osman Kavala ve Anadolu Kültür’ün maddi destek, kararlılık ve ısrarı olmasaydı, bu iş olmayacaktı… Zira Ermenistan Kültür Bakanlığı Ermenistan Dışişleri Bakanlığı şimdilik uygun görmüyor demiş; daha sonra masrafların Anadolu Kültür-Osman Kavala tarafından karşılanacağını öğrenince, aniden şimdilik uygun olamama durumu ortadan kalkmıştı (!). Buna rağmen, Yerevan’dan önce Gümrü’de sahne alan Nilüfer Belediye Tiyatrosu, burada da sürekli salon değişiklikleri ve akıl almaz zorluklarla karşılaşmışlardı…
Bu muhteşem olayı anlatmayı, gelecek yazımıza bırakıyor ve Gündoğanların, Vank’ın Çocukları filmin Ermenistan galasına dönüyoruz…
***
Zamana inat sergileyen Gündoğan çifti Yarevan'da
Yerevan Zvartnots hava alanına, sabahın 02.00’sinde, kucaklarında 5,5 yaşındaki çocukları (Ararat’ın kısaltılmışı) Arat Güneş ile geldiler Nezahat - Kâzım Gündoğan çifti…
Yerznga’nın bu inatçı (bacısı) kuyriği, liseyi Kostantiniyye’de bitirir ama kazanmış olduğu Trakya Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi-Mimarlık bölümünü bitirmek nasip olmaz. Zor zamanlardır… Siyasi fikirlerinden dolayı, dile kolay, 6,5 yıl cezaevinde yatar…
Çıkar çıkmaz ne olursa olsun film çekecektir, ilk rastladığı yani Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) organize ettiği sinema kursuna katılır ve yarım kalmış mimarlık eğitimini tamamlar. Sinema-TV dalında da yüksek lisansını da yapar ama ileride eşi olacak Kazım Gündoğan ile Dersim tarihi üzerine araştırmalar yapar…
Kâzım Gündoğan ise, Dersim - Ovacık’ın yine inatçı ama bu kez (erkek kardeş) yeğpayrı. O da Kostantiniyye’ye yerleşenlerden. O da fikirlerinden dolayı, 10 yıl cezaevlerinde yatar..
Çıkar çıkmaz kendini araştırmaya verir, sevgilisi haklıdır, ne yapıp-yapıp film çekmelidirler.. Munzur Akmazsa (2005) ve İki Tutam Saç- Dersim'in Kayıp Kızları (2010) filmlerinin araştırma ve yapımcılığını yapar... Dersim’in Kayıp Kızları-Tertele Çeneku-(2012) kitabını Nezahat Gündoğan ile birlikte yazar.
50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Belgesel dalında jüri özel ödülü alan Hay Way Zaman-Dersim’in Kayıp Kızları (2013) belgeselin yapımcısıdır.
Keşiş’in Torunları-Dersim’li Ermeniler-1 kitabını yazar.
İki tutam saç: Dersim’in kayıp (Ermeni) kızları filmi hakkında fikir sahibi olmak için https://www.youtube.com/watch?v=ta8Qvzo4i_O tıklayın izleyebilirsiniz…
Hay Way Zamanı filmi için de https://www.youtube.com/watch?v=khAK-w0_qoA
İnsan sevgisinin bir kokusu olsa, işte bu filmlerden alabilirdik diye düşünüyoruz… Birbirinden çok emek verildiği hissedilen, tarihe kayıt düşecek, bir toplumun kendi öz çocuklarına bulunduğu davranışları, bir daha asla tekerrür etmemesi için, seyredenlerin canını (tedavi amaçlı) acıtma pahasına, ortaya çıkaran filmler hepsi…
Yerevan’ın Gino Moskova Sineması’nda, 7 Haziran’da, saat 18.00’de Anadolu Kültür ile Arakadz Axoyan’ın, Veratarts (Dönüş) Vakfı arasında kültürel diplomasiyi öne çıkaran etkinlikler yapmak için işbirliğine gitmeyi taahhüt eden bir anlaşma imzalandı.
63 dk, renkli, seyrettiğimiz filmde, içindeki Ermeni Manastırı (Vank)’ndan adını almış Vank beldesinde 1937-38’lerdeki katliamlarda, paramparça olmuş bir ailenin, yıllar sonra nasıl yan yana geldiklerini görüyoruz…
Kimisi Hıristiyanlığını yine çıkarmış, kimisi Sünni, kimisi Alevi olmuş; aynı ailenin, farklı din-mezhepten olan ama ve lâkin hepsinin de Ermeni olan üyelerini görmek müthişti…
Devam edeceğiz…