İnsan avı, bazı basmakalıp sahnelerine rağmen güçlü senaryo ve titiz kurgusu, başarılı oyunculukları, Batı'nın İslamofobisini sıkı bir eleştireye tabii tutmasıyla ön plana çıkan eli yüzü düzgün bir film. Başrolde Philip Seymour Hoffman olması bile sezonun iyileri arasında yer alan bu filmi görmek için yeterli.
Batı, sinema aracılığıyla zaman zaman günah çıkarır, aynaya bakmaya davet ederek bireysel arınma aracı olarak kullanır filmlerini. İnsan avı, İslam âlemini bir grup terörist örgütten ibaret gören, her Müslümana olası terörist muamelesinde bulunan hükümran bakış açısını dinsel arketipleri çok fazla kullanmadan, Hristiyanlık ile Müslümanlık kıyaslamasına gitmeden irdeliyor. İslamî öğretinin kan ve zulümle, terörün islami gelenekle bağdaşmadığının altını çiziyor, gözümüze sokmadan, bilirkişi havasına bürünmeden, fazla estetize etmeden. Film, gücünü abartısızlığından, sesini fazla yükseltmemesinden, doğru yolu kafamıza kakmak yerine kendi irademizle bulmamızı sağlamasından alıyor. Bu yönüyle tipik Hollywood filmlerinden ayrılıyor, seyirciyi gereksiz aksiyon sahneleriyle oyalamıyor, basmakalıp repliklerle tekrara düşmüyor, Ortadoğu'yu anlatma gayretine dersine fazla çalışmadan düşen sabık filmler gibi şiddet sahnelerine yer vererek duygu sömürüsü yapmıyor.
İstihbarat teşkilâtlarının rekabetini de gözler önüne seren film, istihbarat ajanlarının kendi insanlıkdışı uygulamalarını dünyayı daha güvenilir bir yer hâline getirme şiarıyla nasıl aklileştirdiklerini, şahsi muhakame yetisinden yoksun oluşlarına da değiniyor. Daha çok demokrasi, daha güvenli bir dünya, daha mutlu bir azınlık için insanların nasıl kurban edildiğini, filler tepişirken çimenlerin nasıl ezildiğini anlama fırsatı sunuyor seyirciye. İyiler ve kötüler ayrımına gitmeden, kimlerin aslında kazanan ve kaybeden, av ve avcı, mağdur ve haklı olduğunu sorgulamamızı sağlıyor.
Eski Hamburg'ta gerçekleştirilen çekimlerde şehrin mimarisi ne Batı'yı yansıtıyor ne Doğu'yu, ikisi arasında kalmışlığı, kıyasıya rekabet ve mücadeleyi, kısacası karakterlerin arafta olma hâlini betimliyor adeta.
John La Carre'nin romanları birkaç kez sinemaya uyarlandı. (The Spy Who Came in from The Cold ya da Tinker Tailor Soldier Spy gibi) Sinemalarda İnsan Avı adıyla gösterime giren A Most Wanted Man de yazarın romanlarından biri. Film, Guantanamo Hapishanesi'nde beş yıl boyunca işkence göre Murat Kurnaz'ın yaşadıklarını akla getiriyor. 11 Eylül'den sonra İslam hakkında daha fazla bilgi edinmek için Pakistan'a gitmiş, henüz 19 yaşındayken. Fidyeciler tarafından kaçırılıp Amerikan güçlerine 3 bin dolara satılmış. M. Kurnaz Deutsche Well'den Diana Fong ve Başak Demir'e verdiği röportajda" Uluslararası Af Örgütü’nün verilerine göre dünya genelinde insanların işkence gördükleri 22 gizli tutuklu kampı bulunuyor. Guantanamo, sadece onlar arasında ünlü olanlardan biri. Ben de insanlara orada neler olup bittiğini anlatıyorum. Yaşananların unutulmaması için bu, yapabileceğim en küçük şey" demiş.
İnsan Avı'nda terörist şüphesiyle peşine düşülen, annesi Çeçen babası Rus olan Issa Karpov adlı karakterin Rusya'da kaldığı hapishanede neler yaşadığına hemen hemen hiç değinilmemiş, vahşetin boyutunu Issa'nın avukatına şiddet gördüğünü ispatlamak için sırtını göstermesiyle anlıyoruz sadece. Filmin sonunda Issa 'nın akibeti de yine seyircinin tahminine bırakılmış.
Hollandalı yönetmen Anton Corbjin casus filmlerine özgü soğuk renkleri tercih etmiş. Filmin temposunun diğer casus filmlerine nazaran oldukça yavaş olması filmin bir başka dikkat çeken yönü.
İnsan avı önyargıları ve beklentileri gözden geçirmek için çok yönlü bir fırsat. Sanatın dünyayı değiştirebileceğine inananlar için elbette.
@pinardogu