08 Mart 2016

En koyu siyah

Siyahın en koyusunu bizden iyi kim bilebilir!

Kadınız biz. Ne genç kızlığımızı tereddüt ve çekingenlikten uzak yaşarız, ne de kadınlığımızı ayıptan, günahtan, vesveseden arınmış bir bilinçle, bütün korkulardan azade sürdürebiliriz. Doğduğumuzda sessizlik olur, öldüğümüzde de... Sürekli hatırlatılır kadınlığımız, bir o kadar da unutmamız istenir. Kimliğimizde bir gölge gibi gezinir kadınlığımız.

Kadınız biz. Fakat kadın kelimesini bile çok görürler; bayan derler, hanım derler, teyze derler, abla derler, nine derler. Kadınlığımızı bir utanç gibi taşırız ömrümüzce. Göğüslerimiz belli olmasın diye kambur yürürüz, mini etek giymeden önce kırk defa düşünürüz, ince topuklularla yürüdüğümüzde yüzümüze dik dik bakanlar, laf atanlar gün boyu aklımızdan çıkmaz, boğazımızı sıkar, nefes alamaz oluruz; gece rüyamıza girer, bizi derin uykulardan kan ter içinde uyandırır, pişmanlık yakamızı bırakmaz, yersiz bir suçluluk duygusuyla gönlümüzce giyinmekten kaçınır hale geliriz. Kadınlığımızı adım adım, nefes nefes unuturuz her yaşta.

Evlenmemişsek kolay kadın oluruz, boşanmışsak kolay kadın oluruz, üniversite bitirmişsek hele az çok okur yazar biriysek bir de serde solculuk varsa kolay kadın oluruz. Kadınlığımızdan önce utancı öğreniriz, telafi edilemez bir noksanlık duygusuyla cebelleşir dururuz. Kadınlığımızdan önce “bir adamın karısı” olmayı öğreniriz, kendi tercihlerimizi ve beklentilerimizi hiçe saymayı, hayatımızı başkalarının isteklerine göre düzenlemeyi öğreniriz.

Önce baba ocağından namusumuzla çıkmamız gerekir, sonra bir adamın namusu oluruz, sonra yeri gelir mahallenin namusu oluruz. Babamız da kocamız da sırasını savarsa bu kez oğlumuzun namusu oluruz. Hep birilerine emanet ediliriz.  Öyle ki, polise tek başına gitsek ciddiye alınmayız, doktordan darp raporu almak istediğimizde yüzümüze yarı alaycı bir ifadeyle bakarlar. Her yerde dımdızlak kalırız, elimiz böğrümüzde, gözümüzde yaştan çok çaresizlik ve isyanla... Namusumuza sahip çıkanlar gün gelir ırzımıza geçer, namussuz yine biz oluruz. Taciz bir sözle, bir bakışla bile yaşam boyu takip eder bizi. Her yerde kadınlığımız hatırlatılır, her yerde kadınlığımızı unuttmamız istenir. Ne köküne ne dallarına yaranabilen bir ağaç gibi yaşamaya çabalar dururuz.

Karşı cinsin hegemonyası sürer de hemcinslerimizin ondan eksik yanı kalır mı? İlk elimizi bırakan onlardır aslında. Bizimle omuz omuza vereceğine dedikodumuzu yapar, laf çıkartır, ahlak bekçimiz kesilir. Kızkardeşlik duygusu çoktan yitip gitmiştir. Bizi en iyi anlayacağını zannettiklerimiz en uzağımızda durur, en yabancımız olur. Kadınlık yalnızlık bilincidir evvela. Kendimizi yok saydığımız müddetçe var oluruz.  Çünkü hep başkalarının izin verdiği, onayladığı ölçüde kadınızdır. Çünkü hep vitrindeyiz, hep bakılanız, hep kabul bekleyeniz. Bize edilgenlik vazifesi verilmiştir, iki adım geride durmamız tembih edilmiştir. Hayali bir çemberde, görünmez bir zincirle yaşamaktır kadınlık. Biz kadınlar kadınlığımızı bilmeden yaşar ve ölürüz.

Dünyanın en koyu siyahının münhasıran kullanım hakkı, uluslararası sanatçı Anish Kapoor’a aitmiş artık. Vanta siyahı.... Işığın yüzde 99,96’sını emen Vanta siyahı uyduları gizlemek için geliştirilmiş. Biz kadınlar da hep bir başkasının uydusu olarak yaşamıyor muyuz? Ne kadar bağımsızlaşsak da dünyanın eril dili elimizi kolumuzu bağlamıyor mu? Kadını hor gören zihniyetin kalın duvarlarına çarpmıyor muyuz? Merhametimiz zaaf, fedakarlıklarımız mecburiyet gibi görülmüyor mu? Siyahın en koyusu biz kadınlara ait değil midir öyleyse? Kederini, acısını dilinin altında saklamaya mahkum olmuş, sessizliği çığlığından daha yakıcı kadınlara...Kendini görünür kılmak için yüzyıllardır mücadeleyi elden bırakmayan kadınlara...

Siyahın en koyusunu biz kadınlar görmedik mi bu cihanda? Birbirinden farklı duyguları aynı anda yaşamaya alışmış, umutsuzluklardan ışık devşirmiş, sabrederek şifa aramış, evlatları uğruna ölmeyi göze almış, anneliğini gönüllü bir çilekeş gibi yaşamış, gizli sevdalarını kalbine gömmüş ve dişinden tırnağına kadar var olmaya çalışan, cinselliğini utanç ve pişmanlık olmadan yaşamak isteyen ve bütün engellemelere, kötülüklere ve zulümlere rağmen kendini her gün yeniden doğuran kadınlar için 8 Mart yasaklanmış yasaklanmamış çok da fark etmez. Kadınlık bilincini kazandığı gün, her kadın için 8 Mart’tır nasılsa.

Kadınız biz. Siyahın en koyusunu bizden iyi kim bilebilir!

@NarDogu 

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

"
"