Bugün yine köşemizi bir dostumuzun açıklamalarına ayıracağız…
Bu konuda sosyal medyada bazı fincancı katırlarını rahatsız edecek kadar yazmış olmamız ama asıl önemlisi, basında, bir kanaat önderi olarak, verdiğimiz demeçlerle artık bir ‘taraf’ olmamız nedeniyle, böyle davranmayı daha uygun bulduk.
Yazarlık hayatımızda bize köşelerini açan değerli ağabeylerimizi hatırlayarak, biz de zamanı gelince, bazen köşemizi uygun gördüğümüz arkadaşlara açıyoruz…
Hem köşemiz babamızın malı değil ya (!); hatırlarsınız bir zamanların kalem kavgalarını
***
Türkiye Ermeni Resullar Kilisesi Cemaati'nde Patriklik krizi
Araştırmacı, yazar ve hekim, Dr. Sarkis Adam, Weilburg (Almanya)-İstanbul-Erivan üçgeninde, değerli tespit ve gözlemlerini yazıyor…
İstanbul’da bulunan, Türkiye (Resuli) Ermeni Patrikhanesi’nin Ruhani Kurul Başkanı, Episkopos Sahak Maşalyan, 13 Şubat’ta makamından istifa etti. Olay, Ermeni toplumu içinde zaten var olan yeni patrik seçimi tartışmasını ve dokuz yıldır oyalanıyoruz diye tercüme edilecek, var olan halet-i ruh’ iyeyi, daha da alevlendirdi.
Aynı ülkenin ne mutlu ki vatandaşım demek isteyen ama tam olarak diyemeyen, farklı vatandaş grupları arasında bilgi akışının sağlanması ve birbirlerini daha iyi tanımaları açısından, bazı bilgileri paylaşmakta yarar görüyoruz.
Tanımayanlar için karmaşık gözüken sorunun anlaşılabilmesi için, geçmişe bir bakış atalım.
Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan’ın 2008 yılından bu yana hastalığı sebebiyle görevini yerine getirememesinden dolayı, yeni bir patriğin seçilmesi gerektiği ama bunun da nasıl seçileceğine dair ciddi bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştı. Bu süreçte, bir nevi ara formül olarak Başepiskopos Aram Ateşyan, 2010 yılında Patrik Genel Vekili sıfatıyla, aslında biraz da kendi özel çabalarıyla, kendisini bu göreve getirmişti.
Kasım 2016’da ise İstanbul Ermeni Patrikhanesi Ruhaniler Genel Meclisi toplanarak Mesrob Mutafyan'ı emekli etmiş ve patrik seçimi düzenleyeceğini açıklamıştı.
Bu karara rağmen, Sayın Ateşyan bir türlü yeni patrik seçimi hazırlıklarına geçmemiş; bu durum da Ermeni toplumunu huzursuz etmeye başlamıştı. Bunun iki önemli sebebi vardı…
1) Aram Ateşyan’ın Patrik Genel Vekili olarak, yeni Patrik Seçim tarihini, türlü bahanelerle ertelemesi; yasalar gereği devletten izin alınmaması gerektiği, sadece devlete bilgi verilmesi söz konusuyken, cemaati sanki devletten izin alınıyor durumuna sokması rahatsız ediciydi. Ermeni toplumun bazı kesimlerince, Patrik Genel Vekilliği makamının İstanbul Ermeni Patrikhanesi örf-adetlerine uygun olmadığı söyleniyor, makamın feshedilmesi isteniyordu.
Zira Patrik Genel Vekili sıfatını taşıyan, Aram Başepiskopos Ateşyan, görevini tam olarak yerine getirememiş, Patrik seçimine hazırlık yapmamış, seçim tarihini sürekli ertelemiş, türlü tutarsızlıklarıyla güven kaybetmiş, toplumu germiş, sürtüşmelere neden olmuştu.
