07 Mayıs 2014

Hadi Tatavla’ya, Türkçe ama Ermeni Tiyatrosu’na eski Der Saadet günleri gibi…

Hamlet bile oynansa, acaba bir Ermeni, hele ki bir İstanbul Ermenisi bu oyunu nasıl oynardı diye düşünmesine mahal kalmadan sahnede onun en güzel örneğini görürdü zaten

İstanbul’un kaybolmuş tatlarından birini keşfetmeyi öneriyorum size…

Ramazan bayramında veya öncesinde, oruç bozulduktan sonra hadi hanım hazırlan hemşeri ile şöyle bir Pera (Beyoğlu)’ya çıkıp, Ermenilerin teatorosuna (tiyatrosuna) gidelim deyip, eğlendikleri ve gece boyu aldıkları tadı almayı, daha doğrusu hatırlamayı öneriyorum…

Ermeni meslektaş kardeşlerimden biri, giderken Abi, ne olur bizim bu tiyatrocuların başlıca sorunu, Türkçeyi doğru telaffuz etmemeleri, beş kilometreden çok bariz Ermeni oldukları gibi bir söz etti; o an acelem olduğundan kapıyı çekip çıktım ve koştum tiyatroya…

Tahmin ettiğim gibiydi…

Yahu, asıl böyle oynanmalıydı, oyunun formatı buydu zira… Özel hayatlarında bırakın güzel Türkçe konuşan Ermeni oyuncuları, Türk-Müslüman oyuncular bile (bu tür tiyatrolarda) oynadıklarında, mahsus Türkçelerini kırar, Ermeni telaffuzuyla oynarlardı…

Der Saadet’in Müslüman ahalisi, Pera’ya teatoro için çıktığında, Ermeni Tiyatrosu’na gittiğini, orada adapte edilmiş bile olsa, oyunun Ermeni karakterler arasında geçtiğini, soru sorma,  şaşırma, kızma vb tepkilerin tipik Ermeni halet-i ruh’ iye’si ile verildiğini bilirdi.

Kısaca, Hamlet bile oynansa, acaba bir Ermeni, hele ki bir İstanbul Ermenisi bu oyunu nasıl oynardı diye düşünmesine mahal kalmadan sahnede onun en güzel örneğini görürdü zaten..

Dolayısıyla, o kardeşim yanılıyordu, Hermon - Anahit Variş Tiyatro Kumpanyası, tam da oynanması gibi oynuyorlardı oyunlarını, zira belki Türkçe lisanıyla ama buram - buram Ermeni tiyatrosu sergiliyorlardı, tatları, tuzları, tüm baharatlarıyla…

Bunun için zaten, İstanbul’un kaybolmuş tatlarından birini, Türkçe oynayan Ermeni tiyatro tadını hatırlamak istiyorsanız, mutlaka gidin bu oyuna dedik yazımızın başında…

Bu oyunun sanki şaka gibi bir yanı vardı, şahsen, benim için…

Fotoğraf: Foto: LUYS / Alişirin Gültekin

Oyun, Paris’te Ma femme s’appelle Maurice özgün adıyla, yıllarca gişe rekorları kırmıştı; Paris’in Türkiyeliler mahallesi diye bilinen Strasbourg St. Denis metro durağında, 2.ci, 3.cü ve 10.cu dairenin  (arrondissement) sınırlarında bulunan Théâtre du Gymnase’da, Jean-Luc Moreau sahneye koymuştu. Jean Marie Poire tarafından ise 2002 yılında filme çekilmiş, popüler sinema seyircisini tatmin etmişti.

Gelelim, bu oyunun benim için, şahsen şaka gibi yanına

Paris’te, başarıyı yakalamış, bulvar tiyatrosunun tipik örneklerinden, vodvil türü oyunun eser sahibi Raffy Shart Artinyan; bu oyunu İstanbul’da oynayan tiyatronun kadrosundan,  Raffi Altunyan ile Paris’teki papaz okulundan (Lycée Samuel Moorat) ortak arkadaşımız

Kısacası, kendisini bir Raffiler üçgeninde hissediyordu, oyunu birlikte seyrettiğimiz, yine Paris’ten sinemacı arkadaşım Mesut Tufan… Akşamın hoş sürprizi bu oldu benim için…

