Geçen akşam, İstanbul / Türkiye ve artık dünya sahne / ekranlarına bir (nitelikli sanatçı, eserler ve gösteri sanatları üreten) armağan olan, Yılmaz Erdoğan ve şürekâsının BKM’nin (Beşiktaş Kültür Merkezi) Mutfak birimi; yeni bir ismi bizlere armağan etmiş oldu…
Türkiye izleyicilerine, aslında çok farklı alanlardan tanıdık olan bu isim, şimdi sahne hayatına adım atmış oluyordu…
Türkiye Ermeni ve Rum cemaatlerinin de geniş anlamda koca topluma armağanıydı bu isim. Önce baba mesleği matbaacı ve sivri dili-kıvrak zekâsıyla reklamcı - radyocu derken, ulusal medyada siyaset yorumcusu, gazete yazarı olarak arz-ı endam eden, Tatavla (Kurtuluş) ve Prinkipo (Kınalı) Ada’lı, Hayko Bağdat’tı mevzubahis olan…
Lise kimya ders kitaplarında NŞA (Normal Şartlar Altında) diye geçtiği gibi, böyle de olması doğal değil miydi? Önce kendi dar toplumunda kendini gösteren bir değer, zamanla büyük topluma; oradan da, yatay geçiş yaparak başka bir alana, kitlelere mal oluyordu.
Ne var ki şartlarımızın hep normal dışı gelişmesi sayesinde, başka toplumlarda doğal olan gelişmeleri, bizler olağanüstü diye zikretmek durumunda kalırız…
Ve konumuza gelirsek, evet, iddia ediyoruz, dünyanın demokrat - barışçıl eylemleri ve gösteri sanatları semalarına, Hayko Bağdat, bu kez de işte Türkiye’nin bir armağanı…
Asla abartmıyor, ne dediğimizi biliyoruz aslında...
Bazıları, sözlerimizi bir sempati/hoşgörüden kaynaklanan, abartıyla sarf etmiş olduğumuzu ileri sürebilirler…
Hayır, asla değil!
Hayko Bağdat’ı en samimi şekilde yerel ve yerel üzerinden evrensele armağan edecek kadar değerli kılan onun özgünlüğü yani orijinalliğidir…
Nedir orijinalliği?
Sadece Türkiye değil, dünyadaki tüm toplumlarda bir başarı kabul edilen bir meseleyi halledebilmiş olmasındadır orijinalliği…
Yerelin özel hikâyelerini, ulusal hatta evrensel durumları anlatmak – anlamak için bir araç olarak kullanmakta yatıyor tüm mesele…
Ama bunu, kendi dar grubun, sadece kendisini ilgilendirecek bir konuyu genele taşıyıp, iletişim kazası yapmadan…
Yerel / özel yaşanmışlıkları, eğer ulusal hatta evrensel sorunları anlayabilmek ve anlatabilmek için kullanabiliyorsanız, işte başardınız demektir!
Avrupa ve ABD’deki tüm film ve gösteri sanatları destekleyicileri, benim kendi derdimi, senin özel hikâyelerinle anlatabiliyorsan, gel, yoksa gelme derler…
Hayko, Türkiye ve dünyayı Türkçe ile ama ötekice anlatıyor...
Stand-up tarzı ve café-cabaret formatında, Ermeni baba, Rum anne (çifte katmerli öteki) ürünü, bir çocuğun, bir ergenin, bir gencin, herkes gibi olmak ama özelliklerini de geneli zenginleştirecek bir değer olarak yaşamak isterken; türlü engellerle karşılaşmasını anlatıyor, güldürerek, kendisiyle dalga geçerek ve izleyicileri düşüncelere sürükleyerek…
Avrupa’da, örneğin Almanya’da, bir Türkiyelinin gözüyle ülkeyi anlatması; Fransa’da bir Yahudi, bir Cezayirli ve bir Ermeni’nin Fransa’yı anlatması en az 30 yıllık bir geçmişe sahip… Örneklerini sunabiliriz ve aslında çok ilginç bir araştırma konusu da olabilir…
Türkiye’de ise Hanefi-Sünni-İslam-Türk kimliği dışında, bir (hem de nasıl buram – buram) vatandaşın; geniş toplumu / dünyayı anlatması, anlatabilmesi, Hanefi-Sünni-İslam-Türk kimliği taşıyan seyircinin dikkatini çekebiliyor olması, ilk kez hâsıl oluyor diyebiliriz…
Patagonyalı, kendi acı-tatlı-tuzlu-ekşi-iyi-kötü-nitelik ve zayıf yönlerini, Patagonyalı olmayandan daha çabuk ve doğru öğrenir…
Her Ermenistan’a gittiğimizde, bazı şaşkın bakışların altında, soluğu hep oranın azınlığı olan (tek tük kalmış gibi) Azeri-Rum-Rus-Süryani-Yezidi-Kürt vd halkların yanında alırız…
Fransa toplumu hakkında bir araştırma söz konusu olduğunda, özellikle İslam dininden olan vatandaşların nabzını tutmaya çalışmanın doğru olacağı gibi…
Velhasıl, bunca uğraşlardan sonra, şimdi de gösteri sanatına geçen sevgili Hayko’ya kulis tozunu yutma kararı için tebrik ediyor ve alkışının, eksik olmamasını temenni ediyoruz…
Bize de, bir-iki kez değil (zira her gittiğinizde bir başka şeyler keşfediyorsunuz), Beşiktaş Kültür Merkezi’nin, son derece sempatik Mutfak café’sine gidip, Hayko Bağdat’ın Salyangoz oyununu seyretmek düşüyor…
Salyangoz’a, inat ve sebatla pek aşina olmadıklarını söyleyenlere, bakalım salyangozu nasıl anlatıyor Hayko Bağdat… Salyangozca…
13 Mart 2016, Pazar akşamı saat 21.00’de bekleniyorsunuz, ancak acele etmek gerekiyor, zira biletler hızla tükeniyor…