01 Haziran 2013

Böyle olur Jamanak Gazetesi’nin kutlaması!

25 Mayıs 2013, Cumartesi günü, saat 10.00’dan 17.00’i geçene dek süren, İstanbul’un tarihi Galata semtindeki...

25 Mayıs 2013, Cumartesi günü, saat 10.00’dan 17.00’i geçene dek süren, İstanbul’un tarihi Galata semtindeki, eski Osmanlı Bankası’nın bulunduğu, şimdiki SALT Galata binasının Oditorium’unda son derece ilginç bir kutlama yapıldı.

Bu bir gazetenin kuruluşunun 100. yıldönümü kutlamasıydı.

Beş yıldızlı otel salonları, havuz başlarında, içki bardaklarını avuçlarının içinde peçeteleriyle sarmalayıp tutan şık davetlilerin, günün anlam ve ehemmiyetini açıklayan konuşmaları asla dinlemedikleri Yahu neredesin, çoktandır görüşmüyorduk türü sırıtık dişlerin sergilendiği muhabbetlerin, havada raks ettiği, gazete kuruluş kutlama toplantılarının olduğu ülkemiz için hayli değişik bir kutlama toplantısıydı. 

Çünkü bu gazete, ülke hakkında samimice endişe duyanlar için yaşamsal bulabilecekleri sorunlar hakkında, yurt içi ve dışından özel davet edilen konuşmacılarla, bir bilgi şöleni (sempozyum) ile kutluyordu kuruluşunun 100.cü ve kurucusun150.ci doğum yıldönümünü.

Ermenice Zaman demek olan Jamanak, sadece Ermenice ve Ermeni Cemaati’nin bir günlük gazetesi olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinden bile daha eski, 1908’den beri yayın yaşamını (bazı geçici kapatılma durumları hariç) kesintisiz sürdüren, bir gazete olarak hâlâ İstanbul-Türkiye kültür-iletişim yaşamının bir parçası olarak arz-ı endam ediyor…

 

Tavşan, Dünya'nın önemli türlerinden, dağın bundan haberi yok

 

Dünya’da hâlen (Asya, Afrika’nın birçok ülkelerinde olduğu gibi, AB ülkeleri, Kanada, ABD, Rusya Federasyonu ve BDT ülkeleri) yayımlanan Ermenice ve (Ermence harici dillerde ama) Ermeni gazeteleri içerisinde en eskisi Jamanak gazetesi…

1980’lerde, Uluslar arası Basın Konseyi tarafından, bugün hâlâ büyük dedesinden aldığı kültürel mirası son derece başarıyla sevgili annesi Nadya Koçunyan ile yürüten Ara Koçunyan; Dünya’nın en genç (23 yaşında) günlük gazete Yayın Yönetmeni seçilmişti…

Yine dünya ölçeğinde, Dünya’nın Azınlık Gazeteleri arasında en eskilerin başında…

Kuruluşundan beri, yönetimi dört kuşaktır (Koçunyan) aile fertleri tarafından yürütülen yine Dünya’nın tek değilse de (emin olmadığımız için böyle söylüyoruz, aslında tek olabilir) çok ender kurumsallaşmış gazetelerden biri…

2013 yılının Ekim ayında, yayın hayatının tam 105. Yıldönümünü kutlamış; son beş yıldan beri sürekli bilimsel-kültürel etkinliklerle hem gazetelerinin 100.cü yıldönümünü etkinliklerle kutlamış, hem de Türkiye entelektüel yaşamına seviye, zenginlik ve katkı sağlamıştır.

Türkiye geniş basın çevreleri tarafından Kasim nam-ı müstearıyla tanınan ve bunun için de bazen Ermenice makalelerini bile bu adla imzalayan,  Misak Koçunyan, 1863-1913 yılları arasında yaşamış ve Batı Ermenileri arasında önemli aydınlardan biri olarak tarihe geçmiştir.

21.Yy Türkiye’sinin Frederick Engels’i diye tanınan, Kızıl Patron lakaplı, iflah olmaz bir tevazua sahip, son on yılın fikri, insani, ilmi, tarihe kayıt düşmüş, ulusal ve uluslar arası çoğu etkinliğe en azından kıyısı-köşesinden payı olan, Osman Kavala’nın Anadolu Kültür’ü ile Açık Toplum kuruluşları destek vermişlerdi bu bilgi şölenine.  

