Bize kadınlığın nasıl olması gerektiğini söylüyorlar. Anamızın karnından çıkıp da musalla taşına yatırılıncaya kadar yaşamımızın her gününü kendi koydukları ahlâk yasalarıyla tayin ediyorlar. Adab-ı muaşeret kurallarından en sığ ve katı ahlâki yaptırımlara varıncaya dek tek taraflı bakışla kuşatıyorlar bizi. Kadının bedenini arzu nesnesi kabul edip aklını küçümsüyor, iradesini hiçe sayıyorlar.
Ahlâk, çıplaklığın eril okumasından başka bir şey değil maalesef. Ahlâkın bu kısır, sınırlı ve dar okumasının müsebbipleri kimler peki? Sadece belli bir kesimi günah keçisi ilan edip kestirip atıyor muyuz cevaben? Sadece erkekler mi diyoruz aynalarla çelişerek? Bizim kendimize bakışımız hangi yerleşik arketiplerin tahakkümü altında?
Toplum içinde yüksek sesle kahkaha atmak, hamileliğin ilerleyen aylarında sokağa çıkmamak, hatta kadının sünnet edilmesine varıncaya dek bugün dile getirilen, belki yakın gelecekte yasalaşma ihtimalini akla getiren, içimizi kemiren, haliyle şüpheye düşmemize sebebiyet veren bu tür söylemler sadece belli bir zihniyetin yaygın söylemi mi yoksa eril zihniyetin müşterek algısının farklı şekillerde yansımaları mı?
Aslında kadın bedeni üzerinden biçimlenen bu yargılar, sadece belli bir yaşam modelini hayat geçirmeye ve yaygınlaştırmaya çalışan bir zihniyetin değil, her erkeğin kadına gizliden gizliye bakışını ifade etmiyor mu? Erkekler, hangi ideolojiye sahip olursa olsun, toplumda yüzyıllardır kök salmış, kulaktan dolma, önyargılı değerlendirmelerle kadını ahlâklı ve ahlâksız olarak tasnif etmiyor mu? Kadını giyim kuşamından sokakta bulunma saatine kadar davranış ve söylemlerine bakarak basmakalıp yargılarla her gün mahkum etmiyor mu?
Her tür ilişki biçiminde kadınlık, kadını yok hükmünde değerlendiren erkeğin ve onun temsilini üstlendiği ahlâki normların çerçevesinde değerlendirilmiyor mu? Kadının kendi kaderini tayin hakkı var mı? Yaşamı eril algının kıskacına hapsolmuş hemcinsinin sınır koyucu bakışı tarafından düzenlenmiyor mu? Kadını aslında kendi akıl ve iradesinden muaf tutan her söylem ahlâk koyucu eril akla uydurulmaya çalışılarak aklanmıyor mu? Ne belirliyor ahlâklılık derecesini, hangi şartlar ispat ediyor ahlâksızlığı, kim nasıl karar veriyor buna? Sahteliğin, yalanın, nefretin kol gezdiği bir dünyada kim kimin ahlâkını yargılama yetkisine sahip?
Asıl sorgulanması gereken alan tam da burası değil mi? Herkesin elini taşın altına koyması gereken yer burası değil mi?
Sokakta, iş yerinde, evde, sosyal medyada kadının yaşamına hükmetme hakkını elinde bulundurduğunu sanan erkekler belli bir kesimden mi sadece? Kadının benlik algısını biçimlendiren ise erkeklerin gözündeki değerleri değil mi? Bir söylemi yargılarken aslında başka somut sebeplerle başka zamanlarda aynı algının ortağı olan erkeklere sesleniyorum.
Biz kadınlar kadınlığımızın bize geri verilmesini istiyoruz. Kimsenin bizim ahlâk bekçimiz olmasına lüzum yok. Hayatını ve kimliğini kendi iradesi, algısı ve duruşuyla belirleyen kadınlar kadın olma bilincini oluşturacak. O her fırsatta görmezden gelinen, hasta muamelesi gören ya da seks işçiliğinden başka bir mesleğe layık görülmeyen transseksüellerin, cinsel tercihinden ötürü yalnızlaştırılan lezbiyenlerin yani kimliği elinden alınan kadınların her biri kendi bilinçlerini pekâlâ kendileri oluşturacak.
Lütfen kadın olduğumuzu unutun artık! İnsan olduğumuzu, birey olduğumuzu anlayın. Biz kendi gövdemizi, kalbimizi, ruhumuzu kendimiz taşırız.
@pinardogu