Lapalis gibi hakikatleri, bir değil, on değil, bir yıl içinde, belki yüz defa yazmak, ne kadar… hadi sabah – sabah zapt etmek istiyoruz kendimizi, üzücü bir durum…
Lapalis hakikati bir yazıyı, sanki tarihi bir buluş, üzerinde yıllarca çalışılmış, bir matematik probleminin sonucunu yumurtluyormuş gibi yazmak ne kadar acı…
Kanser, AIDS gibi hastalıkların tedavisini veya onca yıl süren Kıbrıs ve Karabağ sorunlarına, her iki tarafa da kazanma hissini verecek (kazan-kazan) çözümü öneriyormuş gibi ama alt tarafı bir Lapalis hakikatini, temcit pilavı gibi öne sürmek megalomanlık zehri yazan için…
Okuyan için de (böyle hakikatleri defalarca okumasına rağmen, bir türlü amiyane tabirle, kafası basmayanlardan arta kalan insanlar için söylüyoruz tabii) aşağılayıcı bir şey…
Lapalis hakikati mi nedir? Söyleyelim bir örnekle: Ölmeden hemen önce yaşıyordu…
Buna Lapalis hakikati denir… İşte bu düzeyde olan hakikatleri yılda yüz defa yazmak mecburiyetinde kalmak, insana hüzün veriyor…
Dolayısıyla, böyle bir yazı yazdığımız için, peşinen özür diliyoruz…
Bizi böyle yazılar yazmaya mecbur edenler utansın…
Yıldız Tilbe adında bir şarkı icracısı var biliyorsunuz…
İsrail’in yine Filistinlilere yapmış olduğu, her tür mahkûmiyet sıfatlarına layık ve yaraşır bir harekete bulunarak insanları öldürdüğünü de biliyorsunuz…
Hanımefendi kalkmış (…) Hitler Yahudilere az bile yapmış; adamcağız çok iyi yapmış, bu Yahudilere Müslümanlar gereken cezayı verecek mealinde bir beyanda bulunmuş, iyi mi?
Bir devlet, devletin siyasetiyle hatta şu veya bu hükümetin icraatlarıyla, o devlet sınırları içerisinde, o ülkede yaşayan halk ve uluslar asla ve asla özdeşleştirilemez!
Önceleri, devlet DEVLET’tir derdik, devletin kırmızıçizgileri, devletin kurucu felsefesi vs.ini değişemez – katı – kemikleşmiş prensipler olduklarını ima ederek…
Bu bile değişiyor; devletin yumuşak karnı, güvercin yüzlü ile şahin yüzlü kanadı diyoruz…
Diyelim ki değişmeyen (değişim kavramının bizatihi kendisi olduğu gibi) devletin kendisi ve değiştiği takdirde, zaten o bilinen devlet olmaktan çıkar, başka bir devlet olur… Tabii, devlet denen o bir zamanlar kutsanılan, kavramın da soyut olduğunu, devletin yine insanların yan yana gelerek, oluşturulduğunu da unutamayalım…
Peki, hükümet politikaları? Bir hükümetin şu konuda yaptıklarıyla bütün bir halkı, ulusu, dini, veya herhangi bir aidiyeti nasıl genelleştirebiliriz?..
Bugün bu hükümet gelir, böyle yapar, yarın başka bir hükümet gelir onun tersini yapar ve o zaman da yapılan (katıksız ırkçı) genellemeniz de havada kalır…
Türkiye’de diyelim ki bir hükümet döneminde birileri bankaları hortumladı, o hükümet de bırakın bir şey yapmayı, bizatihi kendi payının hatta teşviki olduğu ortaya çıktı...
Şimdi Yıldız Tilbe ve onu alkışlayanlara soralım bakalım, birileri de çıksın dünyada (…) Ne Türkler mi? Aman – aman, bırakın şu kendi halkının paralarını çalan ve buna devlet eliyle aracı olan Türkleri, hepsi hırsız dese ne yapacaksınız?