Başlığı Azınlıkların Yeni Gerçeği ve alt başlığı ise Türkiye’de Ermeni Toplumunun Önündeki Ufuklar olan oturumlar manzumesinden oluşan toplantıyı Ara Koçunyan, Jamanak hakkında kısa bilgiler vererek, destekçilere teşekkürler sunarak açtı ve ilk oturumun moderatörü olan eşi, Aylin Koçunyan’a sözü verdi.

Türkiye’de Gayrımüslim Azınlıkların Gündemindeki Evrim temalı oturuma (Hürriyet gazetesinden İsmet Berkan geç kaldığı için, sonra bir başka temalı oturuma katılacakken), Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Vakıflar Meclisi’nde, Cemaat Vakıfları Temsilcisi, Laki Vingas, Siyasi erkin ve bürokrasinin yaklaşımları hakkında konuştu.

Türkiye’de Azınlıklar, yıllarca mesul olmadıkları, özellikle yurt dışında vuku bulan olaylar akabinde, ülke içinde sorumlu tutularak sanki mağdur oldular. Bürokrasi ve siyasi erk ülke içindeki azınlıkların konumunu önceleri anlamaktan bile çekinirlerdi; bu göreve seçildiğimde ne ilginçtir, ilk tebrik edenler onlar oldu; zira daha önceleri bana yardımcı olmak istemekte iken, zihniyet olarak yani siyasi bir şekilde bir azınlığa hakkı olan bir şeyi vermekte bile imtina ederler, çekinirlerdi. Hâlbuki bu seçimimden sonra, onların da eli bir tür rahatladı ve azınlıkların hakkı olan birçok şeyi vermekte tereddüt duymamaya başladılar, diyordu.  Vingas, özetle sivil bir diyalogun normalleşmenin başta hızla başlamış olmasına rağmen, siyasi kararlılık, tavrın yetersiz olduğunu söylüyordu.

İstanbul’un Yahudi haftalık Şalom (Selam) gazetesinin Yönetmeni, İvo Molinas Azınlıkların Yaşamındaki Somut Etkileşimler adlı konuşmasında: Böyle zor coğrafyada Ermenice/ bir azınlık dilde, 100 yıldır, her gün gazete çıkarmış olmak, salt başarı değil, bir vakıa! dedi. 

Molinas, Türkiye’de ciddi bir araştırma yapıldı, insanların % 64’ünün Yahudi komşu istemedikleri, onların da % 80’inin Yahudileri tanımadıkları tespit edildi. Sonuç açıktı, insanlar tanımadıkları Yahudileri sevmiyordu; iletişime önem vermeliydik. Yazarlardan biri Bahar’ı özlediğini, erguvanlardan vs bahsediyordu. Bir İslamcı internette okumuş bize yazdı: Bir Yahudi’nin Bahar’ı benim gibi özlediğini, güzel bir şekilde tasvir ettiğini okuyunca o güne kadar bu halka karşı duyduğum önyargılardan dolayı utandım.

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Arus Yumul ise İstanbul Ermenileri: Siyasi Aktörler başlığını taşıyan konuşmasında kısaca şöyle diyordu: 2000’li yılların başına kadar İstanbul Ermenileri, kendi hikâyelerini anlatmak yerine kendilerine biçilmiş rolü oynarlardı (68 ve 78 kuşağından istisnaların çıktığı zannedilir. Oysa onlar ‘sol’ adına, öz hikâyelerini değil, Sol’un kendilerine biçtiği rolü anlatıyordu, durum değişmiyor, rol değişiyordu/RAH) istisnai durumlar hariç tabii. 90’lı yıllarda, dünyada olan kökenlerin önem kazandığı yıllardı, Türkiye’de de bundan etkilenecekti. İşte bu toplu durumda (konjonktür) AGOS çıktı; İstanbul Ermeni’si aktif rol oynamaya başladı.  Tabii, bu arada butik çok kültürlü rüzgârı esmeye başlamıştı (hani Ah biz topiği çok severiz, ne iyi komşularımız vardı, fasulye yahnisi yaparlardı muhabbeti RAH) ama zamanla yerine oturdu ve oturuyor, sessiz bir Cemaat, artık eşitlik talep eden vatandaşlığa dönüşüyor. İşin ilginci, Türkiye geniş toplumu ve Ermenilerin kendisi hem iyi Ermeni, hem de iyi bir TC yurttaşı olunabileceğini öğrendi. Yarın Türkiye’deki muazzam değişiklikte Ermeniler önemli birer aktör olacaklardır

Azınlık Haklarının Yeni Algısı ve Miras Bilinçleri temalı oturumun moderatörü, B.Ü’den Dr. Sosi Antikacıyan idi. Moderatörlüğü, konuşmalarını izlemesinin önüne düşünce; sorular faslında bazı soruları kesmede sorun yaşansa da, yine de ilginç bir oturum yapılmış oldu.

