Keşke can yakan, kan donduran hadiseler cereyan etmese de, hasretini çektiğimiz barış ve huzur tesis edilse de tek derdimiz, merakımız güvercinlerin hayatı olsa mesela.
Michael Morpurgo’nun Savaş Atı romanındaki karakterlerden biri anlatır. Cephenin üzerinden uçan güvercinin savaşa tanıklık etmesinden bahseder karakter. Hiç kimsenin göremeyeceği kadar geniş bir perspektifte görür haberci güvercin kıyımı. Her detaya hakimdir ve her acıya, zulme, yağmaya şahit olur. Güvercinler özellikle savaş yıllarında ulak olarak kullanılırmış. Günümüzde eğlence ve yarışma amaçlı kullanılan haberci güvercinler yok değil.
Modernleşmeyi kılık kıyafet değişiminden ibaret görenler, kadim mimariyi korumak yerine kazulet gibi gökdelenler, ruhsuz alışveriş merkezleri dikmek zannedenler şehirleri insanlara göre tanzim ettiler daima, hayvanların güven içinde yaşayabileceği alanları merkezin dışına ittiler. ‘Modern’ insan, hayvanları ev ve sokak hayvanı diye ikiye ayırdı. Aslında tarihte evcilleştirilen ilk hayvanlardan biri de kuşlar. Nadir türleri dışında artık pek çok kuş insanlardan kaçmadan yaşıyor şehir ortamında. Güvercin bunların en başında geliyor. Apartman çatılarında kişisel merakı olanların yaptığı güvercinlikler mevcut, sayıları çok fazla olmasa da. Öte yandan, güvercinler parkları, meydanları, sahilleri yaz kış demeden mesken tutabiliyor. Göğün her zaviyesinde güvercinlere tevafuk etmek mümkün. Motor ve korna seslerinden, kalabalığın uğultusundan, habire yıkılıp yeniden inşa edilen binaların hafriyat gürültüsünden homurdanmaya benzer o cıvıltıları pek duyulamasa da.
Birgün gazetesinde 2009-2011 yılları arasında ‘Tarihte Bugün’ köşesini hazırlayan Sencer Üneri’nin Sultan Güvercini Hünkâri adlı inceleme kitabı Chiviyazıları Yayınevi tarafından yayımlandı. Osmanlı İmparatorluğu zamanında hünkar güvercini olarak bilinen Hünkâri türünün özelliklerine ve saraydaki güvercinliklere ilişkin titiz bir araştırma. İlk defa 17. Yüzyılın başlarında Manisa’daki Şehzade Sarayı için Osmanlı kuşçularının yetiştirdiği Hünkâri ise bu topraklara özgü bir güvercin ırkı. Hakkında ne kadar az şey biliyoruz, tarihimiz kadar az.
İzmirli bir Rum Osmanlı vatandaşı olan Caridia ilk defa 1850 yılında birkaç çift Hünkâri’yi İngiltere’ye götürerek dünyaya tanıtılmasına vesile oluyor. Kanatlarındaki desen ve gövdelerindeki işleme farklılıklarını dönemin gezginlerinin çizdiği renkli illüstrasyonlarda görebilirsiniz kitapta.Yazarın tüm anatomiyi madde madde, kısa ve öz bir şekilde anlattığı bölüm kuşbilimcilerin daha çok ilgisini çekecektir belki. Hünkâri güvercinlerinin başından geçenleri ise tarih meraklısı herkesin hevesle okuyacağına eminim. Hünkâri bir anlamda tarihi sergüzeştimizi özetliyor.
Güvercin sözcüğü ilk olarak Divanü Lügati’t Türk’de geçiyor örneğin. Selçuklular Dönemi’ndeki Selçuklu ırkı en eski güvercin ırkı. Güvercin insanın evcilleştirdiği ilk kuş türü olmasının dışında özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde sarayda çeşitli görevlerle bulunması bakımından da tarihi bir öneme sahip. Eremya Çelebi Osmanlı Dönemi’nde Hasbahçe’nin Ahırkapı tarafında bir kuşhane bulunduğunu yazmış yapıtlarından birinde ve burada cins cins güvercinler yetiştirilmekteymiş. Taklacı güvercinlerin hareketleri bir temaşaya dönüşürken haberci güvercinlerin iletişimdeki önemi güvercin ırkının çok yönlü kullanıldığının göstergesi. Sahi dezenformasyon, bir başka deyişle bilgi kirliliği şimdiki kadar çok muydu acaba o dönemlerde?
Sarayda mutlaka arî ırktan güvercinler bulunduruluyor. Evliya Çelebi’nin İstanbul anlatılarında 1600’lü yıllarda demkeş ırkının yetiştirildiği yazıyor. Sultan Reşat’ın isteği üzerine Dolmabahçe Sarayı’ndaki Muayede Salonu’nun önüne mimar Vedat Tek tarafından kuşluklar ve bir kuş köşkü ile kuş hastanesi yaptırılıyor.
Güvercinin alametifarikası bununla sınırlı değil elbet. Güvercinlerin Kâbe’ye saygılarından ötürü konmadıklarına, üzerinden uçup gittiklerine inanılıyor. Nuh Peygamber, Büyük Tufan’dan sonra yeryüzünün kuruyup kurumadığını öğrenmek adına gemiden üç güvercin göndermiş. Hıristiyanlıkta ise güvercinler Ruhül Kudüs’ü tasvir ediyor ve on iki güvercin on iki havariyi sembolize ediyor. Afrodit’in simgesel kuşu ve antik edebiyatta güvercine oldukça geniş yer veriliyor. Gılgamış Destanı’nda bahsi geçen İştar Tapınağı’nda da kurşundan yapılmış güvercin heykelleri bulunuyor. Aristoteles Hayvanların Tarihi adlı kitabında birçok bilgiye güvercinleri referans alarak yer veriyor. Sencer Üneri ilk çağdan günümüze güvercinlerin semavi dinler, mitoloji ve antik edebiyattaki konumu ve önemine ilişkin zengin detaylarla dolu pek çok hikâye, efsane ve epigrafa yer vermiş incelemesinde.
Sevgi, barış, adalet gibi mefhumların dillere pelesenk olmaktan öteye gidemediği bir ülkede kuşlar gibi beraberce yaşamayı öğrenmek bu kadar mı güç? Güvercinlerin dili olsa, çatışmaların, haksızlığın sürdüğü yerlerden ne hadiseler getirirlerdi acaba? Ateş düşen kaç ocağın kederini taşırlardı kimbilir?
Gerçeğin tahrif edildiği coğrafyalarda belki de güvercinlere düşüyor vazife. Keşke yanı başında olamadığımız, omuz veremediğimiz acılı, kederli, yaslı insanların ağıtlara hapsettikleri gam yükünü taşısalar bize. Belki menfaat gruplarının işine gelmeyenler, güvercinlerin vazifeşinaslığıyla ulaşır hakikatten bihaber insanlara. Barışın temsilcisi değil miydi onlar?
Sahi, dünya gailesini unutup, hiçbir şey yapmadan, düşünmeden mahalle arasında bir parkta oturup en son ne zaman seyre daldınız güvercinleri?
@NarDogu