2) Patrikhane ve Ermeni toplumu içindeki, ruhani ve sivil bir kesim ise devletten izin alınmasına gerek olmadığını, sadece devlete bilgi verilmesi gerektiğini savunmaktaydı.
Bıçak kemiğe dayanıyor ve Maşalyan istifa ediyor!
Bu tartışmalarla boşuna dokuz yıl geçti. Sonunda, olay patladı, 13 Şubat 2017’de bir mektupla, Baş episkopos Sahak Maşalyan, Ruhani Kurul Başkanı makamından istifa ettiğini (doğal patrik adaylarından biriyken) patrik adayı olmayacağını açıkladı…
Maşalyan, sert bir dille, Ateşyan’ı, Patrikhanenin bir kısmını ve Ermeni toplumunun bazı vakıf başkanlarını, suçluyor, bu duruma tahammül edemeyeceğini ifade ediyordu.
Maşalyan’ın bu çıkış ve istifası, toplumun bazı kesimlerince gecikmiş ama beklenen ve haklı hatta mertçe olarak sıfatlandırılsa da, istifa ediş şekli, kullandığı dil, uygun değildi.
Ateşyan’dan bunalmış-bıkmış kesimlerin, belki de yeni Patrik olarak gördükleri Maşalyan’ın istifa etmesi, bu kesimlerin ciddi bunalım yaşamasına sebep oldu.
Üç gün sonra 16 Şubat 2017 tarihinde, Kumkapı Patriklik Kilisesi’nin yanındaki salonda, halkın yükselmiş tansiyonunu indirmeye yönelik, acele hazırlanmış, usulsüz bir protokole Maşalyan’ın da imza atması haklılığına gölge düşürmüş, ona olan güveni zedelemişti.
Ancak bu alelacele protokolde, ilk başta, gözden kaçan bir olay cereyan etmişti.
O ana kadar biz devletten (hükümet denmek isteniyor) izin almadan seçim yapamayız diyen ve hükümetin de anlaşılır / anlaşılmaz (!) nedenlerden dolayı dokuz yıldır oyalamasıyla bir türlü seçim yapmaya yanaşmayan Patrik genel vekili Ateşyan, aniden seçim bu tarihte olacaktır diye bir belgeye imza atabiliyordu…
Demek ki, Ateşyan ve hükümetin işbirliğinde, ertelenen patriklik seçimi söz konusuydu.
Zaten Almanya Devleti’nin (başkasını değil) bizatihi kendisini yani Almanya’nın, 1915’in Ermeni Soykırımı’ndaki suç ortaklığını kabul edişi münasebetiyle; Ateşyan’ın Hükümete koşup, durup dururken (!) cemaat adına üzüntülerini dile getirmesiyle, cemaatin tepkilerini üzerine çekmişken; seçim tarihinin dokuz yıldır iddia ettiği gibi hükümetin iznine tabi olmadığının ortaya çıkması, adeta tüy dikmiş oluyordu.
Ve beklentilerin aksine, Eçmiyadzin devreye giriyor...
Türkiye Ermeni basınına ait Jamanak ve Marmara gazeteleri, ABD’de tanınmış yazar Sayın Yervant Azadyan’ın dediği gibi, sanki çok şey söyleyip, hiç bir şey söylememe konusunda yarış eder gibiydiler. Bunun sebebi, yarın Patrik seçilecek adaylardan birine, bugün bilmeden karşı tutum almaktan çekinmeleriydi. Zira o Patrik (kim olacaksa artık) yarın, kendi gazetelerini cezalandırmak amacıyla ilan vermeyebilirdi…
Hazin değil mi? Büyük toplumların olumsuz taraflarını, içlerindeki küçük toplumlar nasıl da hızla ve ustalıkla sanki kopyalayabiliyorlardı…
Ama kilisenin ilanlarına bel bağlamaya pek ihtiyacı olmayan AGOS gazetesini takip edildiği takdirde, Patrik seçiminin artık ruhani bir mesele olmaktan çıkıp, maddi-manevi-ahlaki alanlara kayan, ağır suçlamaların yapıldığı bir mücadeleye dönüştüğü görülebiliyordu.
