05 Ocak 2013

Popüler Kültürün Tarihi

\'Tüketim faktörünüz nedir?\' Jared Diamond New York Times’ta yayımlanan 2008 tarihli yazısında böyle sorar ve 32 rakamının öneminden bahseder.

“Tüketim faktörünüz nedir?” Jared Diamond New York Times’ta yayımlanan 2008 tarihli yazısında böyle sorar ve 32 rakamının öneminden bahseder. Çünkü gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında kaynakların tüketilmesi açısından 32 kat fark vardır. ABD, Kanada, Batı Avrupa, Japonya ve Avustralya toplamda dünyanın geri kalanından tam 32 kat fazla tüketmektedir. Tüketim psikolojisini belirleyenlerden biri de aslında popüler kültür ve hayatımıza etkileri.

Kültür endüstrisi ve tüketim toplumu üzerine ilk sistematik çalışmaları gerçekleştiren Max Horkheimer, Thedor W. Adorno, Herbert Mercuse’dan bu yana hem Fordist üretim mekanizmalarının yaygınlaşması hem kitlesel iletişim araçlarının artan baskısı sonucunda insanoğlu popüler kültürün esaretinde homo- consumens, yani tüketen insana dönüşmüştür.

Yeni yıla başladığımız, geçmişin dökümünü yaptığımız, umut ve beklentilerle dolu bir geleceğe kendimizi hazırladığımız şu günlerde eşyadan duyguya tüketim alışkanlıklarımızı da gözden geçirmeliyiz. Dr. Ata Özdemirci’nin Beta Yayınları’ndan çıkan “Popüler Kültür, Tüketim Psikolojisi ve İmaj Yönetimi” adlı kitabı hem “Yeni Dünya Düzeni” hakkında derli toplu bir dağarcığı hem markalar düzeyinde imaj araştırmalarını hem de  Türkiye’deki “Popüler Kültür”ün  1950-1980 arasındaki değişimi ve gelişimini içeren önemli bir kaynak.

Popüler kültürün de yönlendirdiği ve desteklediği aşırı tüketimin kaynağında narsizm, dürtü kontrolü eksikliği ve materyalist değerlere aşırı bağlılık gibi psikolojik faktörler yatıyor. İhtiyaç fazlası tüketimin belirlediği kimlikler, algılar, yargılar meta kültürüne katılan atomlaşmış, manipüle edilmiş bir kitle doğurdu. Bu yeni kültür  aslında “kültür” olmayan bir kültür. Çünkü kültürel değerler arasındaki ayrım artık belirsizleşti, estetik yargıların yerini tüketim kaygıları aldı. Değişmiş olan, bu anlamda, aslında gerçeklik değil, bizim gerçeklik konusundaki algılayışımız. Peki, hakir gördüğümüz popüler kültür bizi, hayatlarımızı, toplumsal yapıyı nasıl etkiliyor?

Halen Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalında öğretim görevlisi olan Dr. Ata Özdemirci popüler kültürü, tüketim alışkanlıklarımızı, herşeyin bir metaya dönüştüğü günümüzde gittikçe önem kazanan imaj yönetimini çeşitli markalar üzerinden incelemiş, 1950-1980 Türkiye’sinin popüler kültür haritasını çıkartmış, gündelik hayatın nasıl estetize edildiği üzerine detaylı bir inceleme sunmuş. Sadece yönetici adaylarının ya da iş dünyasındakilerin değil herkesin okuması gereken bir çalışmaya imza atmış.

Popüler kültürü, tarihsel ve entelektüel köklerinden bağımsız olarak ele alan ve "basit beğenilerin kültürü" olarak tanımlayan üstten bakışın tam tersine, yakın tarihi anlamak ve çözümlemek için oldukça kıymetli bir analiz aracı olarak kabul ettiğini ifade eden A. Özdemirci şöyle ekliyor: “Örneğin, Sana’nın annesinin 1950 ile 1980 arasında geçirdiği evrim bile tek başına pek çok şeyi anlatmakta. 1950’lerdeki Amerikan etkisini, Marilyn Monroe’nun ölümünden sonra sarışın kadın devrinin bitişini, 1960’lardaki içe kapanmayı ve 1970’lerdeki değişimle birlikte doğal ve halktan biri olmanın vurgulanışını bu anneyi izleyerek görebilmekteyiz. 50’lerin sonunda James Dean’e benzer bir modelin elindeki Samsun sigara, 1960 darbesinin hemen ardından milli ve yerli olmanın öne çıkışı, kadının 1970’lerin ortalarına kadar ya “iyi bir eş bulması gereken genç kız” ya da “anne” olarak sunulması, 68 kuşağının, Pink Floyd’un, Beatles’ın toplumdaki izleri gibi pek çok göstergeyi doğrudan reklamlar ortaya koymuş. “

Popüler kültürün geçiciliğini tasdikleyen ancak önemsiz olmadığını vurgulayan Ata Özdemirci’nin bu kıymetli çalışması hem yakın tarihimizi hem bugünümüzü farklı bir okumayla anlamamız açısından 2013’te okunacak kitaplar listenizde mutlaka yer almalı.

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

"
"