Strasbourg
Dün yani 22 Haziran 2016 tarihinde, Avrupa Konseyi’nde oylanan, adı ve sanıyla Avrupa Konseyi, Parlamenter(ler) Asamblesi İzleme Komisyonu’nun hazırladığı Rapor, bazıların karıştırabildiği asıl İzleme Rapor’u değildi…
İzleme Raporu dediğimiz, Monitoring Raporu oluyor…
Yani Türkiye (insan hakları-demokrasi-hukuk devleti alanlarında Avrupai ilkelerce) yetersiz bakiye sayıldığı 1996-2004 yıllarında tam monitoring yani karnesi çok zayıf gözüktüğü için denetim-izlenmeye tabiiydi.
Yazmıştık, tekrarlıyoruz; 2004 yılında, bu konumdan kısmen bakın dikkat edelim kısmen (diyoruz) çıkabilmişti. Yarı monitoring yani yarı denetim-izlenmeye terfi ederek…
Bunun anlamı, İnsan hakları-demokrasi-hukuk devleti alanlarında, Avrupai ilkelere vakıf olabilmek; önemlisi fiiliyata geçmek için çaba gösteren, mevzuat değişikliğine giden, irade sergileyen ama yine de tam olarak geçer not alamayan kategoride devlet, demekti…
Takdir edilen ama hiç olmazsa yeterli bakiye konumuna gelebilmek için umut vaat eden ama bunun için İzleme Komisyonu ile temasta olan bir ülke anlamına geliyordu…
2004’te, bu ara kategoriye geçişinde Türkiye’nin önüne 12 maddelik bir ev ödevi verilmişti; bunları yerine getirdiği takdirde, insan hakları-demokrasi-hukuk devleti alanlarında Avrupai ilkeleri tamamen benimsemiş, kısaca izlenmeye gerek duyulmayan devlet sayılabilecekti…
İşte, dünkü oylanan Rapor, Türkiye ve Konsey’in İzleme Komisyonu arasında, denetimden ziyade diyalogun sonucu doğan bir ara raporu niteliğine sahipti.
Bildiğiniz gibi, asıl Monitoring yani İzleme Raporu, gelecek yılın Nisan ayından önce asla yetişemeyecek ama aşağı yukarı Haziran’ına denk düşebilecek bir zamanda hazırlanacak…
Bu ara niteliğindeki Rapor, eğer 2004 yılında Türkiye’nin önüne konan 12 ev ödevinin üç-dördünü dâhi yapmış olduğunu tespit edebilmiş olsaydı; gelecek yılki Monitoring (İzleme) Rapor’unun Türkiye’yi özel izlenmeye gerek duyulmayan devlet kategorisine yollaması, rüya olmazdı… Tabi Türkiye de 2004’te arkasına aldığı rüzgârı devam ettirebilseydi…
Oysa - Sayın Cumhurbaşkanı’nın o çok sevdiği ifade tarzıyla söyleyelim – "neredeen nereye?"
Oysa, 22 Haziran 2016, Çarşamba günü, Strasbourg’da oylanan, Avrupa Konseyi Parlamenter(ler) Asamblesi’nin İzleme Komisyonu’nun bu raporu; 2004’te Türkiye’nin önüne konan 12 maddeye ek olarak, yeni ev ödevleri daha ekledi…
"Ermenistan ve PKK Türkiye'ye kumpas kurdu" şakası
Uzun yıllar, Avrupa Konseyi’nin adeta kurdu olmuş, çok deneyimli bir arkadaşımın dediği gibi; Avrupa’yı, Avrupa Birliği başta tüm Avrupa kurumlarını, dahası Avrupa zihniyetinin nitelik ve zaafları ile anlayabilmek, Avrupa Konseyi’nden geçer…
Buna katılarak, biz de Avrupa Konseyi, farklı ülke insanlarının – siyasetçileri üzerinden – karakter, çalışma, düşünme, idrak etme, karar alabilme ve kendilerini ifade edebilme ritim, hız, yeteneklerini, özellikleriyle görebilmek için adeta bir okuldur, diyoruz…
Hangi milletvekilinin olduğu önemli değil; zira benzeri fantezileri çoklar öne sürebiliyorlar…
İstiyorsa, kendisi söyler…
Önemli olan, önce böyle bir fikri tasavvur edebilmek, sonra inanmak, inanılmasa da (sırf başarısızlık diye addedilen bir durumu maskelemek amacıyla) böyle bir fikri ifade etmekte beis görmemek… Akla zarar / hafif tabirle kötü şaka intibası bırakabilecek bir fanteziyi dile getiren bir siyasetçi olarak görünmekte mahzur görmemek de bir seçim olmalı…
Önce, kısaca teknik bilgi verelim…
Dünkü oylamada, raporun içeriğini 1) Hafifleterek (şaraba su katmak diye tabir edilen) 2) Olduğu gibi yani hiç bir değişikliğe tabi tutmadan ve 3) Daha da ağırlaştırarak oylanması için 30’u aşkın Amendement yani değişiklik önergesi, verildiğini yazmıştık.
