14 Mayıs 2014

Bir sinema filmi ve iki sinemacı arkadaş hakkında

Arşivden özgün filmlerle birleştirmesi çok ama çok sarsıcı… Bir an bile sıkılmıyor insan, ibret alınası bir tarih dersi sanki…

Karanlık bir dönemin, özgün ve estetikle anlatımı: Eksik Resim (belgesel)

 

Pasifik’e karşı bir baraj, Kızıl Kimerler’in Ölüm Makinesi, Savaştan sonra bir gece filmlerinin yönetmeni Rithy Panh’nin, nasıl yapıldığını da gösterdiği, kilden heykelcikler ve arşiv filmleriyle harmanlanmış, dışarıdan metinin okunduğu, Kamboçya’nın kızıl (!) yılları üstüne, suçlamaya kadar varan eleştirel tarzda ama izleyicinin katılabildiği bir belgeseli...

Ateş düştüğü yeri yakar misali… Filmde geçen, onu aşkın çarpıcı cümlelerden sadece birini paylaşalım… Paris kahvelerinde Kızıl Kimerlerin, kulağa hoş gelen (sosyalist) lafların çizdiği resim hoş gözükebilir. Ama o resimde insanların reel hayatta yaşamış olduklarının bilinmesi de gerekir; yoksa resim eksik kalır; işte o eksik resmin arayışını hazırladım bu filmde…     

Hani, gelin neyin ne olduğunu bir de bize sorun der gibi…

1928 yılında, Fransız Hindi Çini’nde, bugün Kamboçya'sının bir parçası, Kompong Thom şehrinde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti Pol Pot. O, sosyalizm ile uzaktan alakası olmamasına rağmen sosyalizm adına halkına cehennem yaşatmış; akıl-yaratı takımı dâhil herkesi pirinç tarlalarında esirce çalıştırmış, Kızıl Kimerler adındaki, insanlık dışı, önce silahlı örgüt daha sonra tüm bir ülkeye hükmeden bir idare olarak tarihe geçmiştir.   

1949’da Paris'te radyo mühendisliği bursu kazanmış Pol Pot; 1953 yılında Kamboçya'ya dönmüş, öğretmen olmuş, 1963 yılında, Kızıl Kimerler adlı silahlı örgütü kurmuş, 1970'teki askeri ihtilalda düşürülen Kral Sihanouk ile işbirliğiyle askeriyeye karşı savaşmış, 1975'te General Lon Nol ve askerleri devirmiş, Başbakan olmuş, cehennem yılları böyle başlamıştı.  

Halkına kan kusturduktan ve 7 milyonluk nüfusun yarısı kadarını katlettikten sonra, 1997 Temmuz’unda Kral Sihanouk'un oğlu Prens Ranaridh'e bağlı kuvvetlerle işbirliği yaparak başkenti ele geçirmeye çalışırken; Kızıl Kimerler, eski başbakan Hun Sen'e bağlı hükümet kuvvetlerince püskürtülmüştü. ABD Başkanı Bill Clinton, Pentagon'a  Pol Pot'un yakalanıp bir mahkemede yargılanması emrini vermişti. Sonunda Pol Pot, intihar etmişti

Cehennem öncesi halkın, müzikle eğlenmesini, misafirliğe gidip gelmeleri; sonrası ise çektikleri eziyetleri, hüznü, çaresizliği, isyan edecek takatin kalmayışını, nahif-primitif, minik kilden heykellerle anlatımı, zamanında Pol Pot’un kameramanlığını yaptığı kişinin çektiği (ve tabii sonra da öldürüldüğü) arşivden özgün filmlerle birleştirmesi çok ama çok sarsıcı… Bir an bile sıkılmıyor insan, ibret alınası bir tarih dersi sanki…

Ve işte insan bir kez daha anlıyor: sinemanın tarihi-devrimci müthiş bir eylem olduğunu!