Fotoğraf: LUYS / Alişirin Gültekin

En tanınmış temsilcileri olarak, Labiche, Feydau, N. Coward’ı sayabileceğimiz Bulvar Tiyatrosu, 19.cu Yy.da, Paris’te Baron Georges Hausmann (Osman) tarafından, şehri canlandırmak adına yapılan Grands Boulevard’daki tiyatro etkinliklerinden alıyor adını...  1860-1914 yılları arasında olan döneme Ah ne günlerdi dercesine sanki Güzel Dönem anlamında Belle Epoque derler… Bunca yıl hatta asır geçmiş olmasına rağmen, yeni kuşaklar bile bu dönemi böyle tanımlar… O zamanlar ünlenen Bulvar Tiyatrosu, bugün saf-katıksız eğlendirici anlamında, ticari tiyatro diye geçiyor… Burlesk ve vodvil karışımı, bir - birkaç yıldız oyuncu etrafında toplanmış, kuşak çatışmaları, ikili, üçlü, dörtlü (çekirdek aile ya da aile fertlerin konvansiyonel olmayan aşkları) ahlâk, ticaret aracı olarak siyaset, meslek kaygısı hatta melodram ve cinayet bile oynanır Bulvar türünde. 

İnsanın kendi güçsüz yanlarına gülmeyi kabul eder ama diğer türlerde olduğu gibi ileri gitmez, bir şey önermez, orada durur ve toplumsal gerçeklere dokunmaz

Fotoğraf: LUYS / Alişirin Gültekin

Grotesk oyunculuğu ise, özet şekilde söyleyecek olursak, karikatürize ve bolca abartı üzerine oturtulmuş bir oyunculuk türüdür; grotesk kavramı üzerine, uzun-uzun, gerçekçi ve gerçekçi olmayan türleri, Hieronymus Bosch'un Deliler Bayramı resmini, Mayakovski’nin Mystrium Buffo’sunu ve diğerlerinden bahsedebiliriz.

Tüm bunları şunun için söylemek istiyoruz… Türkçe uyarlamada, Karımın adı ifadesinden sonra bir erkek adı koymak yerine, soru işareti ve nokta, nokta konan Karımın Adı?..  piyesi işte grotesk oyunculuk ile oynanmış, bir bulvar tiyatrosu örneği…  

Kültür-Turizm Bakanlığımız, son yıllarda sessiz-sedasız gerçekleştirdiği birçok güzel işler gibi, İstanbul’daki bazı (tabi başvurmak gerek) Ermeni tiyatrolarına da destek vermektedir; işte Hermon-Anahit Variş Tiyatro Kumpanyası da bunların başında geliyor.

Yeto (Yetvart adının kısaltılmışı)’yu Kirkor Dinçkayıkçı (ATV’deki Karadayı dizisinin başlarda sevimsiz ama sonra sevimliliği-anlayışlılığı ortaya çıkan, başarılı hâkim rolüyle tanıdığımız), dublörü,  Dikran Peştemalcıyan, Janet’i Selin Çavuşyan, Nabasdag’ı Hovsep Karagözyan, Ani’yi Jıbid İskenderyan, Mösyö Zenginyan’ı Ardaşes Kartunyan, Madam Zenginyan’ı Natali Mihranyan ve Arto’yu Alen Akmercanyan canlandırıyorlar… 

Oyunu Türkçeleştiren - sahneye koyan, rahmetli Hermon Variş’in eşi Anahit Variş, dekoru Murat Cavak, ses-ışık Raffi Altunyan, Raffi Kalaycıyan ve Melisa Turaç sağlamışlar…     

Yine TV dizilerinden, sevilen ve başarılı oyuncu arkadaşımız, Kevork Türker, ayrıca Murat Cavak, Teknik Döküm firmasının sahibi Yetvart Tomayan ve PANart firmasının sahibi, Sevan Arapyan’a, haklı olarak teşekkür etmeyi hiç unutmuyorlar tiyatrodaki arkadaşlar…

Oyunun sonlarına doğru, her şeyin ortaya çıktıktan sonra daha hala söyle neden buradasın - sen kimsin - ben kimim? Israrlı sorgulamasının gereksiz bulduğumuzu, çıkarılmasını tavsiye ettiğimizi zira ritmi düşürüp, güzel temponun heba olma riski taşıdığını söyleyebiliriz sadece.. Sonuçta şimdilik Mayıs ayının 9’u Cuma, 14’ü Çarşamba, 16’sı Cuma, 20’si Salı ve 23'ünde Cuma günleri oynayacak bu piyesin görülmesini mutlaka tavsiye ediyoruz.

Önceden haber verilmek üzere, özel – toplu gösteriler de oynayabiliyorlar…

Okul öğrencileri, edebiyat araştırmacıları, sendikalar, değişik meslektaşlar, haydi!

Feriköy’de Lala Şahin Sokak, No: 38’de bulunan,  Rum (dikkat Ermeni değil!) Ortodoks Kilisesi’nin Sanat ve Kültür Sevenler DerneğiERTO sahnesindeki bu oyun için 0532 740 41 40 ve 0536 319 25 64 numaralarından rezervasyon yapabilirsiniz.  

 

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!

"
"