29 Temmuz 2013

Hikâye mevsimsizliği

Tomris Uyar "Hikâyede Yoğunluk" adlı makalesinde hikâye ile öykü arasında fark bulunduğunu yazar

Tomris Uyar "Hikâyede Yoğunluk" adlı makalesinde hikâye ile öykü arasında fark bulunduğunu yazar. Öyküyü geniş bir tür olarak görürken, hikâyeyi öyküsü aktarılan olay diye niteler. Şahsen böyle bir ayrım görmemekle birlikte öykünmeyi çağrıştırdığı için öykü yerine hikâye demeyi tercih ettim hep. Birlik, kısalık, yoğunluk kuralını benimsediği hikâyeleri hep açık uçlu sonlarla biter Tomris Uyar'ın... Söze boğulmuş metinleri çürük omurgalı diye niteler. Edebiyatta mühim olanı inandırıcılıkta gördüğünü dile getirmemiş miydi içtenlik ve sahicilikten ziyade? “Benim atam Reşat Nuri’dir” dememiş miydi zaten?

Hikâye zamanı enine, roman ise boyuna keser.

1995... Gece Gezen Kızları okuyorum, ardından İpek ve Bakır, sonra Yürekte Bukağı... Böyle devam ediyor Tomris Uyar okumalarım. Sevim Burak geliyor ardından, Yanık Saraylar dönemim.  Sonra " Yazmak için yaşıyorum" diyen Katherine Mansfield. Araya başka hikâyeler giriyor, başka yaşanmışlıklar.

Kafka'nın Ceza Sömürgesi, Raymond Carver'ın Sülün'ü, Gogol'un Burun'u, Dorris Dörrie'nin Çatal ve Bıçakla'sı, Ray Bradbury'nin Gülümseme'si, Marguerite Yourcenar'ın "Wang Fo Nasıl Kurtuldu?" adlı şah hikâyesi.

Büyülü Gerçekçiliğin ustalarından Carlos Fuentes... Cam Sınır, Yanık Sular'daki öyküler, ama en çok Körlerin Şarkısı'ndaki Aura, dönüp dönüp yeniden okuduğum, içimde sıralanan sayfalarını dilin uzun yatağına özenle bıraktığım, geçmişin küllerini kelimelerle karıştırdığım Aura...

Sonra Sabahattin Ali günlerim. Hasanboğuldu, Ses, Değirmen, Hanende Melek...

Sait Faik'ten Sonbahar Akşamı, Son Kuşlar, Üçüncü Mevki, Lüzumsuz Adam ama bir de Kalorifer ve Bahar, Ormanda Uyku, Bir Karpuz Sergisi...

Mahmut Şevket Esendal değeri geç fark edilen, eserlerini yaşamının son yıllarında yayımlatma imkânı bulmuş, hem Ayaşlı ve Kiracıları’nın romancısı hem de benim için Saide başta olmak üzere birbirinden kıymetli hikâyelerin yazarıdır. Saide demişken, Ziya Osman Saba’nın Neveser’ini unutmak olur mu?

Peride Celal'in Böcek'i, Nezihe Meriç'in Yandırma'sı, Ünlemleri Kökertmek'teki ahlar, eyvahlar... Selçuk Baran’dan Bahçede, Konuk Odaları, Kayalık Yoncaları.

Hikâye okumak sabır ister, özveri ister; metnin yükü yazardan okura geçer. Son rötuşları hiç bitmeyen sözcükleri sonsuz bir inanç ve karşılıksız bir kabul ile benimsemeye amade olmak gerekir. Şöyle bir kapıdan bakmak isteyenlere göre değildir hikâyeler.

Virginia Woolf'un Duvardaki İz adlı öyküsü mesela, sözcüklerini ne kadar sık ziyaret ederseniz o kadar çok çiçek açar sayfalarda... Katı Nesneler de öyle, Bir Topluluk da öyle, Kew Parkı da...

Sonra çağrışımların eşliğinde bir hikâyeden ötekine savrulursunuz. Lise yıllarımdan itibaren tüm eserlerini vecd halinde okuduğum Murathan Mungan'ın Kırk Oda'sı... Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti...

Rus Biçimciliği'nin, Amerikan Yeni Eleştiri‘nin yazarın hayatını hiçe sayan, nesnel ve sunî değerlendirme anlayışıyla değil, aksine yüreğimin katmanlarında yer bulan sezgisel ve gayet öznel bir bakışla avucumda sımsıkı tuttuğum, yazarlarını ayrı düşünemediğim hikâyeler her biri.

Yaz her birini yeniden hatırlatıyor; hafızamın bekletilmiş suyuna nasıl yansıdıklarına bakıyorum da hikâyelerde arınıyorum uzun uzun, başka türlü bir huzur bu... Yazın taçlandırdığı, umudun koyulttuğu sonsuz bir vecd. Kıpırtısızlığa, yavaşlığa özlem.

Hatıraları gölge edindiğim yaz! Güneşin ufka bağdaş kurduğu günbatımları... Yası uzun süren Haziran'ı geride bıraktık. Yangın yeri Temmuz da bitmek üzere... Bir hikâyeye tutunabiliyorsak ne iyi.  

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

"
"