02 Ocak 2017

Terör dedikleri gudubet

Can güvenliğinin olmadığı bir ülkede mutluluktan, huzurdan söz edilebilir mi?

2017’ye ne umutlarla, ne heveslerle girmiştik. Herkes canı yürekten dileklerde, sağlık, huzur, mutluluk içeren temennilerde bulunmuştu. Bir günlüğüne bile olsa hayattan tad almaya çalışmıştık. Fakat bu sefahat kısa sürdü. Yine hiç ummadığımız bir anda can evimizden vurulduk.

Artık zincirleme yas tutuyoruz.

Bir yara kapanmadan diğer yara açılıyor. Hayatlarımız pamuk ipliğine bağlı. Hiçbir yer güvenli değil. Terör istediği her yere sızabileceğini gösterdi. Korku ve dehşet saldıkça beddua etmekten, lanet yağdırmaktan başka bir hal çaresi bırakmadı. Gerçekten bırakmadı mı? Bir kuru ilençli sözden mi ibaret isyanınız?  Bu karanlık çukura nasıl yuvarlandık? Türkiye’nin hal ve gidişatı vizyondan kalkmayan bir korku filmine ne zaman dönüştü?

Bu haliyle Batı’daki ülkelerin salt barbarlık, vahşet ve kaosla adından söz ettiği tipik bir

Ortadoğu ülkesinin çehresine büründü Türkiye. Her temenninin boşa çıktığı bir ülke burası.  İlk harfi terörün t’siyle başlıyor.

Saldırıların sayısı ve dozu arttıkça yükselen isyan ve kınama sesleri yerini koyu bir çaresizliğe, sürekli endişeye bıraktı. Şaşkınlıktan ötede bir yerdeyiz. Nutkumuz tutuldu, dilimiz lal oldu. Aslında güneydoğu illerinin otuz yıldır yaşadığı vahşeti kentsoylular tecrübe ediyor artık. Teröre uzaktan değil, ta yanı başından bakıyorlar.

Hiç tanımadığımız insanların başına gelen bir talihsizlik değil artık terör. Her an bizim de başımıza çökebilecek bir kabus. Azrail gibi peşimizde dolaşan bir gölge. Sokakta etrafı şüpheci bakışlarla süzmeden rahat rahat yürüyemeyeceğimiz anlamına geliyor. Arkadaşlarımızla bir lokantada ağız tadıyla yemeğimizi yiyemeyeceğimizi söylüyor bize. Unutulmuş bir çanta, şüpheli bir şahıs gördüğümüzde bomba patlayacak endişesiyle kelle koltukta yaşamaya mahkum edildiğimizi ilan ediyor. Trafik canavarı gibi soyutlaştırılmasına karşın ensemizde her an soluğunu hissettiriyor. Sizin canınızı ne zaman istersem alırım demek istiyor.

Terörün iki  hedefi var: savaşan unsurlar (ordu, polis vs.) ve savaşmayan unsurlar (sivil halk) NATO terörizmi şiddetin ve gücün “yasadışı” kullanımı olarak tanımlıyor. Potter Stewart onu tarif edemem ama gördüğümde bilirim, demiş. Biz de artık onu yüz metre öteden tanır hale geldik, kelimelere dökemiyoruz ama ne menem bir şey olduğunu biliyoruz. Her defasında dehşete düşüyoruz, elimiz kolumuz daha çok bağlanıyor, suçlulara lanet yağdırıyoruz, ihmalkarlara sitem ediyoruz, ölülerimize ağlıyoruz ve mütemadiyen yas tutuyoruz.

Yas ingilizcede bereavement demek. Berefian’dan  türetilmiş bir kelime bu. Berefian “çalmak” anlamına geliyor. Sevdiklerimizi kaybettiğimiz zaman onların bizden çalındığı hissine kapılırız, haksızlığa uğradığımızı düşünmemizin sebebi budur. Halbuki terör kader değildir. Terör hayatın olağan akışına hunharca müdahale edilmesidir.

Terörizmin temel amacı teröristlerin birer seri katil gibi masum insanları katletmesinden ibaret değil elbette. Terörist, örgütünün hedeflerinin haklılığına, eylemlerinin meşruluğuna ve elzemliliğine o kadar inanır ki, uğrunda gözünü kırpmadan her şeyi yaptığı fikirlerinin kölesi haline gelmiştir. O, aslında bir birey değildir, yaşayan bir ölüdür. Örgütünün yüce zannettiği amaçları uğruna kendi öz kimliğinden vazgeçmiş, kurulu düzenini terk etmiş, kendi canını bile hiçe saymış bir robottur artık. Ve asıl soru şudur: Bizlerin yaşamı onların eline mi bırakılacaktır? Hükümet hiçbir şey yapmadan öylece duracak mıdır? Terörle mücadele planı ne olacaktır?

Terörizmle mücadelede kontrol altına alma, etkisizleştirme, yok etme temel bir süreçtir. Peki, her şey olup bittikten sonra harekete geçmektense istihbaratları doğru ve vaktinde değerlendirmek, güvenlik zaaflarının önüne geçmek neden mümkün olamıyor? Lanet yağdırmak biraz olsun acıyı alır belki. Ancak bir yumak gibi günden güne büyüyen terör saldırıları karşısında etkili ve kalıcı bir çözümün ne olacağına dair fikir yürütmek, çalışmalarda bulunmak için kolların bir an önce sıvanması gerekiyor.

Terör örgütlerinin varlıklarını başka ülkelerin gizli desteği ve silah, uyuşturucu, kadın ticaretiyle sürdürdükleri artık herkesçe biliniyor. Devlet destekli terörizm literatürde yer alan bir kavram.  Açıkça savaş açmak yerine o ülkeyi içten içe zayıflatmayı, itibarsızlaştırmayı hatta çökertmeyi planlayan ülkeler terör örgütlerine lojistik, finansman, eğitim, silah desteği sağlıyor. Bu nedenle, terör örgütlerinin kökünü kurutmak günden güne zorlaşıyor, mevcut yöntemlere karşı tedbir aldıklarını da hesaba katarsak terör örgütünü topyekun ortadan kaldırmaya yönelik uygulamaların güvenlik önlemi almaktan öteye gitmesi şart!

Terör örgütleri eskiden basit bir hiyerarşik yapıya sahipti, ancak günümüzde daha komplike bir yönetim yapısına sahipler. Terörist ideolojileri de politik bir çerçeveden dini hedeflere dayalı bir anlayışa doğru yön değiştirmiştir. Politik ideolojiye sahip terör örgütlerinin hedefi savaşan unsurlara, yani ordu mensuplarına, polislere vesaire yönelik iken dini özelliklere sahip terör örgütleri daha ziyade rastgele kişileri hedef almaktadır. Artık terör örgütleri sadece belli bir bölgede eylemde bulunmuyorlar, dünyanın her yerinde saldırıya geçebiliyor.

Soru basit: Can güvenliğinin olmadığı bir ülkede mutluluktan, huzurdan söz edilebilir mi?

Bize artık çözüm gerek. Kuru kuru vaatten, gözyaşlarıyla bezenmiş taziyeden, ulusal yas ilan edip bayrakları yarıya indirmekten, şehit maaşı bağlamaktan bahsetmiyorum. Bize artık çözüm gerek.

Çünkü cana kasteden, kan ve ölüm üzerine inşa edilen hiçbir ideoloji, din ve örgüt kabul edilemez. Sebeb-i varlıkları ne olursa olsun.

@NarDogu

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

"
"