Bilenler bilir, bir anda koltuğunun altına alırdı insanı, pırıl pırıl gözlerle bakardı, sımsıkı sarılırdı, sanki kırk yıldır tanışıyormuşsunuz gibi, sanki uzak yoldan bir akrabanız gelmiş de aileniz tamamlanmış gibi, sanki asla yalnız kalmayacakmışsınız gibi…
Benim birkaç defa sohbet etme fırsatım (şansım) oldu, ancak bazı insanları tanımak için bir ömür gerekmez; birlikte geçirilmiş uzun senelere, güvenilirlik imtihanlarına, dürüstlük sınamalarına lüzum kalmaz. İçi dışı bir olanlar bir bakışta belli eder yüreğinin genişliğini. Samimiyetleri kuşatıcıdır, sarıp sarmalar; sözleri yüreklendiricidir, umut saçar; kalbiniz hemen ısınır, sevmek için en ufak bir şüphe duymazsınız. Bilirsiniz ki böyle insanlardan kimseye zarar gelmez, onlar karıncayı bile incitmez, hem merttirler hem kırılgan. Varlıkları şifadır, incitmemek gerekir, yaşatmak gerekir.
Ancak onu yaşatmadılar, Hrant Dink 19 Ocak 2007’de öldürüldü. Ancak diğerleri gibi aslında o da bir faili meçhul değildi, faili belliydi. Faili dava sürecini inatla uzatarak ağır aksak işleyen hukuktu, katillerin arkasındaki büyük gücün ortaya çıkmasını engellemek adında bin dereden su getiren bürokrasiydi, Hrant Dink’i Türk düşmanı olarak göstermeye çalışanlardı, vatansever görünümlü ırkçılardı ve her birinin korkaklıkları, bencillikleri, sevgisizlikleri, çürümüş kalpleriydi.
Çünkü dile getirilemeyeni haykırmak, saklı kalanı kazımak, hakikati ete kemiğe büründürmek ve canı pahasına ortaya koymak, herkesi kucaklamak, herkese kulak verebilmek, herkese sesiyle, bakışıyla, kelimeleriyle dokunabilmek için Hrant Dink olmak gerekir.
“Türkler Ermenilerin, Ermeniler Türklerin doktoru, başka çare yok” demişti. İşte bu yüzden iyileşemiyoruz, önyargılarla boğuşulduğu, hâlâ eski davalar güdüldüğü, sevmekten çok nefret etmeye yatkın hâle gelindiği için. Kendine benzettiğine sesini çıkarmayan, benzetemediğini ise ezip geçen bir zihniyete hapis olunduğu için. İşte bu yüzden Hrant Dink gibi herkesi evvela kendiyle yüzleşmeye çağıranların yatağında eceliyle ölmesi nadirattandır, hatta vaki değildir.
Şimdi diyorlar ki 28 Eylül 2015’te Gökçeada Rum Ortaokulu ve lisesi eğitime başladı. Kamp Armen’in tapusu 27 Ekim 2015’te Gedik Paşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’na iade edildi. Mardin Protestan Kilisesi 7 Kasım 2015’de yeniden açıldı. Yeşilköy’de Süryani Kilisesi’nin yapımına 4 Ocak 2015’de izin verileceği açıklandı. İyi güzel de Hrant Dink davası ne oldu? Neden adalet yerini bulmadı? Ya toplumun çoğunluğu nezdinde Türk düşmanı ilân edilen Hrant Dink’in itibarı?
Dokuz sene önce bir arada kardeşçe yaşama umudunu bir kez daha tüketmek istediler. Binlerce kişi Hrant oldu, Ermeni oldu, sebeb-i hikmetini anlamak işlerine gelmediğinden en iyi bildikleri şeyi yaptılar; dışladılar, vatan haini ilan ettiler, düşman bildiler bizi. Varsın öyle bilsinler. Bir gün utanacaklar.
Meşhur yönetmen Ingmar Bergman’a sormuşlar. “Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak?” Bergman “ Utanç” diye yanıtlamış, “Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir.”
Bugün 19 Ocak. Bugün herkes payına düşen utancı yaşamalı.
@NarDogu