19 Şubat 2017

Affedersiniz ama Cumhurbaşkanı doğru söylüyor…

Bugün ona muhalefette olanlar eğer iktidarda olsalardı, inanın aynı aşk ve ihtirasla, bu sefer onlar başkanlık sistemini istiyor konumunda olacaklardı…

Sayın ekselansları ‘Başkanlığı kendim için isteyecek kadar karaktersiz değilim!’ diye buyurmuşlar…

Affedersiniz ama bendenizin naçizane fikri odur ki isabet eylemişler… Üstelik bir de estağfurullah demeyi de unutmayalım…

Hatta isabet ettiklerine inanıyorum değil, etiğini bildiğimi zannediyorum, diyelim...

Dahası, hani kaderin cilvesi ya da rahmetli dedemin, rahmetli babamla tavla oynadığı zaman dediği gibi ‘gönül, zevzektir umar!’ icabı, bir baktınız başkanlık gelebildi Türkiye’ye; işte geldiği an, gün hadi bir-iki gün dinlenme payı verelim, zat-ı âlilerinin istifa etmesinin, kendileri için en #hayırlısı olacağını da söylersem?

Şimdi, zat-ı âlileri, ederler-etmezler, ayrı konu; ama tekrar ediyoruz meselenin aslının yani başta kendileri için en #hayırlısının, istifa etmeleri olduğunu, müsaadeleriniz ile arz edelim…

Efendim, bu satırları, şehrin sirkinden kaçmış fil yavrusunun, kafasını aniden evinizin penceresinden içeri soktuğu an, yüzünüzün alacağı gibi bir ifadeyle okuduğunuzu tahmin etiğimden, uzatmayacağım…

Meseleyi şöyle, anlatmaya çalışalım…

Bakın, 1. Cihan Harbi ertesinde, dünya finans odakları, ülkelere zorla-ceben-hile ile satmak istediklerini dayatırlardı… Hoş, o zamanın ölçü, ölçüt (kıstas) ve hacimleriyle bugünküler arasında kıyaslanamayacak kadar fark vardı ya, o da başka...

2. Cihan Harbi sonrası dönemde, aynı dünya finans odakları, kurdukları -kurdurdukları ülkelerin başına getirdikleri - getirttikleri diktatörleri sayesinde (silah, yol, araba lastiği, araba, araba satın alınabilmesi için kredi sistemi, bu arabalar için petroldü vs) satmak istediklerini, satarlardı...

Bir şeyi satmak için önce satacağın ürünün ihtiyacını piyasada yaratacaksın ilkesi ortaya atıldı, yaratıldı hatta PR'da bu öğretildi...

1991'e doğru gelirken, dünyanın ahval ve şeraiti nasıl bir durumdaydı? Ona bakalım…

Dünya, ister istemez bir denge unsuru olmuş SSCB sayesinde, tutturmuş gidiyordu…

Batı Bloğu dediğimiz ülkelerin bu (Doğu bloğu - Sovyet) ülkelere imrenmemeleri için, dünya finans odakları, batı sistemini sempatik gösterme zorundaydılar...

"Müreffeh, insan gibi bir yaşamı, ille SOL değil SAĞ dünyada da bulabilirsiniz'' diyebilmek için... Artık sosyal haklar, sübvansiyonlar, işçi-çalışma şartlarında iyileşmeler gırla!

Ve böylece burjuva demokrasisi moda oldu, sakın şaşırmayın, başta kapitalist dünyanın çıkarınaydı bu... Zira finans çevreleri, işçi-emekçi kitlelerini, bu sosyal şartlar sayesinde kendilerine bağlayabiliyordu; yoksa işler çığından çıkar ve sosyalizm istiyoruz sevdasına artı değer yaratacak, üretecek yani çalıştıracakları kimseyi bulamazlardı.

Bu kazanılmış, o ‘verilmemiş de söke-söker kotarılmış (!)’ haklar için, emekçiler ve işçiler, kendi mücadeleleri sayesinde olduğunu söyleyerek pay çıkarıyorlardı…

Tamamen haksız sayılmazlardı ama mesele sadece böyle değildi… Egemenlerin, sosyal hakları vermeye kendilerini mecbur hissetmeleri de, tabi dolaylı olarak işçi-emekçilerin başarısıydı da… İnkâr edilmezdi ama sadece onların başarısı değildi…

Bu arada egemenler de işçi-emekçilerin övünmelerine bakarak ''tabi, tabi, tabi, tabi'' diyor ve kıs-kıs gülerek varsın öyle zannetsinler, daha iyi, önemli olan kazancımızın ilelebet sürmesi diye avuçlarını ovuşturuyorlardı. 

Böyle bir dönemde demokrasi yönetimleri vitrine sürülmeliydi... Sürdüler de... Ancak biraz beklemek gerekiyordu, insanlar bu yeni (demokrasi) oyuncakla bir güzel oynasalardı biraz... 

