30 Ocak 2013

ASALA Militanı'nın ailesi, cenazesini talep ediyor!

Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu’nun Fransızca adı l’Armée Secret Arménien pour la Libération d’Arménie’nin kısa adı ASALA’nın...

 

Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu’nun Fransızca adı lArmée Secret Arménien pour la Libération d’Arménie’nin kısa adı ASALA’nın, 7 Ağustos 1982’de Ankara’daki bir eylemi sonucu idam edilmiş Ekmekçiyan’ın cenazesini, ailesi talep ediyor.

7 Ağustos 1982 tarihinde Ankara Esenboğa Hava Alanı’nda, 9’unun öldüğü, 72 kişinin yaralandığı, Başbakan Bülent Ulusu’yu hedefleyen Garin (Erzurum) silahlı operasyonu sonucu arkadaşı Zohrab Sarkisyan ölü, Levon Ekmakçiyan ise yaralı ele geçmişti.

Ekmekçiyan, Mamak Askeri Ceza Evi’ne konulmuş, 7 Eylül 1982’de idama çarptırılmış, 28 Ocak 1983’te ise cezaevinde infaz edilmiş ve Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilmişti.

Ekmekçiyan’ın Fransa’da yaşayan ağabeyi Hampartsum Ekmekçiyan, avukatları Eren Keskin aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne sunduğu dilekçede (…) Bugüne kadar çeşitli kaygılarla kardeşinin cenazesini istedikleri yer-usullerle defnedebilmek için şimdiye dek başvuru yapmadıklarını; ama bunun zamanın geldiğini, cenazelerinin naklini istedikleri yazıldı. Cebeci Mezarlığı’nda gömülü olduğu yerin bilgisinin verilmesini istediği de öğrenildi.

 

Mezarını bilmiyoruz

 

Görüşlerine başvurduğumuz Avukat Eren Keskin ise Ailenin bugüne kadar oğullarının mezarının yerini dahi bilmediğini, ziyaret edemediğini, dolayısıyla cenazesini almak istiyor. Geçmiş koşul ve endişeleri nedeniyle gidememişler. ASALA’ya bakışı düşünülünce ailenin endişeleri çok anlaşılır dedi. Keskin, Ekmekçiyan’ın saldırıdan 1 ay sonra avukatsız çıktığı mahkemede tek celsede idama mahkûm edildiğini kaydederek olayı araştırdığımda aslında yargılamanın çok antidemokratik biçimde yapıldığını gördüm. 12 Eylül’deki tüm davalar gibi. İstiklal Mahkemesi’ni aratmayan bir yargılama şekildi bu diye konuştu.

 

O bir Adana’lı yani Kilikya coğrafyasındandı…

 

Fransa’nın başkenti, Paris’te Türk, Yahudi, Rum, Kürt, Ermenilerin yan yana yaşayıp çalıştıkları, öğleyin yakın hatta aynı lokantada yemek yediği, kendi mahallelerinde konuşan kardeş Ekmekçiyan: Türkiye’nin hiç olmazsa ağabeyinin cenazesini vermekte, genel teamülle uygun şekilde onu gömmek isteklerine engel olmayacağını ummak istediklerini söylüyor…

1915 Büyük Felâketi’yle Adana’dan, nice badireler atlattıktan sonra Lübnan’ın başkenti Beyrut’un, topuklu ayakkabılarının arkasına basmış, beyaz çoraplı, yelek üstü omuza atılmış ceketleriyle, sokakta yarenlik edip tavla oynayan delikanlılar ile kızların işe veya eve yetişme görüntüleriyle tam Kilikya-Adana’yı andıran Burj Hamud ilçesine canhıraş vaziyette kapağı atıp yerleşmişler. Yıllar sonra da Paris’e gelmişler, bu kez Lübnan iç savaşından kaçarak…

 

Ekmekçiyan’ın Türk sağ/sol tedhişçisinden farkı ne?

 

12 Eylül 1980 darbe öncesi, Türkiye’de sağ / sol kesimleri silahlı eylem örgütlerinin ideolojik anlamda hareket noktaları tabii birbirinden uzak ama o kadar da yakındı. Toplum genelinde, hiçbir kesime yakın olmayan kesimler için algı sağcı ve solcu çocuklar, ümitsizliğe kapılmış, aldanmış, hata işlemişler idi, Zaman kendi merhemini sürdü yaralara sanki...