İstanbul, İstanbul Ticaret ve Okan üniversitelerinden, Öğretim Üyesi, Hüseyin Hatemi, Dünya’da Azınlık Haklarına Yönelik Yaklaşımlar konusunu özetle şöyle işledi…

Hıristiyanlıkta Hz İsa: Sağlam bir kaya üzerinde inşa edilen bina sağlam olabilir; yoksa yıkılır der. Ben de sıkıcı kanunlar hakkında konuşmaktan çok, zihniyet değişmeyince, istediğiniz kadar güzel yasalar hatta Anayasa yapın, asıl uygulama arızalarından söz etmek istiyorum. Bölünme dâhil, hiçbir hoşunuza gitmeyen fikir, yok etme cezasını haklı kılamaz. Bugünkü Anayasa’da 90. Maddeyle uluslar arası kabul edilmiş yasaların, çeliştiği takdirde, ülkelerin iç yasalarının üstünde olduğunu emreder; pekiyi o zaman tipik bir derin devlet anayasa maddeleri olan Anayasa’nın ilk dört maddesi ne oluyor?

Fransa’nın l’Express haftalık dergisinin Yayın Yönetmen Yrd. Christian Makarian ise AB’nin Azınlık kavramına tutumu ve cesaretlendirme mekanizmaları temasında konuştu.

Azınlık kavramının bugüne kadar hukuki çok tanımı yoktu; 1985’te BM’in bir tanımı oldu; bir toplumda sayıca az olarak, kültürel ve diğer bakımlarda baskın konumunda olmayan ve kendi ülkelerinden çeşitli nedenlerden dolayı gelmiş veya gelmiş olanların çocuklarından oluşan ve ortak paydaları olan insanların oluşturduğu gruptu. Kopenhag kriterleriyle önem kazandı; çok bağlayıcı olmamasına rağmen Lizbon Anlaşması daha altı çizildi. AB genişledikçe azınlıklar çoğalacak, gitgide dünyada Azınlık kavramı önem kazanıyor. Kendi türleri, türevleri doğuyor. Buna engel değil, nasıl ayak uydurabiliriz diye bakmak gerek. Fransa’da 64 milyon nüfus var, 8 milyonu Müslüman’dır; 8 milyon,  ikinci hatta üçüncü kuşağı yaşayan gruba Azınlık diyemezsiniz, çoğunluğun parçasıdır. Fransa’da Azınlık diye bir şey yok, çünkü ihtiyaç yok. Bir Türk, Müslüman, Ermeni, bir Afrikalının, devlet memuru, general, diplomat, kaymakam vs olamaması düşünülemez. Vatandaş olan, kelimenin tam karşılığıyla her şey olabilir, işte tüm mesele budur.

Star Gazetesi, Genel Yayın Yönetmeni, Mustafa Karaalioğlu, eşinin rahatsızlığı yüzünden son anda gelemediğini haber verdi.

Atina Üniversitesi ve Türkiye Zaman gazetesinden, Herkül Milas ise Mütekabiliyetlerin Aşılma Süreci’ni anlattı. Özellikle Türkiye’de uzun yıllar yanlış anlaşılan ve anlaşılana kadar hayli zaman ve enerji harcanılan bu kavramı ayrıntılarına kadar anlattı.

Michigan Üniversitesi’nden, Prof. Dr. Kevork Bardakçıyan’ın, ısrarlı bir şekilde ve ustaca Türkçe yönettiği son oturumun teması Yeni Ermeni Kimliğinin Şekillenme Süreci idi…

Erivan Üniversitesi’nden tarihçi Prof. Dr. Harutyun Marutyan, bize Tarih Bilincinin Etkisi başlığı altında özelden ziyade genel doğrulardan konuşarak, bilincin kaybolabildiği, nasıl uyanabildiği, olması için koşulları konularında daha çok teorik açıklamalarda bulundu.

