Talat Paşa 29 Ağustos 1915 'te tüm illere çektiği telgrafta " Ermenilerin bulundukları mahallerden ihrâclarıyla ta‘yîn olunan menâtıka sevklerinden hükûmetce muntazar olan gâye bu unsurun hükûmet aleyhine teşebbüsât ve fa‘âliyette bulunamamalarına ve bir Ermenistan hükûmeti teşvîki hakkındaki âmâl-i milliyyelerinin (milli emellerini) tâ‘kîb edemeyecek bir hâle getirilmelerini te’mîn esâsına ma‘tûf olub (yöneliktir)” yazmıştı.
Zahrad'ın mısraları geliyor aklıma, tarihin devlet eliyle inşa edilmiş karanlığını, ıssızlığını öteleyip hakikatin kalbine yönelen mısraları. Biraz alaycı biraz kederli.
"Dört koyundular
İlkini kestiler önce
İkincisini haklarken tam
Kaçmayı denedi üçüncüsü
On metre gitmedi
Enselediler
Ben o üçüncüsünün etinden yedim
Yaşam tadı vardı”
Talat Paşa, Cemal Paşa’ya Sis Ermeni Katogikosluğunun mallarına neden el konulduğu ve Katogikos’un neden Sis’den sürüldüğü ile ilgili telgraf çekmişti, tarih 7 Ekim 1916. “... maksat Ermenilerce Kilikya’da pek büyük bir kıymet-i tarihiye ve milliyeye haiz bulunan ve güya Ermeni hükümetinin en son makarr-ı saltanatı (saltanat merkezi) olduğu ileri sürülen bu yerin vücudunu tamamıyla kaldırmaya matuftu.”
Kelimeler bazen ayırıyor, ayıklıyor, ayrıştırıyor. Kelimeler acının derecesini tayin etme, telafisinin boyutlarını hesaplama için olmazsa olmaz kabul ediliyor. "Büyük felaket" diyor Ermeniler. İster soykırım diyelim, ister tehcir ister hatalarla yüzleşme günü, senelerdir oluk oluk kanayan, kapanmayan bir yara sözkonusu. Dile gelmedikçe kalpte barınan, ruhu çürüten, geçmişi karanlıklarda bırakan bir acı. Hiçbir sorunun sözcükler birbirine değmeden, taraflar iletişime geçmeden çözülemeyeceğini anlayacağımız günler gelecek mi acaba?
Zahrad'ın Sözcükler şiiri tam da bunu anlatmıyor mu işte!
Sözcükler sözcükler - benim askerlerim sizsiniz -
Ben sizi bir bir bağrıma basarım ve tümen tümen
Ellerimle dizerim -
Ve her şeyin yoluna girdiğini gördüğümde
- Nasıl hiçbir ordu - hiçbir asker yanlış adım yürümez -
Sizi savaş alanına sürerim -
Soykırım kelimesinin isim babası Lemkin'in soykırım üzerine çalışması Yahudi Soykırımı ile değil Ermeni Soykırımı ile başlamıştır. Talat Paşa'nın öldürülmesiyle başlayan Tehlerian Davası'ndan etkilenen Lemkin filoloji eğitimini yarıda bırakıp hukuk öğrenimi gördü. Birleşmiş Milletler'in isteği üzerine hazırladığı Soykırım Sözleşmesi'ni 1915'te yaşananları vicdanen değerlendirerek hazırladı.
"Son zamanlarda vilayet dahilindeki Ermeniler ile hiçbir ayrım yapmaksızın bütün diğer Hıristiyanlar hakkında katliamlar tertip olunduğu öğrenilmektedir; Daha önceden Diyarbakır’dan sevk edilmiş olan kişiler vasıtasıyla Mardin’de, Ermenilerden ve diğer Hıristiyan ahaliden 700 kişinin geceleri şehirden harice çıkartılarak koyun gibi boğazlattırıldığı ve şimdiye kadar bu katliamlarda ölenlerin 2000 kişi tahmin olunduğu istihbar edilmiştir; ayrıca, buna hızla kesin bir sonuç verilmezse civar vilayetlerdeki Müslüman ahalinin de ayaklanarak bilumum Hıristiyanları katletmelerinden korkulduğu istihbar edilmiştir." diye yazmıştı Talat Paşa, Diyarbakır Valisi’ne çektiği telgrafta.
Bir Adamın Aklı adlı şiiri nasıldı Zahrad'ın?
Ağaca bakar - görmez ağacı - kendini görür
Yola bakar - görmez yolu - kendini görür
Yukarı bakar - yıldızlar var gökyüzünde -
Görmez - kendini görür
Ve aynaya bakar - görmez kendini -
-Selâm verir
Zahrad'ın şiiri alaycıdır, aynı zamanda ipeksi bir duyarlılığın şiiridir. Doğayı, ânı deneyimlenin, dünyaya minör bir pencereden bakıp majör algılar geliştirmenin şiiridir.
ISLAK
Ne varsa güzeldir
yuvarlak olan
kendiyle başlar çünkü
kendiyle biter
oysa öyle minnacık ki yengeç
bilmez
dünyanın yuvarlak olduğunu
Sorarsanız
ıslak der.
22 dile çevrilmiştir şiirleri. 22 dilde atar kelimelerinin kalbi. Daha insanî, daha vicdanî, daha derunî bir yaşamı çağırmanın şiiridir. İmha ve inkârın, mahrumiyet ve mağduriyetin dili yoktur onda.
19 Eylül 1930'da Mahmut Esat Bozkurt Meclis konuşmasında şöyle demişti halbukî yokeden, ayrıştıran, ötekileştiren üslubuyla: "Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler."
1915 Ermeni Soykırımı bu habîs zihniyetin sonucuydu!
Özlem adlı şiirinde dediği gibi Zahrad'ın...
Artık yoklar – ki onlarla oturup
laflayabilirdik
ve havadan sudan konuşmamıza karşın
tat alabilirdik sözden
Artık yoklar – ki onlarla susabilirdik
Artık yoklar – ki onlarla devinimsiz
tutabilirdik yolunu keşfedilmemiş bir dünyanın
kadim dostları farklı tanıyabilir
hayrete düşebilirdik birlikte
Artık yoklar – ki onlarla görebilirdik
ve artık yoklar – ki onlarla
- yadetmekten çok – yaşayabilirdik yeniden
o günleri – ki adeta gelecek zaman –
yaşamışız çoktan – yaşamışız zaten
Artık yoklar – ki onlarla ölebilirdik"
* Işığını Söndürme Sakın
Zahrad ( Zareh Yaldızcıyan)
Adam Yayınları/ Şiir Dizisi
Çeviri: Ohannes Şaşkal
173 s.