İsyan edeceksiniz değil mi? Haklı olarak tabii…
Tarihin şu / bu döneminde, yakın / uzak geçmişinde, hükümet konumuna gelmiş birilerinin işlemiş oldukları, değişik suçları üstlenmek veya savunmak mecburiyetinde değiliz ki!…
Yahudi halkının içinde - yahu seslerini duyurmak için ellerinden geleni yapıyorlar - BAŞKA BİR İSRAİL DE VAR diye bangır – bangır bağıran, alınlarından öpülesi nice insan var… O zaman, Yahudi veya başka, Türk / Türkiyeli halklara, haksızca genellemeci dolayısıyla ırkçı sıfatlar kullandığımızda yaptığımız vahameti anlamamız gerekiyor…
İslam ve terörist sıfatlarının yan yana gelmesi kanıma dokunuyor demiyor mu Başbakan? Terörizmin İslam’ı, Hıristiyan’ı, şusu, busu olmaz, terörist teröristtir demiyor mu?
Aslında Sayın Başbakanımız, kimse farkında bile değil (e, ne de olsa ateş düştüğü yeri yakar, ateşten yananlar daha iyi hissediyor) Türkiye’de ezelden beri var olan resmi bir anlayışı ve bunun malum gazetelere yansıyan düşünce bozukluğunun özeleştirisini yapıyor aslında… Belki de, kendisi bile bunun farkında değil; farkındaysa tenzih ederiz…
Öyle ya ASALA terörü zamanında Ermeni teröristler sıfatı, hem resmi hem de malum gazetelerimizin ağızları ve sütunlarında pelesenk edilmemiş miydi?
Demek ki neymiş?
ASALA terörü nedeniyle Ermeni terörizmi demek yanlışmış; zira aşırı sol veya aşırı sağ eğilimli terör yapanlara da Türk terörizmi demiyoruz değil mi?
Yaa, İsrail’in yaptığı devlet terörizmi nedeniyle, kalkıp YahudiLER diye asla genellemeci ve dolayısıyla ırkçı bir yafta yapıştırmak da işte böyle yanlış, değil mi efendim?
Yurt dışındaki Ermeni Soykırımı’nı Anma anıtlarında TürkLER diye bir ibare yoktur! Osmanlı Hükümeti yazılır, Jön Türk Hükümeti diye belirli bir hükümetin marifeti olduğu ima edilir, şu yazılır, bu yazılır ama TürkLER diye genellemeci bir sıfat yazılmaz…
Şimdi birisi kalkıp, 200 anıtın içinde kazara bir tane üzerinde böyle bir şey bulursa, şimdiden söyleyeyim, kesinlikle onu da yanlış ve dolayısıyla ırkçı bulduğumuzu söyleriz…
İslam terörizmi demenin de yanlış olduğu gibi…
Sadece, biraz zihni yormak gerekiyor, şöyle veya böyle denilebilir ama asla genellemeci olmamak için dikkat etmek gerekiyor… Evrensel, insan hakları ilkeleri bunu gerektiriyor…
İnsanlık suçu işlemiş bir / birileri (adı üstünde) insanlık suçu işlemiş olduğundan dolayı, insanlıklarından çıkmışlardır; dolayısıyla şu veya bu ırk, din, kültür, halk, ulus veya herhangi bir aidiyeti bırakın, insanlığı bile temsil etme ehliyetlerini kaybetmişlerdir…
İnsanlığını kaybetmiş birisine artık, ne İslam, ne Ermeni, ne Türk, ne Hıristiyan, ne Kürt, ne Fransız, ne Yahudi denebilir. (‘ne’ ile olumsuz cümleyi unutan bazı okurlarımıza kolaylık olsun diye onların anlayacağı şekilde de yazalım!) yani, hiçbir ad verilemez, denemez!
İşte, birisinin vefat etmeden biraz önce yaşıyor olduğu nasıl bir şeyse, insanlığını kaybetmiş (bakın ‘kaybetmiş’ diyoruz) birisinin de, hiçbir kimliği veya aidiyeti temsil etme ehliyeti kalmamış olduğu da öyle bir şeydir…
İşte bu şeye de Lapalisyan hakikat denir!