21 Kasım 2012

Ölüyü gömmek

Savaş bir gün biterse kendimize şu soruyu sormalıyız, der Cesare Pavese. “ Peki ya ölüleri ne yapacağız?..

 

Savaş bir gün biterse kendimize şu soruyu sormalıyız, der Cesare Pavese. “ Peki ya ölüleri ne yapacağız? Neden öldüler?”
 
Ölüleri gömme yüzyıllardan beri insanoğlu için farklı şekillerle de olsa süregelen ve olağan bir gelenek. Çanakkale’nin Biga ilçesine bağlı Kemer köyündeki antik Parion kenti, binlerce yıl önce yapılan ölü gömme tekniklerine ışık tutuyor. Kremasyon adı verilen yakarak gömme tekniği Helenistik ve Klasik dönemde sıkça başvurulan bir yöntem. Kömür haline gelen kemikler bir kaba konularak toprağa bırakılıyor, Frigya’da ise ölüler kayalara oyulmuş mezarlıklara gömülürmüş. 
 
Antik Yunan’da ise ölülere “Toprağın İnsanları” adı verilirdi. Helenistik dönem öncesi ölüleri yatıştırmak için onlara insanlar kurban edilirdi.  Klasik devirde ise ölüleri ata ruhları kabul edip ya her birine saygı gösterileri düzenlenirdi ya da her çeşit illetin ve afetin kaynağı addedilen ölülerin hortlamalarından korkulurdu. Peki ya savaşta ölenler gömülmek istemezse ne yapacağız?
 
Devlet Tiyatrolarında sahnelenen Irwin Shaw imzalı“ Ölüleri Gömün”,  2011’de  “Yılın Oyunu”, aynı oyundaki çalışmalarıyla Behlüldane Tor “Yılın Sahne Tasarımcısı”; Yakup Çartık “Yılın Işık Tasarımcısı” ödüllerini aldı. Oyun bu sezonda da sahnelenmeye devam ediyor.
 
Ölüleri Gömün, emir- itaat zincirini ölürken değil, gömülürken kırmaya çalışan askerlerin mücadelesini anlatan ironik bir oyun. Savaş yorgunu dünyamızda toprağın ölüleri kabul etmediği, ölülerin de artık gömülmek istemediği bir düzende modern bireyin, tek varoluş amacı kabul ettiği savaşma kültüründen nasıl sıyrılacağına dair yeniden düşünmemize olanak sağlayan oyunu Irwin Shaw,  henüz 23 yaşındayken yazmış. “Ölüleri Gömün” tipik bir ekspresyonist drama örneği. 
 
Coşkun Büktel çevirisiyle Şakir Gürzumar yönetiminde sahnelenen oyun epey kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip. Musa Uzunlar, Civan Canova, Erdal Bilingen, Salih Dündar Müftüoğlu’nun oyunculukları tartışılmaz. Fakat askerlerin ve öteki oyuncuların monologları oyunun ritmini düşürmüş. Yavaşlamanın oyunculuklardan ziyade, metinden kaynaklandığı, kötü çevirinin oyunu gölgelediği kanaatindeyim. 
 
Behlüldane Tor, savaşın soğukluğuna uygun olarak dekorda gri metal kullanmış. Sahnenin ortası gömülmeyi bekleyen ölüler için yan yana kazılmış mezarlardan oluşuyor, sağ ve sol taraf sokak, merdivenlerle çıkılan üst platform ise ordu ve kiliseyi temsil ediyor. Behlüldane Tor’un dekoru rollerin statülerine uygun olarak tasarlanmış adeta. Mezarlığı simgeleyen boşluklar askerlerin inip çıkmasına imkân veriyor, oyunun sonunda metalden yapılmış mezarlıklar yekpare biçimde kaldırıldığında haç simgesinin ortaya çıkması savaşı kutsayan kiliseye atıfta bulunuyor. 
 
Kamu hizmeti, güvenlik, demokratik gözetim gibi söylemlerle meşruiyet kazanan ordunun,  manevi değerler söz konusu olduğunda nasıl da işlevsizleştiğini, güdük kaldığını, görmek mümkün oyunda.
 
Öyle ki aslında her şeyin öldürmeye hizmet ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Örneğin; psikoloji, askerî psikoloji adlı bir alt dala sahip. Askeri psikoloğun görevi, askere gitmek istemeyen, ateş etmekten korkan askerleri savaş alanına geri göndermek, onları öldürmeye alıştırmak. Askerî psikolojinin görevi ise ordunun ve askerlerin nasıl daha etkin çalışacağına,  yani bir insanın ötekini nasıl gözünü kırpmadan, hiç düşünmeden öldüreceğine, akabinde kendini ve mensubu olduğu orduyu sorgulamaksızın hayatını nasıl devam ettireceğine dair araştırma yapmak.
 
Savaşlar, ölüler toprağa gömülüp unutulduktan sonra kazanılır.
 
Ölülerin şehitlik mertebesine yükseldiği savıyla ölümü yücelten iktidar, aslında ölüler üzerinden bile ayrımcılık yapıyor. Güç odaklı her türlü yaklaşım bizim ölülerimiz kahraman, sizin ölüleriniz terörist diyor. İç savaşlarda aynı ülkenin insanları yaşamını yitirirken ölüler savaş ideolojisi üzerinden sınıflandırılıyor. Savaşın da bir tüketim nesnesi haline geldiği günümüzde dünyanın en gelişkin endüstrisinin silah olduğunu düşünürsek dünyanın en kârlı işinin insan öldürmek olduğu sonucunu çıkarabiliriz pekâlâ.
 
Peki, yaşamını toprağa teslim etmiş bir ölü gömülmek istemeyip bu gidişata dur derse ne olur? Ölümün sessizliği yaşamın gürültüsünü bastırmaya mı başladı yoksa?  Bir yanda gömülmüş ölüler, bir yanda gömülmemiş ölüler… Bir de ölüleri için ölmeye yatanlar… 
 
Terör fakir ve güçsüzün savaşı, savaş ise zengin ve güçlünün terörüdür, der Peter Ustinov. Dünya,  savaşı kutsayan- terörü lanetleyen ikircikli ve tuhaf bir dille konuşmaya başladı. Ölüleri gömmekle unutabilecek miyiz acılarımızı, görmezden gelebilecek miyiz savaşın kanlı yüzünü, yok sayabilecek miyiz? 
 

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

"
"