2013 Cannes Belirli Bir Bakış Ödülü | 2013 FICFA En İyi Belgesel | 2013 Kudüs En İyi Belgesel - Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar’a da aday gösterilmiş Eksik Resim…

Mutlaka görmek gerek…

Hadi size bir kıyak yapayım, yazıyla anlatmaya çalıştıklarımı biraz da görsel aktarayım; aşağıdaki linki veriyorum; ilk keresinde görüntü ara sıra tekleyip kesilebilir, sonunu bekleyin; bittikten sonra tekrar playe basın…. Artık sorunsuz fragmanı izleyebileceksiniz…   http://www.sinemalar.com/film/223591/limage-manquante 


ANGELAPULOS’UN SUÇ ORTAĞI, PETROS MARKARİS BİR KİTAP YAZDI…

 

Dünya Sinema Tarihi’nin, şüphesiz en önemli isimlerinden, Yunanistan’da (aynı bu / bizim topraklarda yani Türkiye’de yaşandığı gibi)  şiddetin kaynağını merak etmiştir… Evet, bu şiddet kültürünü, sinema aracılığıyla tarihe sorular sormaya, örneğin Forminx Hikâyesi ile başlayan Theo Angelapoulos filmlerindeki ortak özellik: bireyden hareket edip, tarihi bağlam içinde toplumsal olayları konu etmek ve özellikle entelektüel bireyin yaşam acıları ve düş kırıklıklarını işlemek. Filmlerinde gerçek anlamda The End yani Son yoktur, zira her yaptığı film bir önce yapmış olduğunun devamıdır çünkü… Bu nedenle sıkça üçlü filmleri var, biri biter diğerine başlar, o da biter daha bir diğerine başlar(dı)…

Bazı filmleri saatler sürer, 2, 3, 3, 4 hatta 5 saat…

Şahsen tanımış olsaydınız tam bir huysuz ihtiyar olduğuna müşahede ederdiniz…

Hani, çevresine sırf huysuzluk olsun diye, tadını ala-ala aksilik yapan, bastonunu havada sallayan ama için içi, hınzır-hınzır gülen muzip ama ve lâkin cin gibi kafası çalışan huysuz bir ihtiyar gibi… Dile kolay 1935 doğumluydu…

Ee, Politik Sinema, Tarih’e eleştirel bakan Sinema ve Sovyetizim çöküşü sonrası Sinema diye üç ayrı dönemi kapsamış filmler manzumesini yaratmak her babayiğidin harcı değildi… Ne acı ki, 2012 yılında yine bir üçlemenin son filmi olan L’atro Mare yani Öteki Deniz’in çekimlerinde, bir motosikletin çarpması sonucu hayata veda etmiştir.

İşte böyle bir huysuz ihtiyarın can dostu, yoldaşı, senaryolarını birlikte yazdığı, hep kavga ettiği ama onsuz da yapamaz olduğu, bir başka sevimli-huysuz sinemacı, Petros Markaris bir inat sorunu, sen öyle dedin, yok böyle dedim tartışmalarına son vermek için bir günlük tutmuş… Tartışmalarında, şunu / bunu deyip demediklerini kayda geçirtip yazılı bir tanık yaratmak amacıyla yani asla bunu yayınlamak amacıyla değil. İşte sonra karar vermişler ve bu günlük, kitap haline gelmiş…

İstanbul Ermeni Cemaati için Aras Yayıncılık, nasıl bir boşluğu doldurdu ve önemli bir misyonla kurulup bu günlere geldi ve Ermeni edebiyatını Türkçe okuyan kitlelere tanıtıp duyurabildi ve hala yapabiliyor ise, işte İstos Yayınları da aynısını Rumca için yapıyor…

Müteakip günlerde, kendileriyle özel bir röportaj yapacağız tabii…

Sonsuzluk ve Bir Gün-lük başlığıyla, Petros Markaris tarafından kaleme alınmış günlükten oluşan kitap, İstos Yayınları tarafından, 2014 Şubat’ta basılmış, şarap ile ıslatma-tanıtma töreni ise, geçenlerde Cezayir Restaurant’ın girişinde güzel bir kokteylle yapıldı.  

Anna Maria Aslanoğlu’nun çevirisiyle yapılan bu kitabı, resmen huşu içerisinde, kâh Angelapoulos gibi bir yönetmen ustanın ve kâh Petros Markaris gibi senaryo üstadının renkli, anlamlı, muhteşem gizemli labirentlerinde gezinti yaparak okuyacaksınız… Yaratıcılığın ne denli emek isteyen ama bir o kadar da insani bir şey olduğunu, Petros Markaris’in Sonsuzluk ve Bir Gün-lük kitabını okuyarak anlayacaksınız…

Efkharisto para poli sevgili maestrolar (Teşekkürler sevgili ustalar) bu kitap için…

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!

"
"