Bu arada, için-için, SSCB'nin yıkılışı için de çalışılıyordu... SSCB (Gorbaçov yüzünden, zamanından çok önce yıkıldığı için hazırlıksız yakalandılar ve ceremesini uzun zaman çektiler ama) nihayet, bir gün yıkıldı işte... 

 

Şimdi yeni, bir dönem başlıyordu, yepyeni!

 

Yeni, çünkü artık denge unsuru yani SSCB kalmadığı için, zamanında ne kadar sosyal haklar verilmişse, şimdi teker-teker, geri alınıyordu; ne kadar azgın, zalim çalıştırma yöntemi zapt edilmiş ise, artık yaylarından boşalarak, arsızca işlemeye başlıyorlardı. 

 

Ne kadar ertelenmiş veya zapturapt altına alınmış gasp, işgal, el koyma, şiddet tatbiki vs projesi varsa, artık engel tanımadan hayata geçiyordu... 

 

Ama ne de olsa, günler gelmiş, devranlar dönmüş, köprünün altından nice sular akmış olduğu için; eskisi gibi ülkelerin başına bildik diktatörler geçemezdi artık, kitleler kaldıramazlardı. O zaman kaldırabileceği tarzda, muhatap alınacak tek kişiden oluşan idare tarzı olmalıydı…  

 

Bunun için demokrasi oynamaya alışmış ülkelerin başına, diktatörler değil, kâğıt üzerinde halkın seçtiği, başkanların olması gerekti… Kısaca başkanlık sistemleri gerekiyordu…  

 

Yeni Hamam’da yine tas ama yenilenmişiyle yıkanmak

 

Kısaca, ta, yüzyıl öncesinden, asıl amacın hiç değişmediği yani istedikleri malları rahatça ülkelere satabilmek içindi tüm bu başkanlık sistemleri… Yalnız tabii, tamamen yeni yani çağdaş yöntemler, kör gözüme-gözüme değil… Uygarca, gülümseyerek… 

Artık, parlamentolarla muhatap olup, zaman, enerji, üstelik para kaybetmeye sabır da yoktu... 

Dolayısıyla, bir ülkede başkanlık sistemini, hayatının adeta birincil amacıymışçasına, isteyen birileri varsa; inanın bu aslında evet aslında, hiç de kendileri için olmayacaktır... 

Affedersiniz ama burada hemfikirdik ve hemfikiriz 

Ha, yeni sistemi ihtirasla isteyenlerin; bunu, tabii ki, hayli sıkışmış olan kendi hayatlarının, tek ve mutlak çıkış yolu olarak görüyor olabilirler, dünyanın farklı ülkelerinin, siyasileri. Zaten, onların bu değişikliği, böyle görüp-hissetmeleri için, aynı odakların, gerekli hazırlığı yapmış olmaları gerekiyordur. Yapılmıştır da... 

Başka bir deyişle, dünyanın hangi ülkesinin, hangi siyasetçisi, başkanlık sistemini, içinde olan çıkmazdan çıkabilmek için yegâne çare olarak gördüğü için istediği sanılsa da, bu bir aldatıcı görüntüdür... Zira çıkmaya çalıştığı o çıkmaza girmesi zaten, iradesiyle olmamıştır.   

Dolayısıyla görüntüye aldanmamak gerekiyor… 

Bugün, hangi ülkenin, hangi iktidardaki siyasetçisi, başkanlık sistemini tutkuyla istiyor gözüküyorsa da; bugün ona muhalefette olanlar eğer iktidarda olsalardı, inanın aynı aşk ve ihtirasla, bu sefer onlar başkanlık sistemini istiyor konumunda olacaklardı 

İyi hafta sonları...

 

Yazarın Diğer Yazıları

16'ncı Altın Kayısı Festivali'nde Türk asıllı yönetmen ve Türkçe filmler de ödül aldı

Ermenistan Başbakanlığın ödülü, bizim ‘GAIFF Sinema’yı Kalkındırma Platformu’, Ermenistan’dan Datev Hagopyan’ın ‘Tagart (Tuzak)’ filmine takdim edildi…

Ve "iyi ki var" dediğimiz 16'ncı Yerevan Altın Kayısı Film Festivali'nin sonuna geldik...

Güzel, eğlenceli, değişik yani yeknesaklıktan kurtaran ama belirli bir düzene ve disipline alışkın özellikle yabancı konuklar için biraz yorucu ve yıpratıcı ama ‘araziye uymaya çalışıyor’ insanlar, ne de olsa kayısı ülkesi… 

‘Azerbaycan Filmi’ derken

İnsanlığın unuttuğu ulvi değerleri, günümüzde inatla yaşatan Malakanlar!