Ermenilerin dünyada hayırseverlik, eğitim-kültürde yaptığı çalışmalarıyla tanınmış Ermeni Hayırsever Faaliyetler Birliği (A. G. B. U.) adlı örgütün Erivan Müdürü, Arpi Vartanyan, tecrübesinden yola çıkarak, Ermenistan’da hayatının nasıl değiştiğini anlattı.  Gençler için çok yararlı projeler yaptıklarını ve Ermeni bilincini kazanmak için Ermenistan’a gelip projelerine katılmaları gerektiğine dair, biraz reklam içerikli bir konuşma yaptı.

Paris’te Nor Haraç günlük gazetesinin Yönetmeni Jirayr Çolakyan Kültür-Sanat-Basın’ın Çehre Belirleyici Rolü konusunda, Halep’te Arap komşusunun alay edişi, Beyrut, Paris, ergenlik, gençlik yılları, tiyatro öğretmeniyle tanışması, bu eğitimi sayesinde Ermeni tiyatrosu ile tanışması ve Ermeni kimliğinin tamamlanmasını anlattı. Kendisiyle alay eden Arap çocuk yüzünden üzüldüğünü gören annesinin, bir yastığı duvara bağlayıp Döv onu, dövdükçe asıl mücadeleyi öğreneceksin, öğrendikçe kimliğini tamamlayacaksın deyişini anlattı. 

Osmanlı’nın elinden kaçırdığı, Irak’ta bulduğu petrolü, tükenene kadar % 5 pay karşılığı İngilizlere satan, Portekiz devletinin kucak açması sonucu, dünyaca tanınmış vakfını kuran (Lizbon) Kalust Gülbenkyan’ın, Ermeni Cemaatler Mdr, Dr. Razmik Panosyan, önemli ve yenilik içeren bir konuşma yaptı. 1960’lara dek ülkelerinden kovulmuş halkların değişik ülkelerde oluşturdukları cemaatlerin dünyadaki soyut birliğine Diyaspora deniliyordu.  Ermeni kimliği Ermeni Diyasporası üstünden kendince bir kimlik kurmuştu. Dünya’da oluşan olaylarla paralel Diyaspora kavramı da değişti. İlk başlardaki Bir gün döneceğiz hissinin yerini Artık buradayız almıştı. Lübnan İç Savaşı, Türkiye’deki askeri darbeler, SSCB’nin yıkılıp Bağımsız Ermenistan’ın kurulmasıyla, Diyaspora kan kazandı, evrim, değişim yaşadı, kabuk değiştirdi ve yeniden organize oldu. 1) Ermeni Diyasporası’nın Ermenistan olmadığı ve olamayacağı iyice anlaşılmalıdır. 2) Ermeni Kimliği tek bir tiple tarif edilemez; Dünyaca tanınmış yazar Vahe Oşagan’ın dediği gibi Kendisini Ermeni olarak hisseden, bunu ifade eden, bunun için bir şey yapması gerektiğine inanan herkes, hangi dine mensup olursa olsun, Ermenidir. 3) Ermeni Diyasporası Âdem-i Merkezi bir sistemle dış politika yürütmelidir; bir cemaatin kendine has şartı bir başkasının şartı ile uyuşmaması çok doğaldır. 4) Ermeni Diyasporası’nın çeşitli kollarındaki çelişkileri zaaf değil, tersine zenginlik kazandıran bir niteliktir. 5) Bugün, gençler arasında emarelerini görmeye başladığımız, ilerde sanal-virtüel bir Ermeni vatanı yaratılabilir. 6) 19 Yy’da olduğu gibi ama sonucun farklı (!) olmasını tabii ki istediğimiz, Türkiye coğrafyasında yine değişiklikler gözlenmektedir; bu Ermeni Diyasporası’nı etkileyecektir.7) Bir zaman Dünya Ermenilerinin Kültür başkentleri Tiflis, Kahire, Bolis (İstanbul)’deydi; yarının Kültür başkenti Moskova olabilir. Dünya Ermenilerinin, değişik ülkelerin cemaatlerini tanıma vakti gelmiştir. Bugün 2,5 milyon (Ermeni) nüfusa sahip Rusya Ermeni Cemaati, mutlaka değişik cemaatler tarafından tanınmalıdır.

Ülkemizin tarihini Jamanak gibi gazetelerin satırlarından izlemek, hayli ilginç olmalı, diye düşünüyoruz;  Pazar akşamı belki yorgun ama bilgilerle donanmış ayrılırken Salt Galata binasından, İşte böyle olur Jamanak gazetesinin kuruluşunun kutlaması diyordu insanlar..

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!

"
"