16 Nisan 2014

Şimdi yaratma zamani cancağızım diyoruz, başka daha başka yollara sapmamak için…

T24’teki sevgili okuyucularım; 2014 yerel seçimler münasebetiyle, yaşanan fırtına, yağmur, çamur hatta hortum sonrası, kafasını ıslak mı ıslak topraktan dışarı çıkartan solucanlar gibi, ben de başımı ancak kaldırabiliyorum; belirsiz bir zamana kadar artık daha çok kültürel - sanatsal - sinema yazıları yazacağımı beyan ediyorum…

T24’teki sevgili okuyucularım; 2014 yerel seçimler münasebetiyle, yaşanan fırtına, yağmur, çamur hatta hortum sonrası, kafasını ıslak mı ıslak topraktan dışarı çıkartan solucanlar gibi, ben de başımı ancak kaldırabiliyorum; belirsiz bir zamana kadar artık daha çok kültürelsanatsal - sinema yazıları yazacağımı beyan ediyorum…  

Şu kadarını söyleyip, gerekçelendirmeye çalışarak tabii…

Tepeden inme tarzını seçerek inkılâplar yapılmış bir ülkede, bu inkılâplar, mütedeyyinler, ve en başta Kürtler olmak üzere, gayri Türkler yani toplumun önemli bir kesiminin fikrine hiç ama hiç danışılmadan ama onlar adına ve onların üstünden bakıp - konuşarak, onları aşağılıyor intibasını uyandırarak, gerçekleşecekti bu inkılâplar...

Böyle olunca da, yıllardır ama onlarca yıldır, ülkemizin bu önemli kesimi, inkılâpları yapan kesim diye kendini tanımlayan, kimilerinin beyaz Türk, kimilerinin zoraki-modernciler ve kimilerinin de neo kemalistler diye adlandırdığı sınıfça aşağılanıyor hissiyatını taşıyorlardı...

Bu intibaı uyandıranlar,  yanlarına askeri bürokrasiyi alıp, aslında vesayet altında yönetilen, çok partili görünümünde, bir göreceli demokrasi yaratmışlardı ülkede...

AK Parti hükümeti, bunu ya gördü, ya görebildi ya da ona gösterdiler; sonuçta AK Parti Hükümeti bunu görüp çözmüş oldu, Türkiye toplumunu ilk damardan yani iyi okuyan eğer Süleyman Demirel idi ise sonrası AK Parti Hükümeti'dir...

Tabii ki doğru okuyup onu değiştirmek için değil, zaafı yakalayıp, onu halk yardakçısı amaçlarla, kendi siyasi partisi adına kullanmak için... Süleyman Demirel tipi siyasetçinin devri dolmuştu; zira Türkiye toplumu Süleyman Demirel'in onlarca yıldır oynadığı oyalama politikalarına artık doymuştu; artık geniş halk kitleleri gibi geliyon, gidiyon diye konuşarak, gerdan kırarak boy göstermek prim etmiyordu...

Şimdi tersine, '(...) Ey halkım, uyanın, bugüne kadar uyuttular sizi, hep başkaları yedi, gayri sıra sizde diyen siyasi parti ve siyasetçinin günüydü...

Turgut Özal'ın, işte bu tip söylemi olan siyasetçilerin meydanlarda olduğu dönem için, açtığı yoldan, Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Partisi ve Hükümeti girmesini bildi...

Diğer yandan nesefesini sonuna kadar tutabildiği, bugünlere kadar dayanabildikleri için, nabzı en iyi okuyan başka bir parti de, hatalarını ve eksikliklerini unutmadan ve sevaplarıyla BDP ve türevi HDP oldu...

Ama bunlar, halkı - onun zaaflarından yararlanmak için değil, yeni siyaset üretmek için - ve onun sahici beklentilerini iyi okudular...

CHP ise hala halkı doğru dürüst okuyabilme marifetini gösterememekten muzdarip hala; sayın Kılıçdaroğlu boşuna sosyologları göreve davet etmedi...

MHP ise, Sayın Devlet Bahçeli başkanlığında, özet bir şekilde anlatmaya çalışsak elde silah yerine, bilgisayarla gezen gençler yaratma konusunda önemli adımlar attı; ancak sınıfsal kategoride lümpen proletaryanın düştüğü tarihi hata gibi, ezilmiş halk kitlelerinin yerinin ezen'in yanında ve ona imrenerek ona benzemeye çalışmak değil, tersine ezilenin yanında olduğunu ve olacağını henüz anlamış değiller...

Kürt siyasetinin, sessizce yaptığı özeleştiri ve arınma süzgecinden kendilerinin de geçmesi durumunda hem kendileri, hem de ülke kazanacak...

Bütün bu ahval ve şerait içerisinde, neredeyse bir ulusal seçim anlamı kazanmış, aslında 2014 yerel seçimleri arifesinde, hem de peş peşe patlamış skandallara rağmen, AKP Hükümetinin oyları, eğer başka bir ülkede olsaydı, % 30'ların altına düşer ama bizde değil % 30'ların altını % 40'ların üstünü görüyorsa... bu açık ve seçik şunu gösterir: aşağılanmış kitlelerin ağzı o kadar yanmış ki, hani şairin dediği gibi '(...) Ne atom bombası, ne Londra konferansı, bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya hesabı… Ne Suriye başta, dış siyasetin içine düşmüş olduğu açmazlar, ne dört (dikkat: bazı aklı evvellerin dediği gibi 'dört tane ' değil!) bakanının kabineden ayrılmasına neden olan, şaibeli veya değil ama en azından insanı rahatsız eden maddi skandalların ayyuka çıkışı, ne şu, ne bu...

Türkiye halkının önemli kesimi '(...) Yahu hataları ve sevaplarıyla AKP Hükümeti geldi ve ikinci sınıf vatandaşlık yaşıyorduk. Adamlar bu durumu ters yüz ettiler; ya onlar giderse ve yine eskiye dönülürse, ne yaparız o zaman? endişesi yaşıyorlar...

Bilimsel araştırmalarda tespit vardır, kızmak filan yoktur... Haklıdırlar, haksızlar, durum bu... Aynı şeyleri artık tekrar-tekrar yazmaktan bıktım ve dediğim gibi yapılması gerekenleri yapacak olan insanlar, lütfen yapsınlar yapacaklarını…

Bu durumda, kendim için söylüyorum; başka, daha başka yollara sapmamak için, en iyisi artık yaratma zamanı, yaratılmış olan sanat eserlerinden konuşma, onlar hakkında yazma zamanı ve Allaha ısmarladık diyorum…   

Görüşmek üzere… 

 

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!

"
"