Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu yıl Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü’yle aynı gün 24 Nisan’da anılacak Çanakkale savaşının yıldönümündeki törenlere Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ı da davet etti. *
Bu davet hakkında birkaç açıdan bakılarak değerlendirmeler yapılabilir…
İlk bakışta, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Çanakkale Savaşı için Ermenistan’a beraber savaştık, dolayısıyla gelin birlikte kutlayalım içerikli davet yollaması, en ama en iyimser şekilde ancak prematüre olarak değerlendirilebilir…
Önce tabii ki, kulağa birlikte savaştık mesajı, iyi, güzel ve çok doğru geliyor…
Hani özgün adı, yüzyıllardır, Osmanlı ecdadımızın telaffuzunda beis görmediği, Prinkipo olan, Büyükada’nın, Çınar Caddesi’nde, Çanakkale Apartmanı’nın sahibi, rahmetli Niko - adını yanılıyorsam düzeltin - bacağını kaybetmiş ve gâzi olmuştu; Ermeniler de katılmışlar savaşa. Ör: GS Lisesi’nden katılanların adları hâlâ bahçede yazılıdır, keza Şehitlikte de...
Dediğimiz gibi, iyi, güzel de… Şöyle-böyle değil, koca bir ama’sı var…
Böyle bir teklif, Ermenistan ve Türkiye ile tüm sorunlar halledilmeye başlamış olur, o zaman belki yapılabilir bir jest olarak telakki edilebilir ama daha asıl yapılması gerekenler hiç yapılmamışken, böyle bir davet, en hafif ifadeyle, kötü bir şaka olarak telakki edilebilir…
Neden mi? Anlatmaya hacet var galiba, bilmeyenler için…
Osmanlı Ordusu’nda Çanakkale Savaşı’na katılan bir Ermeni’nin halini düşünün hele.
Uğruna, eğer şehit olmamışsa, en iyi ihtimalle, bacağını / başka bir uzvunu kaybettiği, sakat kaldığı, gâzi olduğu devletin bazı kadrolarının bilâkis emriyle / bilgisi dâhilinde, evi barkı dağılmış, tüm ailesi darmaduman olmuş, akıldışı insanlık suçlarına maruz kalmış, yetmez gibi (savaş bittikten sonra asla geri vermemek üzere), malı ve mülkü gasp edilmiş…
Bu sorunlarla cumhuriyet kurulmuş. 90 yıl boyunca, bu devletin, başta Ermenilerin (kıyas götürmez), Hıristiyan ve Yahudilerin (de) özveri, kayıp, acı, körlenmiş umut ve yıkılmış hayalleri pahasına kurulmuş olduğunu unutturmak için her çaba esirgenmemiş olacak bir de.
Daha açıkçası söyleyelim, her şey oranla ölçülür…
Cumhuriyet’in, başta Ermeniler, İslam dışı inanca sahip vatandaşların, genel nüfusa göre vermiş oldukları insan yaşamı, sağlığı, mal-mülk, maddi-manevi kayıpları hesaplamak zor olmazken; sanki onlar hiç var olmamışlar gibi 90 yıl geçmiş olacak…
Hadi tüm bunlar eski Türkiye’nin marifetleri olmuş olsun…
Yeni Türkiye döneminde ise…
İstanbul Ümraniye’de bir havuzda, müşterilerden birinin, boynunda haç takıyor diye apar –topar görevlilerce kovulmuş olması unutuldu bile. * Devlet erkanından en ufak bir ayıplama olmamıştı. Hem, insan beyni, vicdanı, aklıyla alay eder gibi, 100 yıldır, pardon 8 yıldır Hrant Dink, Sevag Balıkçıyan, Maritsa Küçükyan cinayetlerinin sis perdeleri kalkmadı, Sevan Nişanyan hâlâ hapiste…
Yani cumhuriyetimizin kuruluş belgesi, Lozan Anlaşması’nda, başta Ermeniler, İslam dışı dinlere mensup vatandaşlarımızın, taahhüdümüz altında olan haklarını gasp etmiş olacağız; sonra hiçbir şey olmamış gibi, Ermeni vatandaşlarımızın en can alıcı tarihi günün 100.cü yıl dönümünde, alay eder gibi, birlikte savaştık, gelin zaferi birlikte kutlayalım mı diyeceğiz?
Hepiniz, dememek için çoğunuz, evet böyle diyelim, çoğunuz anladınız sanırım…
Bu kadar gün gibi aşikâr bir durum karşısında daha fazla yoruma gerek yok…
Oysa hatırlarsanız…
Ermenistan Cumhurbaşkanı, Sayın Serj Sarkisyan, Türkiye Cumhurbaşkanı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı 24 Nisan 2015 tarihinde, Erivan’ın özel bir tepesinde, (Kartal Yuvası anlamındaki) Dzidernagapert’teki, içinde Müze ve Enstitü’yü de barındıran Soykırım Kompleksi’nde organize edilecek 100.cü yıl anma törenine davet etmişti…
Biz de şimdiki Cumhurbaşkanı’na: http://t24.com.tr/yazarlar/raffi-a-hermonn/ruya-gormekten-ziyade-uyanik-olmak-ve-diyalogu-sahiden-istemek-gerekiyor,9426 şöyle bir öneride bulunmuştuk: Sayın Sarkisyan’a şu yanıt verilebilir: (…) Davetinize teşekkür ederiz, gelebiliriz ama şart kelimesini kullanmadan, ek bir öneri diyelim, 24 Nisan akşamı İstanbul Taksim’de yapılacak 1915’i anma törenine de sizi alıp birlikte gidebilsek, ne iyi olur… Her iki ülke ziyaretinde, tek söz söylenmeyecek, birlikte saygıda bulunabiliriz… Sabah Erivan’a Dzidzernagapaert’e gidilir, akşamüstü de Sayın Sarkisyan ile Taksim’e…
Dolaylı yollardan (…) fikirlerimize yüzde yüz hemfikir olmamalarına rağmen, yapıcı bir ruh taşıdıkları, samimi, içten olduklarına inanıldığından, değerlendirileceği söyleniyordu…
İflah olmaz nahif, saflığımızla, kendi kendimize acaba diyor ve 24 Nisan 2015’te Sayın Recep Tayyip Erdoğan veya Başbakan’ımızın bir protokol ziyaretinde bulunmak için, Erivan’a teşrif edebileceklerini beklemiyor değildik…
Hatta bunun için: 1961 yılında, Dünya (Havari) Ermenileri Katolikos’u, Başepiskopos Vazgen I’in. Türkiye geldiğinde, Anıtkabir’i de ziyaret etmiş olduğunu unutmayalım… hatırlatmasını da yaparak, her iki ülkeye ziyaret formatı açısından katkıda bulunmaya çalışmıştık…
Aksi takdirde Ermenistan Cumhurbaşkanı (…) davetimize cevap alamadan, başka bir davete icap etmemiz, ortağı olduğumuz coğrafyamızın ananevi alışkanlıkları ve kültürleri gereği, siz de bilirsiniz ki, imkân dâhilinde değildir, diyebilir…
Onu da bırakın, Sayın Cumhurbaşkanımızın vaktinden önce (doğum yani prematüre) acele ile bir öneri sunmuş olarak kalır… Amacımız, Ararat’ın diğer yanındaki, dünyaca meşhur üzümlerini yemek olmalı, yoksa o bağların gariban bir bekçisini dövmek değil, ister Azeri, ister Türk, ister Rus ve isterse de Ermeni olsun…