Ahmet Kaya’ya 1999 yılında Magazin Gazeteciler Derneği’nin gecesinde ödül verilirken, Kürtçe klip yapmak istiyorum demesiyle, bugün neredeyse bucak – bucak ortalıktan kaçan, inkâr eden, WC’ye gittik diyen, Kral’dan fazla kralcı ses icracılarımızdan bazıları nörotik - patolojik bir histeriye kapılmışçasına Bir Başkadır Benim Memleketim ve Onuncu Yıl Marşı’nı söylemişlerdi adeta onun suratına.
O da yetmemiş, metalden çatal, bıçak ve kaşıklarını sanatçının üzerine atmışlardı, iyi mi?
Sonuç…
Ahmet Kaya, siyasi baskı ve sosyal linçten uzaklaşmak için, ortak vatan Türkiye özlemiyle, tanıklığımızda, yaşamaktan kalbini yorarak 16 Kasım 2000’de vefat etti. Paris Kürt Enstitüsü Başkanı, dostumuz Kendal Nezan ve Genel Sekreteri, dostumuz, Kamuran Jikikan ve eşi, yine sevgili dostumuz Gülten Kaya, kızları ve dostlarıyla kaldırmıştık cenazesini…
Diğer tarafta…
2008’de test yayını yapılan, 2009’da ise, İstiklâl Marşı ile açılan ilk programında Nilüfer Akbal ve Rojin’in sunuculuğunu yaptığı, TC Başkanı ve Başbakanı’nın bu vesileyle verdiği mesajları Kürtçe dublaj ve Türkçe alt yazılarıyla verilen 24 saat Kürtçe yayınları başladı Türk(iye) Devletinin resmi radyo ve televizyon kurumu olan TRT’de.
Halen, TRT Şeş yani 6’dan, Kürtçe yayınlar, ülkenin Adana, İstanbul, Ankara, Diyarbakır, İzmir, Van ve Nusaybin'de oldukça yoğun izlenmektedir.
Gizlemeye gerek yok, bu kanalın varlığı, tabii ki farklı görüş ve siyasi konseptte ama ve lakin son tahlilde PKK organı Roj TV'nin en azından tek tabanca varlığına son vermiştir.
Kaya'ya o geceyi yaşatanlar... Ne gibi kaldılar ortada?
Onuncu Yıl Marşçılarına ne oldu?
Bir Başkadır Benim Memleket’ imcilere ne oldu?
Çatal-kaşık-bıçak atanlara ne oldu?
Nasıl, ne gibi kaldılar meydanda? İsteyen istediği benzetmeyi yapsın…
Ahmet Kaya’ya o utanmaz geceyi yaşatanlar özür dilemedikçe değil şarkı söylemek, sokağa çıkacak yüzlerinin olmaması gerekiyor…
Biz, yine de teker – teker isimleri sıralamak istemiyoruz; afişe eden etti zaten ve hem düşene bir tekme de bizden diyenlerden değiliz…
Zira o gece Ahmet Kaya’ya o alçak harekette bulunanlar, bugün pişmanlıklarını alenen ilan edenler hariç, toplum nazarında düşmüş insanlar, pardon kişilerdir bizim için…
Biz, odur, budur, değildir demiyoruz, kendileri biliyor zaten ve bir de Yüce Yaratan…
Hayır, üstelik Kral’dan fazla kralcı olmak gibi yani adına işgüzarlık yaptıkları devletin bilakis Kürt realitesinin altını gün be gün doldurma sürecine girdikten sonra, kaldılar mı hakikaten… hadi kibar olalım kaktüs gibi ortalıkta bu kişiler?
Ya işte böyle efendim; onun için siz, siz olun, gündemi, ulusal / uluslararası siyaseti izlemeye imkân ve vaktiniz olmuyorsa; öyle kolay-kolay gaza gelmeyin, hiç olmazsa işinizi yapın ve susun; yarın ne olur-ne olmaz, gün geçer devran döner böyle durumlara düşmeyin bir daha…
Bunu ne için mi söylüyoruz?
Efendim, Türkiye’mizde o kadar çok tabu var ki…
O tabuları kırmaya yeltenen dürüst - cesur Türk(iyeli) aydınlar bir harekette bulunduklarında, yine onların üzerine, dolduruşa gelerek yok Vatan haini, yok Türk düşmanı vs gibi haddini aşan yaftalar yakıştırmaya kalkmayın, gün gelir yine… kaktüs gibi kalırsınız ortada…
O zaman, biz bile kurtaramayız sizleri…
Hem bunu sadece o gece orada olanlar için söylemiyoruz…
İşgüzarlık yapmaya yeltenen bilumum tanınmış / tanınmamış insanlarımız için söylüyoruz…
Serdar Ortaç ve benzerlerine ise destek verelim...
Ülkemizde dikkat edelim, bazı evet bazı sol cenah dâhil, yabancı bir ülkede devleti / otoriteyi, / kurumu temsil eden bir kişinin cesaretle yaptığı özür davranışına hemen günah çıkarmak diye adlandırır ve dudak bükeriz…
Zira özür dilemek kültürümüzde henüz tam yerleşmemiştir ama yerleştirmeye mahkûmuz eğer dünya arenasındaki meydanlarda başı dik dolaşmak istiyorsak tabii…
Bunun için de, özür dileyenlere karşı öyle laf olsun diye değil, hele – hele özür dilemenin sıradanlaşmadığı bir ortamda bunu yapma cesaretini gösterenlere hakikaten duyulması gereken saygıyı göstermeli ve böylece teşvik etmeliyiz…
O gece, 3-5 kişilik bir grup, 10. Yıl Marşı’na geçmem için beni kışkırttı; ben o zaman Atatürk aşığıydım, fanatiğiydim (!), Atatürk’ü peygamber (!) gibi gördüğümüz bir dönemdi diyen Serdar Ortaç’ı mesela dinler misiniz?
Beyaz TV’de yayınlanan Dinamit programında Ben artık insanları ayırmak istemiyorum. O gecenin ana aktörü, 23 yaşında bir insan olarak olaylardan rahatsızım diyen Serdar Ortaç için, BDP eş Genel Başkanı’ı Sayın Selahattin Demirtaş haklı olarak En samimi, en masum olanıdır, pişmanlığını defalarca göstermiştir, ona sözümüz yok demiştir.
Hem Anadolu’nun kadim kültüründe, özür dilemek için el öpmek erdemdir; öpmeye kalkan birisine, bilakis eğilip ellerinden tutup kaldırarak öpmesine engel olmak da bir erdemdir…
CNN Türk’ün 5N 1 K programına katılan Gülten Kaya’ya Kendimi o görüntülerde gördükçe tiksiniyorum diyen Serdar Ortaç’ın da ellerinden tutulup kaldırılması gerekiyor…