Çoğunun kabul edilmeyerek geçtiğini - zaten raporun acı mı acı tadından belli - de…
Rapor’u daha ağırlaştırmak isteyenlerin içinde, Fransa’nın başkenti Paris’in Türkiyelilerin yoğunlukta yaşadığı, güney banliyölerinden, Alfortville eski Belediye Başkanı, esli senatör ve milletvekili, Sayın René Rouquet’in olduğunu da…
Rouquet Türkiye’yi daha şimdiden tam monitoring-tam izlenmesi gereken devlet, düzeyine düşürmek için iki değişiklik önergesi vermiş ama bundan vaz geçeceğini hissetmiştik…
Nitelim, Rouquet şaşırtmadı ve bu önergeleri geri çektiğini son anda beyan etti…
Beyan etti ama mevzuata göre önergenin geri çekildiğini beyan etmekle bitmiyor iş…
Önerge sahibinin kendisi dâhi önergesini geri alsa, eğer en az 10 milletvekili ayağa kalkıp hayır biz bu değişiklik önergesinin oylanmasını istiyoruz deseler; o önerge oylamaya tabi tutulur (sonuç, Komisyon görüşü olumsuz olunca, genellikle olumsuz oylanır ama) oylanır...
Rouquet’nin önergesini geri almasından sonra, Ermenistan, HDP heyetinden ve başka bir-iki milletvekilinin, belli belirsiz ayağa kalktıkları / oturdukları gözlenince, tabii ki asgari 10 milletvekilinin ayağa kalkmadığı tespit edildi ve reddedildi…
Sonra ayağa kalkacak milletvekillerin sayımının tekrarlanması istendi ama AKP heyeti haklı olarak (teslim etmek gerek) mealen bu çocuk oyuncağı değil, bir defa denendi, yeterli milletvekilinin ayağa kalkmadığı tespit edildi, şimdi ikinci kez tekrarlanamaz, mevzuata aykırı dedi ve itirazı kabul edilerek, bir kez daha bu küçük oylamanın yapılması reddedildi…
Mesele şu…
- Ermenistan, HDP ve başka ülkeden, başka milletvekilleri, hakikaten bir operasyon yapmak isteseler (ki buna kumpas denmez, olsa-olsa sıradan parlamenter çalışması denir), bir milletvekili belirlenir, ondan işaret gelince, önceden belirlenmiş vekiller, rap diye aynı anda tereddütsüz ayağa kalkarlar ve bu iş biterdi…
- Sayın Selahattin Demirtaş’ın daha Asamble başlamadan, Deutche Wele’ye verdiği röportajında açıkça belirttiği ve Mısır’daki Sağır Sultan’ın bile bildiği gibi, kendimizi kandırmayalım HDP -Türkiye’ye en sert uyarıları vermek isteyen Avrupa sol çevreleri gibi - Türkiye’nin hepten (yani sıfır noktasında), Avrupa kurumlarından tecrit edilmesini istemiyor ki… İşine gelmez çünkü haklı. Bu durumda, HDP, Türkiye’nin daha şimdiden, tam monitoring-tam izlemeye alınarak, dışlanma noktasına getirecek en ufak bir riskli davranışta bulunması düşünülemez…
- Rağbette olan deyimle söyleyelim; velev ki bir kumpas (!) söz konusu olmuş olsun; demek oluyor ki, gerek Avrupa’nın Sol Birlik grubu, gerek Ermenistan ve gerekse HDP milletvekilleri, bir 10 kişiyi ayağa kaldıracak kadar organizasyon ruhuna sahip değiller; o zaman böyle kumpas dostlar başına yani bunun telaffuzu bile ayıp!
Tüm bu ironiler, şakalar bir yana, aklımızı başımıza almaya son fırsat bu!