Bizi ayakta tutan da sırtüstü yatıran da korkudur, hem dirim kaynağımız, hareket itkimizdir; hem de tutukluk sebebimiz, atalet tohumumuzdur. Bir kez serpilmeye görsün içimize, ya hızlandırır hayatı ya da yavaşlatır. Ama mutlaka bir değişiklik yaratır, korku duyan asla aynı kalamaz, durağanlık biter, mutlak bir değişim başlar, ya ileriye; başka birine dönüşmeye ya da geriye, kendimize geri dönmeye. Çünkü kendimize ileri giderek değil, geri dönerek varabiliriz ancak. Çünkü "kendimiz" vardığımızı bilmeden geçip gittiğimiz yerdir, geri dönüp baktığımızda gördüğümüz ayak izleri bize aittir aslında. Bu nedenle, insan kendine varmaz. İnsan kendine döner.
Yaşar Kemal, karakterleri altı kişi ve bir de kediden ibaret, bir oturuşta okunan, kalbe işleyen, mitolojik bir efsaneye dönüşebilecek alegorilerle dolu 72 sayfalık Tek Kanatlı Bir Kuş adlı 'novella'sında bulaşıcı bir hastalık gibi yaygınlaşan korkunun algımızı nasıl körelttiğini, irademizi nasıl esir ettiğini anlatıyor.
Korku, kişiyi kendiyle baş başa bırakır. Kendini tanımaya başlar korkan. Bu nedenle, korkmak hareket alanınızın kısıtlandığı, köşeye sıkıştığınızı hissettiğiniz, size sunulan çıkış yollarına sorgusuz sualsiz yöneldiğiniz, şer odaklarına teslim olduğunuz bir duygu durum değildir aslında, iradenizin kuvvetini gösteren bir hâldir. Yani, insan isterse tek kanadıyla gökyüzünü fethedebilir, korkuya teslim olmamayı seçebilir. Tek Kanatlı Bir Kuş bu nedenle, insanın döne döne, uça uça kendine vardığı, kendine döndüğü en eski duyguyu, korkma hâlini temel alıyor.
Bu bağlamda, bir metafora dönüşen Yokuşlu, gitmesek de görmesek de uzakta bir yerde var olduğunu bildiğimiz bir köy. Roman, Yokuşlu'ya gitmek üzre yola çıkmış karakterlerin hem yolda olma hâlini hem birbirinden farklı ruh hallerini şaşırtıcı geçişlerle anlatıyor. Zeliha, Rüstem, Melek Hanım, Remzi Bey karakterleri Yaşar Kemal'in sabık romanlarında tanıdığımız şahıslardan farklı değil aslında. Dağın Öteki Yüzü'ndeki ( Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu üçlemesi) Meryemce'den, Uzunca Ali'den, Taşbaşoğlu Mehmet'ten uzak değil, yine Çukurova'nın insanları. Ancak bireyden topluma uzanan alt metinde, korkunun hem bir yönetim mekanizması, hem merak unsuru, hem kaynağı belirsiz bir ketlenme yarattığı bulaşıcı bir hastalığa nasıl dönüştüğünü gizil bir dille anlatması açısından değerli bir yapıt.
Yaşar Kemal romanlarında ağaçların, bitkilerin ayrı bir mevcudiyeti vardır, herbirinin sözü geçer romanda, herbiri sözünü geçirir. Binboğalar Efsanesi'nde yaşam çiçeğinin, yarpuzun, püren çalısının, keditaşağının, kaya nergisinin adı sıklıkla geçer. Tek Kanatlı Bir Kuş'ta ise çokluk ceviz ağacından söz ediyor yazar. Sanki dünya sadece ceviz ağacından ibaretmiş hissine kapılmamak elde değil. Evleri boşaltılan Yokuşlu'ya gitmekten, ansızın peydah oluveren korkunun göle atılan taşın suyu dalgalandırması misali halka halka yayılmasından, roman boyunca ağırlığını koruyan gizemli havanın sayfalar geçtikçe sis gibi çökmesinden bir an olsun okuru uzaklaştıran bir Yaşar Kemal anlatımı, mistik ve sağaltıcı.
1960'larda yazıp yayımlamak için bugüne değin beklettiği Tek Kanatlı Bir Kuş'ta pes etmemenin, boyun eğmemenin, yaşamayı sürdürmenin inadı var, irademizle verdiğimiz kararların aslında bize ait olmadığının ipuçları var, yıllar geçmesine rağmen günceli yakalayan sımsıcak bir dil var. Tek kanatlı bir kuşla gökyüzünü fethetmeye davet eden, korkudan korkmamayı dileyen bir romanla karşı karşıyayız. Mitlerden bolca yararlanan Yaşar Kemal bu romanında geçmişte günümüze toplumları zapturapt altına almak ve yönetmek için kullanılan en eski yöntemden korku mitinden yararlanıyor diyebiliriz. Halkın Yokuşlu'yu neden boşalttığından bahsedilmese de okurun, bile bile bırakılmış bu boşluğu kolayca doldurması kaçınılmaz. İnsan, belirsizlikle duruma uygun nedenler bularak baş ediyor. Korkuyu - ya da gerçeği- bertaraf etme yöntemlerimizden biri de bu.
Romanın temel izleği köyün sebebi belirsiz gizemi, yolcuların Yokuşlu'ya neden gidemediği değil. Okuru uyanık mı rüyada mı olduğunu anlayamadığı bir hikâyeyle başbaşa bırakması, absürd ile gerçekliğin iç içe geçtiği bir dünya sunması.
"Güvercin tedirginliği"ni her sayfada duyumsatması.