Geçen yazımda, köşeme Halit Kakınç’ı konuk etmiştim; ebedi patronum, Aydın Engin’in üslubuyla diyeyim (bazılarınca) kaytarmıştım sanki. Bugün de eski bir yazımı (temcit pilavı misali) ısıtıp süreceğim önünüze… Tabii şimdi bazıları, yine Aydın Engin’in değişmez üslubuyla E, yok artık! Bu kadar da üçkâğıtçılık olmaz diyecekler belki de…
Ama değil işte, Hagop’un veya Kaz’ın ayağı öyle değil…
Aslında, sıra dışı, değerli bir insanı kaybettik; onun hakkında Star Pazar’da yazdığımda Portreler diye bir dizim vardı, rahmetli de bu dizinin kahramanlarındandı; dolayısıyla onun hakkında ve ne iyi ki zamanında, hasbelkader duygularımı yazıya dökmüştüm; hem kendisi hem okuyucularım tarafından da beğenilmişti. Dolayısıyla, kendisine veda ederken, onu size anlatmaya çalışırken, aynı yazıyı sizinle paylaşmayıp da ne yapacaktım?
Biraz da, rahmetlinin, son derece kibar ama bir o kadar da nüktedan olduğundan, yazımın girişini, sıradan bir vefat yazısı gibi değil de, daha rahat bir üslupla yazabildim…
Tenis mi? Evet tenis! Ama tenis üzerinden neler öğreniyoruz neler, haydi bakalım!
Ustaların ustası, Sarkis hoca, bakalım oralarda kimlere yine tenis öğreteceksin?
Star Pazar – 07 Eylül 2008
‘Bana, bir kez gâvur dediler ama Müslüman arkadaşlarım (bu lafı) diyene gereken dersi verdiler; ben şanslı insanlardanım!’ diyen bu hocaların hocası, Patrikhane’ye ait ama Milli Emlâk’ın el koyduğu, tenis okuluna gelen 75 bin YTL’lik haciz yüzünden AİHM’e gitmek istemiyor!..
Hocaların hocası 86’lık delikanlı Sarkis Harputlu
Hâlâ ülke genelinde, fazla bilinmeyen bir meslekle 65 yıldır iştigal eden yaşlı bir delikanlıyla birlikteyiz bugün. Ona hocaların hocası diyorlar…
Yirmiye yakın tenis hocası ve şampiyon yetiştirmiş Sarkis Efendi’yi tanıtırken de kıpır-kıpır göz kırpan Boğaz’ın yakamozlarıyla, Der Saadet’in Fenerbahçe-Kadıköy’ün ve genel olarak Türkiye tarihine de, bir gezinti yapmış olacağız…
Kayseri’nin Tarsus nahiyesinin Deverek köyünde doğdu. Manifaturacıda çalışan babası, Hagop Bey erken ölünce; iki yaşındayken İstanbul’a geldiler. Anne Parantsem Hanım’ın sıhhi sorunları zuhur edince, tebdil-i hava tavsiye edildi; dokuz yaşında Tarsus’a döndüler. Üç yıl sonra, tekrar İstanbul’a döndüler. Aramyan ilkokulu ve Getronagan Lisesi’ni bitirdi. Grek-Latin dilleri klasik filolojiden mezun oldu. O, bugün altı lisan konuşuyor.
Pastirma nire, tenis nire…
Kadıköy’de okula giderken Moda Deniz Kulübü’nde, zamanın ender tenis kortlarından, top topluyor, harçlığını çıkarıyor. Geceleri tenisçilerin oyunlarını taklit edip, duvarla oynuyor, geç saatlere dek… Fenerbahçe-Kadıköy deresi arasında, Başkan Zeki Rıza, tenisi sevdiğinden, bir kort yaptırmış; Sarkis de oraya geçiyor, maçlarına seyircileri gelen biri olmuş artık ama top toplamaya, marangozhaneye hâlâ devam tabii..