Nihayet, bugüne dek, Kudüs, İstanbul Patrikhaneleri ve Beyrut’taki Kilikya Bâb-ı âli Katolikosluğu’nun işlerine fazla karışmak istememiş, Ermenistan’ın Eçmiyadzin şehri, Ana Taht Ermeni Katolikosluğu’nun lideri II.ci Karekin; beklentilerini aksine ‘aracılık’ amacıyla, Episkoposlar Bekçiyan, Ateşyan ve Maşalyan’ı 'İstişare Toplantısı'na davet etti.
Sonunda bazıları dağ fare doğurdu diye yorumlasalar da, şöyle bir karar çıktı:
1)15 Mart 2017 günü 'Patriklik Kaymakamlığı' (Değabah) seçimi yapılacak.
2) Böylece, aynı tarihte Ateşyan da Patrik Genel Vekilliğinden istifa edecek.
3) Patrik Kaymakamı (Değabah), 10 gün içinde Müteşebbis Heyeti kurup seçime gidecek..
Burada yine ‘küçük toplumları inceleyerek, büyük toplumların sorunlarını anlamak’ yöntemi ile ciddi ipuçları elde edebiliriz ülkemizin demokrasi sicili konusunda.
Türkiye Ermeni Patrikliği’nin Osmanlı döneminde, Ruhani Meclisi’nin yanında, bir de sivillerden oluşan, Cismani Meclisi de vardı. Cumhuriyet döneminde, bu Cismani Meclisi devlet lağvetti; yerine 'Merkezi İdare Heyeti' ne (lütfen) müsaade edildi ama 1960 (yine güya en demokratik Anayasa’nın olduğu) döneminde de bu heyetin görevine de son verildi.
Sonra Danışma Heyeti’ne izin verildi ama yine lağvedildi. Sonunda, bir hülle yapılmasına karar verildi. Her Patriklik Seçimi’nde geçici olarak, Müteşebbis Heyeti kurulup, birkaç günlüğüne delegeler seçilecek ama onların hükmü Patrik seçimi sonrası bitecekti…
Anlayacağınız, azınlık vatandaşların, sürekli devletin elinde bir tür oyuncak olabilmesi için, kalıcı bir çözüm bilerek bulunmuyor, hülleler-idare-i maslahatlarla geçiştiriliyordu.
Sonuç olarak, bundan böyle:
Cumhuriyet döneminin, Neo İttihatçı zihniyetlerine ters bir çizgi takip ettiklerini söyleyen bugünkü yönetim; Osmanlı’nın ecdadına layık bir şekilde, en azından:
- Patriklik yönetimini bir kişinin inisiyatifine bırakmamalıdır.
- Bunun için, Osmanlı ecdatlarımızın döneminde olduğu kadar olmazsa bile, en azından hatırasının saygısına istinaden; Patrik Denetleme Kurulu kurulması için bizzat gereken talimatları vermelidir, şanına da bu yakışır.
- Dolayısıyla da, Patrik Secim Yönetmenliği’nin hazırlanması için de, bürokrasiye gereken talimatlar ivedilikle verilmelidir. Zira Cumhuriyet döneminin Neo İttihatçı zihniyetleri yüzünden, Türkiye Ermeni Patrikliğinin ne tüzel kişiliği kalmıştır, ne tüzüğü, ne de yönetmeliği.
Hükümetin - birçok alanda olduğu gibi, bu alanda da farklı olduğunu gösterebilmek için - eline müthiş bir fırsat geçmiştir…
Aksi halde hem tasların, hem de hamamların, yenilenmediğine dair intibalar doğacaktır…