Araştırmacı-Yazar Sarkis Hatspanian’ın dediği gibi, bunların içinde sağ/ sol kategorilerine girmeyen, ama suçluysa en az onlar kadar suçlu, masum ise onlar kadar masum, dolayısıyla zamanın merhemini en az onlar kadar kendisine sürülmesi gereken Levon Ekmekçiyan’a karşı ise toplumda sanki ittifak halinde bir karşı tavrı hüküm sürdü yıllarca....

Hele, birçok konuda olduğu gibi Esenboğa Hava Alanı’ndaki silahlı eylem münasebetiyle basın ve medyamızda yıllarca yazılıp çizilenlerin, nasıl aktarıldığını, bilgi kirlilikleriyle nasıl yıllarca beslenmiş olduğumuzu öğreniyor ve Ekmekçiyan’a karşı tavrı anlamaya çalışıyoruz.

Ekmekçiyan ile aynı dönem, cezaevinde yatmış değişik görüşteki tutukluların anılarını ve Ermeni Diyasporası’nın eski nüsha gazetelerini okuduğunuzda o sırf Türk oldukları için kitle üzerine kör şekilde ateş ettiği vs söylenenlerin bire bir tanıklıklarla nasıl çeliştiğini görüyoruz. 

Bugün Zohrab Sarkisyan ve Levon Ekmekçiyan’ın siviller ölmesin diye, o baskın sırasında ellerinden geleni yaptıklarını, bas-bas bağırarak Bakın, bizim sizinle hiçbir meselemiz yoktur; biz bu eylemi devlet temsilcilerine karşı yapıyoruz türü sloganlar attıklarını öğreniyoruz.

Yoksa Türklere karşı kör milliyetçi, hatta ırkçı tavır sergileyen bir örgüt kendi gazetelerinde militanlarının uyarı sloganları attıklarını niye yazsın ki? Tersine gördüğün her yerde Türkleri öldüreceksin diye hastalıklı bir zihniyete sahip olsalar tabii bambaşka bir üslup kullanırlardı…

Sonuçta tabii ki tedhiş tedhiştir, suçsuz insanların öldürülmesi yanlıştır; devlet temsilcisi bile olsa son tahlilde onu katlederek, masum eşini ve çocuklarını dul ve yetim bırakmanın yanlışlığını, mahkûm edilmesi gerektiğini vs asla ve kata tartışmıyoruz.

Bununla birlikte, ünü, değeri ülke sınırlarını aşmış gazeteci, sendikacı, öğretim üyelerini katledip, kahvehaneleri tarayıp öldürenlerin daha sonra Türkiye’nin gururu haline geldiği, milletvekili, vali hatta Bakan oldukları şartlarda neden Levon Ekmekçiyan’a karşı farklı ve katmerli bir kin duymak, anlaşılır şey değil… Nüansı anlatabiliyor muyuz?

Malum tedhişçiler için konuşurken pırıl-pırıl diplomatlarımızı katledenler deriz… Pekiyi, isimlerini sayamayacağımız kadar gazeteci, öğretim üyesi, bilim insanı, iş insanı, öğrenci, öğretmen nice şehidimiz pırıl-pırıl değiller miydi? Az mı pırıl-pırıl mıydılar onlar?

Pekiyi, saydıklarımızın faillerini bugün af etmekten öte, bazı kesimlerin omuzlar üstüne alıp baş tacı etmelerini hatta Bakan olmaya kadar mevkilere yükseltmelerine ses çıkarmıyorsak, neden sıra pırıl-pırıl diplomatlara gelince hiç anlayışsız oluyor ve kin kusuyoruz ki?

Pırıl-pırıl aydınlarını, değerlerini, şu veya bu fikri savundukları için katledenler acaba Türk-Kürt Müslüman oldukları için mi zaman merheminden yararlanabiliyor, hatta Türkiye seninle gurur duyuyor sloganlarına mazhar olup, mebus, bakan bile olabiliyorlar?

Peki pırıl-pırıl diplomatları, temsil ettikleri devlet münasebetiyle katledenler acaba sırf Ermeni -Hıristiyan oldukları için mi aynı zaman merheminden yararlanamıyorlar ve sanki diğerlerinden çok daha gaddar ve canavarmış gibi algılanıyorlar?

Biliyorum, ilk başta sarsıcı olacak ama düşünün hele, buram-buram Anadolulu olan ASALA tedhişçilerini, vazgeçtik baş tacı etmeyi, Türkiye’ye gelişlerine izin versek, çocukluklarında kulaklarıyla ‘tanımış’ oldukları Türkiye’yi gözleriyle tanımalarına fırsat verirsek, ne olur?

 

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!

"
"