İnönü’nün acımasız dönemleriydi. Bizlere reva gördükleri malûmdur. Bir tenis turnuvası düzenlenmişti, oyuncuydum ben de diyor ve anlatıyor Oğlu Erdal’a düştüm… Kazansam bir türlü, kazanmasam bir türlü… Kazanacak olsam, bir yere sürseler, anneme kim bakacak, her şey beklenirdi zira ondan… Kaybetsem, yazık olacak, tam da tanınmak için fırsat gelmiş…
Bir seti verdim, Erdal cin gibi yutmadı. Geldi: ‘(…) Kardeşim spor, ya kazanmak için oynanır ya da hiç, onun için lütfen normal oynayalım!’ dedi. Babasıyla ilgisi yoktu onun. Erdal İnönü’yü yendim ama turnuvayı kazanamadım…
Kadıköy’deki Alman Tetonya Kulübü’nde oynamaya başlamış Sarkis Harputlu... Türkiye Almanya’ya (son anda) savaş açınca (!), Almanları göstermelik Aşkale’ye yollamışlar; Almanlara (güya) karşı olduğunu, dünyaya göstersin diye… Aslında herkesin bal gibi bildiği nümerolar yaptı… Bunlardan biri güya sürgündü… Almanlar’ı geçici iskân’a yolladılar, ortalıkta görünmeleri istenmedi… Dünya’ya Nazileri cezalandırdık mesajı verildi diyor…
Böylece Alman tenisçi kalmamış; Sarkis Bey de zor durumda kalmış… Zira Kayseri’de kaldığı takdirde ya manifaturacı olacak ya da sucuk – pastırma tutacakken elleri, şimdi artık tavşan bağırsağından olma raketleri tutmaya başlamış, hem de sıkı-sıkı…
Nice tenisçi yetiştirdi…
Ali Rıza (Kemal’in babası) Derviş, Bal Mahmut, İbrahim-Bülent Cimcoz, Çetin Altan, Melih C. Anday, Yaşar Kemal, Sabahattin Eyüboğlu, Mehmet Pisak, Sait F. Abasıyanık, Bedri R. Eyüboğlu, Necmettin Sadak, Adnan Akın, Siyami Ersek, Avni Şasa, Ali İpar, Muammer Eriş, Mümtaz F. Taylan, Alman Elçi Fon Papen, Vehbi-Sinan Koç gibilere hocalık etmiş. Sonra da yakın dostları olmuş.
Balkan Şampiyonası’nda Türkiye’nin bayrağını göndere yükselten Vahram Şirinyan (!), dokuz kez milli şampiyon, Nazmi Bari, dört kez milli şampiyon, Tevhika Celaloğlu, Türkiye Jünior Şampiyonu, Rum vatandaşımız, Anton Cip, Zeki Rıza Sporel ve daha nice-niceleri yetiştirmiş…
Genç yaşta, 51’inde, 25 yaş genç bir İslam bir kızla tanışmış ve evlenmiş; Nadyejda dediği Nadide Hanım’a hâlâ âşık. İki kızları, Selin ve Aylin de tenisçiler. Her zaman derim acırım kızı olmayan babaya diyor…
Hayatımda bana bir kez gâvur dediler; askerlikte, komuta sınıfından değil, kendini bilmezin biriydi; ama on iki İslam arkadaşım, içlerinde Kadıköy’den de vardı, patakladılar onu. Ben, kendimi yine şanslı insanlardan addediyorum diyen, Oxford’lu bir soyluya benzer, yaşlı delikanlıyı. Kadıköy Aramyan Okulu’nda, Proti (Kınalı ada)’de, Varujan Eğlence’nin Raif Kurt Tenis Okulu’nda, hızlandırılmış tenis dersini zevkle verirken görebilirsiniz.
Bir de başka mesela var…
Rum Patrikhanesi’ne ait, ama Milli Emlâk’ın kendi tenis okulunu, gaspı yetmezmiş gibi, bir de 75 bin YTL’lik haciz koyması yüzünden AİHM’e başvurmak mecburiyetinde kalmak istemiyor…