Yüzleşme yerine neden helalleşme? Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşme davetini dinlerken aklıma gelen ilk soru buydu. Helalleşme (istihlâl) kişinin kul borcundan kurtulmasının yollarından biri olarak Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından tavsiye edilmiştir İslamiyette. Siyasette neden dini bir kavram kullanalım? Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısının muhatapları kim? Suçlular mı, kurbanlar mı? Hatalı olduğunu düşünen helallik ister. Hesap soran taraf olarak biz niye helallik isteyelim öyleyse?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaşam koçuvari helalleşme önerisi bundan sonra aman ağzımızın tadı bozulmasın arzusu içeriyor. Yeter ki gönüller bir olsun tınısı var. Hak ihlallerini "küskünlük" olarak tanımlamak mağdurun hak mücadelesini aşırı hassasiyete, hüsnü kuruntuya indirgemekten farksız. Devletin işlediği suçlar hata gibi çoğunlukla cehalet ve şuursuzluktan kaynaklanan bireysel edimle bir tutulamaz ki, helalleşme ile temizlensin. Yüzleşmenin ikâmesi olabilir mi hiç?
Meselelerin adını koymadan, özünü kavramadan, asıl nedenlerini tek tek sıralamadan, tekrarını engelleyecek değişikliklere gitmeden üzerini kapatmak toplumların geçmişten bugüne alışkın olduğu bir yok sayma şekli. Helalleşme bunun sipariş edilmiş hâli, eski defterleri öylece kapatarak yeni bir sayfa açma talebi, özür talebinin kulağı ters tutarak söylenmesi. Hatanı kabul et/edeyim ve helalleşelim. İki adımlık toplumsal değişim yanılsaması. Bırakınız helallik istesinler, bırakınız helal etsinler. Sonrası dolce vita, öyle mi?
Şahsi meselelerde işe yarar bir vicdan muhasebesi olabilir helalleşme elbette. Affetme eşiği daha düşük tutulabilir, özeleştiri daha çabuk verilebilir. Nihayetinde iki kişinin ortak kararıdır. Biri sorar, öbürü katılır. Sen sağ ben selamet. Ama tek bir toplumsal travma yoktur ki, helalleşmeyle iyileşsin. Aksine konuşulmayan her şey üzerinize yıkılır. Helalleşme muktedirin bedel ödemeden aklanmasına hizmet eder. Hakikati görmemek için tek gözünü kapatandan kör olmasını istemektir. Hak mücadelesinde sesini duyurmak isteyene dilsiz olmasını buyurmaktır. Başkalarının acısını kendi acısı belleyene sağır olmasını şart koşmaktır.
Mağdurları dilsizliğe, yeni kuşakları ise belleksizliğe mahkûm etmek suretiyle gölgesini hakikatin üzerine düşürmeye alışkın muktedir oy almak gibi menfaatler olmadan yüzleşme cesareti gösterebildi mi hiç? Kurgulanmış geçmişin bilgi kirliliği, sistematik ırkçılık, nefret söylemi gibi zararlı etkilerinin nesilden nesile aktarılması toplumsal hafızayı iyice köreltti bugüne dek. Helalleşmek Kılıçdaroğlu tarafından iyi niyetle uzatılan bir barış çubuğu, CHP’nin samimi özürlere vesile olacak bir özeleştiri girişimi olabilir belki. Bu da elbet azımsanacak bir hamle değil, eğer çuvaldızı gerçekten kendine batırabilirse. Fakat tüm ön koşullar sağlansa diyelim, sahih bir yüzleşme sonrasında bile helalleşilmez. Çünkü bundan sonra zararının dokunmayacağından emin olduklarınıza hakkınızı helal edersiniz, yolunuzu ayırdıklarınıza.
Aynı gökyüzünün altında bir arada yaşamanın mümkünatına, ortak bir gelecek tahayyülüne böyle usûleten temize çekilmiş bir geçmişin sahte aydınlığı için inanmadık biz. Sevgi yolunda buluşma niyetiyle yapılan yüzleşme önerisi acıları romantize etmekten farksız olduğu kadar kuru bir temenni aynı zamanda. Nasıl ki eşitliğin olmadığı saygı, kimliklerin yok sayıldığı sevgi göstermeliktir; vazife icabı hesaplaşmak da, günü kurtarmak için yüzleşmek de, adet yerini bulsun diye helalleşmek de öyledir.
Helallik istemek de hakkını helal etmek de deva değildir; çözüm hiç değildir. Zaman insan için sonluyken insanlık için devam edecektir. Tekrarlanması muhtemel zorbalıklar için mi hakkımızı helal edeceğiz?
Soykırıma soykırım, katliama katliam denemiyorken mi helal edeceğiz hakkımızı?
Failler meçhullere, kaybedilenlere rağmen mi olacak bu?
Siyasi tutuklu ve mahkûmlar hapishaneleri doldurmuşken mi?
Suçlar tetikçilerin üzerine yıkılıp azmettirenler anonim kalırken mi?
İstanbul Sözleşmesi ve feministler itibarsızlaştırılmaya çalışılırken mi?
LGBTİ+’lara yönelik nefret dili ve ayrımcılık iktidar eliyle körüklenirken mi?
KHK ile işten atılanlara, kapatılan kurumlara rağmen mi?
Hayat pahalılığı belimizi büküyorken, satın alma gücü bu kadar düşmüşken mi?
Ekolojik tahribat, kültürel hegemonya devam ediyorken mi?
Kürtçe konuşanlara, şarkı söyleyenlere kısıtlamalar, cezalar geliyorken mi?
Sırf son yirmi yılın değil, T.C. tarihi boyunca tüm iktidarların hemen hemen her kesime yönelik inkâr ve imha politikalarının neticesi olan planlı programlı zulümler henüz adlı adınca masaya yatırılamıyorken ne ara sıra geldi helalleşmeye?
Geçmişin ziyarete açılmamış harabesini gezmeden hakikatle karşılaşamazsınız. Gerçek çarpıtılırken, halktan saklanırken ya da doğru bilgiler toplumun erişemeyeceği bir rafa konmuşken nasıl yüzleşilebilir? Bugüne bugün birçok kişi ekonomik soykırım olan Varlık Vergisi’ni dijital platform için çekilmiş Kulüp adlı diziden öğrendi. Hangi baskı, zorbalık, zulüm etraflıca ve gerçeğe uygun anlatılıyor okullarda okutulan tarih kitaplarında? Dersim Katliamı, Ermeni Soykırımı, Vartinis Katliamı, Maraş Katliamı mı? Kürtlere, gayrimüslimlere, LGBTİ+’lara yönelik görünür/gizli ayrımcılık sürerken barışmanın basit bir formüle indirgendiği ‘yap et özür dile’ girişiminin pek onarıcı bir tarafı yok.
Kurumsal ve yapısal bir değişim olmadığı sürece tarih, devlet şiddetinin dozu zerre azalmadan tekerrür edecektir. Devletin şiddeti tekeline alması haklılaştırıldığı, özgürlük bir güvenlik sorunu görüldüğü sürece böyle olacaktır bu.
Toplumsal mutabakatın ve barışçıl ilişkilerin sağlanması için suçluların affedilme ya da helallik beklentisi olmadan yüzleşmesi ve gönüllü özür dilemesi gerekir.
Devletin şiddet sarmalı kırılmadığı sürece başa sarar dururuz.
Hâl böyleyken, hakkımızı helal etmek gibi bir borcumuz mu var muktedire?