11 Şubat 2015

Hamlet'in ödipal kompleksi yok muydu?

Hamlet Shakespeare olmasaydı ne kaybederdi Hamletliğinden?

Harold Bloom, Batı Kanonu adlı yapıtında Hamlet'in ödipal bir kompleksinin olmadığını ama Freud'un bir Hamlet kompleksi olduğunu hatta psikanalizin kendisinin bir Shakespeare kompleksi olduğunu yazar. Ona göre psikanalizi icat eden Shakespeare'dır, Freud ise sistemleştirmiştir.

Hamlet, Harold Bloom'un kitabında iddia ettiği üzere, Avrupa'ya ve dünyaya duygu çelişmesinin dersini ta dört yüz yıl evvel vermiştir. Freud Wilhem Fliese'ye 15 Ekim 1897'de yazdığı mektupta şöyle diyor:

"Kendi durumumda da anneye sevgi ve babaya kıskançlığı buldum ve şimdi bunun erken dönem çocukluk için genel bir olgu olduğuna inanıyorum, her ne kadar isteri olan çocuklardaki kadar erken olmasa da."

Freud kendini Hamlet ile özdeşleştirmiş, daha doğrusu Hamlet'i kendinden yola çıkarak yorumlamış belki. Goethe ise Hamlet'in "doğrudan eylem yapma gücü, zekâsının aşırı gelişmesiyle felce uğramış bir insan tipini temsil ettiğini" öne sürer.

Freud "Sahnedeki Psikopat Karakterler" adlı makalesinde Hamlet'in üç karakteristik özelliğini vurgular. Birincisi Hamlet psikopat bir kahraman değildir ama oyunun içinde psikopat bir hâl alır. İkincisi bastırılmış itkilerin kişisel evrimimizin temelinin bir parçası olduğudur. Üçüncüsü ise "bu tür bir sanat için gerekli ön şart  olarak bilince girmeye çalışan bu itki, her ne kadar açıkça tanınabilirse de, kesin bir şekilde isimlendirilemez"

Hamlet'in iç dünyasındaki bu çatışma oyunun ana eksenidir aslında. Tereddütler prensidir Hamlet. Hikayeyi bilen bilir, tekrar etmeye gerek yok. Shakespeare oyunlarının farklı sahnelemelere çok açık olmayan, kendine özgü bir dramaturgisi olduğunu düşünürüm. Kemal Aydoğan cesur bir işe kalkışmış, Hamlet'i modernize etmiş. Dünya değişirken Hamlet aynı kalacak değildi ya! Oyunu Onur Ünsal ve Emre Adıyaman yeniden çevirmiş, Shakespeare'in vurguya dayalı şiir yapısı oyunlarında da vardır. Bu çeviride ve yorumda muhafaza edilmiş, öte yandan Tanrım yerine Yarabbim sözcüğünün tercih edilmesini çok hoş buldum. İngilizceye ait özel kalıplarla konuşan bir Danimarka prensi değil miydi Hamlet? Bu da bizim Hamlet'imiz işte. Onur Ünsal onu bambaşka bir boyuta taşımış, kendi iskeletinden sıyrılmayan ama yepyeni bir ete bürünen bir Hamlet var karşımızda, hem de tişörtlü! Yaklaşık iki saat süren iki perdelik oyun Onur Ünsal'la taçlanıyor, diğer oyuncular onun biraz gölgesinde kalıyor. Onur Ünsal'ın sahne hakimiyeti, sesi, beden dili harikulade.  Bengi Günay'in sahne tasarımı oldukça sade ve işlevsel. Hem metnin yeniden çevirisi bakımından ( metnin organik yapısından uzaklaşılmış değil elbette) hem de sahneleme, ışık ve oyunculuk bakımından her yönden çağcıl bir uyarlama. Oyunu seyrederken zaman zaman kopukluklar yaşasam da farklı bir yorum seyretmek isteyenler için, oyunun alışıldık ruhunu tekrar etmeyen ama o atmosferden büsbütün uzaklaşmadan özgün ve yaratıcı bir okumaya kapı açan hoş bir seyir tecrübesi yaşayacağınız kanaatindeyim. Moda sahnesi patronsuz ve hiyerarşisi olmayan, kendi imkânlarıyla varolan bir tiyatro. Hamlet'i veya başka oyunları seyretmeye gelirken Suruç'taki savaş mağdurları ve özellikle çocuklar için battaniye, atkı, bere ve ihtiyaç duyulabilecek benzeri kıyafet ve eşyaları yanınızda getirmeyi ihmal etmeyin.

Shakespeare insan ruhunun haritasını çıkarmış, çelişkilerden müteşekkil bilincini ve mütereddit yapısını tahlil etmiş bir söz ustası. Varolmasaydı edebiyatın omurgası eksik kalırdı. Çünkü Shakespeare, müteakip yazarlara esin vermeye çağlar boyunca devam edeceğine, edebiyatın zihnini her daim meşgul edeceğine çoğumuzun hemfikir olduğu bir yazar. Öyle ki Harold Bloom'un dediği gibi o bir kanon açıcıdır. Her yazar adayının içten içe rekabet ettiği, üstünlüğü karşısında bir müddet sonra boyun eğmek zorunda kaldığı, fakat  dirsek temasını sürdürerek yazma serüvenine devam ettiği yazarların başında gelir Shakespeare. Onun kıyıcılığı da yazma ihtirasını, kıskançlığını ve intikamını tetiklemesidir,  tıpkı oyunlarındaki gibi! Bir çatışma alanından ibaret olan insan ruhunu enine boyuna arşınladığından kendinden sonraki yazarlara tekrar'dan başka bir şey miras bırakmamıştır. Özgün olanı özgün bir şekilde kopya etme gayretini de elbette. Üstelik yazarın kurmaca kahramanları yazardan bile meşhur oluyorsa bazılarının adını çalakalem Şekspir diye yazdığı bu büyük yazar daha nice sinema ve tiyatro uyarlamalarına, üniversite tezlerine ve makalelere konu olacağa benzer. Ephraim Kishon, Tarla Kuşuydu Juliet adlı oyununda Shakespeare için "kibar ve düşünceli bir yazar olsaydı Romeo ve Juliet demez, kadın karakterin adını ilk önce yazarak Juliet ve Romeo koyardı oyunun adını" der. Shakespeare "etkilenme endişe"mizin yegâne babası. Her yazdığını mucize kabilinden görmek yerine, fiziken de ölümsüzleşseydi onun da çocuklarından öğreneceği çok şey olduğunu kabul etmek lazım elbette.  Gerçi Hamlet Shakespeare olmasaydı ne kaybederdi Hamletliğinden? Elbette çok şey!

Sonelerini ne kadar çok okusanız da, oyunlarını ne kadar çok seyretseniz de  hatmedilemeyecek bir kaynak o! Moda sahnesinde vücut bulan Hamlet'in ruhsal çatışması salt ödipal kompleksten ibaret de değil üstelik.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır